Paylaş
Dün, yine, Çanakkale’de Yunanistan’a yasa dışı yollardan geçmek isteyen göçmenleri taşıyan sürat teknesi battı. Bu faciada da biri bebek, 5 kişi hayatını kaybetti.
Düşünüyorum da, insan ancak gerçek bir cehennemden kaçmak için böyle bir tehlikeyi göze alabilir. Bu gerçek cehennemin nasıl bir şey olduğunu tahayyül bile edemiyorum. İnsanın kendini, hatta bebeğini ölümün kucağına atabilmesi için yaşanılması mümkün olmayan bir ortamdan kurtulmaya çalışıyor olması gerek. İnsan ancak o zaman, nasıl olsa yaşamadığını varsayıp, atılabilir böyle bir tehlikeye.
Ülkemiz sanki bir ateş çemberinin içinde. Çemberden çıkmak isteyenin yolu Türkiye’den geçiyor. Savaştan kaçanlar çocuklarını güvenle yetiştirebilecekleri bir Avrupa ülkesine sığınabilmek umudu ile çıkıyorlar yola. Kimi çıktığı bu yolda yakalanıyor, kiminin kaçmak için bindiği tekne batıyor ve çoğu ölüyor, şanslı olanlar ise bir ülkeye sığınmayı başarabiliyor.
7 Eylül 2015 tarihinde “İstiyorum ki, çocuk ölümlerinden söz ettiğim son yazı olsun bu…” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Aradan altı ay geçti. Ne yazık ki bugün yine çocuk ölümünden söz ediyorum. Ve korkarım ki, bu sözüm de son söz olmayacak. 7 Eylül tarihli yazıma konu olan minik Aylan’ı sanırım hiçbirimiz unutmadık. Onun sahilde uyurmuşçasına yatan cansız bedeni, hâlâ, gözlerimizin önünde.
Mültecilerin duygularını tam olarak ne zaman anladım biliyor musunuz? Türkiye’nin sınırını kısa süreliğine kapattığı bir dönemde, bir babanın büyük bir kalabalığı yararak tel örgünün diğer tarafına çocuğunu attığını belgeleyen fotoğrafı gördüğümde… Bu fotoğraf bana İkinci Dünya Savaşı ile ilgili olarak izlediğim filmleri hatırlattı. Anladım ki, o filmleri izlerken belki çok üzülmüş ama olayların içinde yer alamamışım. Bu günün o günden farkı; çocuğunu, ona daha iyi bir gelecek verebilmek umudu ile bilinmedik bir ortama gönderebilen bir babanın duygularını yürekten paylaşabiliyor olmam.
Sahil Güvenlik Komutanlığı, 2016 yılının ilk iki ayı ile 2015 ve 2014 yıllarına ait ‘Düzensiz Göç İstatistikleri’ni yayınladı. Buna göre:
2014 yılında 574 olayda 69 göçmen ölmüş, 14.961 göçmen kaçarken yakalanmış. 2015 yılında da 2.430 olayda 279 göçmen ölmüş, 91.611 göçmen yakalanmış. 2016 yılının ilk iki ayında ise (Ocak-Şubat) 266 olayda 140 göçmen ölmüş, 12.057 göçmen yakalanmış.
2015 yılındaki ölümler ile 2016 yılının ilk iki ayındaki ölümlerini kıyasladığımızda, % 33 oranında bir artış gözlüyoruz. En acısı da, bu ölümlerin içinde pek çok çocuk ölümünün de yer alıyor olması. Çocukların ölmesine dayanamıyorum. Savaşsız bir dünyada yaşıyor olsak fena mı olurdu? Keşke böyle bir şansımız olsaydı!..
Bir süre önce çocuk ölümlerinden etkilenen bir arkadaşım İnci Germenliler’e ait bir şiir yolladı bana. Bugünkü yazımı bu şiiri sizlerle paylaşarak sonlandırmak istiyorum.
“KAÇ ÇOCUK, KAÇ…
Sanmayın sakın sahile vuranlar
Batan geminin malları
Ganimet değil onlar
İnsan yavrusu
Uygarlığın utanç tablosu
Üzülme günahsız çocuk
Unutmayacak insanlık
Yaşadığın acıları
* * *
Sana göre değil bu dünya
Görmektense korkulu rüya
Kaç masum çocuk, kaç
Geçir tırnaklarını
dişlerinle kopar at
Seni saran ağları
Kendine bir yol aç
* * *
Canın daha çok yanmadan
Dal derinlere kulaç kulaç
Dalabildiğince dal
Denizler ülkesinin
Issız kuytularında kal
* * *
Yatağın olsun yumuşacık kumlar
Köpüklü dalgalar salıncağın
Sana renkli rüyalar iyi uykular
Yosunlar okşasın tenini
Süremesin kimse sana elini
* * *
Balıklar öpsün pembe
yanaklardan
Süslesin inciler saçının tellerini
Silemesin fırtınalar
coşkun dalgalar
Yüreklere damga vuran izlerini
* * *
Rüzgarın ıslığı hoş
gelse de uzaklardan
Gözünü kulağını dört aç
Kaç çocuk, kaç tuzaklardan
Kaç, acımasız dünyadan
Kaç…”
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…
Paylaş