Paylaş
Postayı gönderen Sayın Gürkan Erdemli, kendisini şöyle ifade ediyor:
“18 yaşımda bir kaza sonucu gözlerimi kaybettim. Görme engelli bir vatandaş olarak yaşamımı sürdürmekteyim. Anayasal hakkım olan seyahat özgürlüğü hakkımı kullanarak eşimle çok sık seyahat ediyoruz. Özellikle İzmir ve Antalya ya çok gidip geldiğim için dikkatimi çeken bir husus yol üstü dinlenme tesislerinde engelli tuvaletinin olmayışı. Şoförler Cemiyeti Tesislerini bu şikayetimin dışında tutuyor yetkililerine teşekkür ediyorum. Çünkü bir tek orda engelli tuvaleti var. Neden bu büyük tesislere açılış ruhsatı verirken bu kriterleri zorunlu kılmıyorlar. Her mola yerinde eşim birilerinden neden eşimi lavaboya gitmede yardımcı olurmusun diye bir istekte bulunsun. Bu konu üzerinde hassasiyetle durulmasını ve bu tesislerin tekrar gözden geçirilmesini rica ederim.”
Sayın Erdemli’ye ben de katılıyorum. Çoğu tesiste engelli tuvaleti ya hiç yok ya da genel tuvalatlerin içinde yer alıyor. Engelli bir kişiye mutlaka ona yardımcı olacak biri eşlik ediyor. O kişi de çoğu kez engellinin eşi oluyor; yani karşı cinsten biri. Bu durumda genel tuvaletlerin içinde yer alan engelli tuvaletinden yararlanmak mümkün olmuyor. Ya da Sayın Erdemli’nin de söylediği gibi, hiç tanımadık bir kişiden yardım istenmek zorunda kalınıyor. Tabii bedensel egelliler için böyle bir olanak da yok. Örneğin ben sandalyemden kendi kendime kalkamıyorum. Bu yüzden eşim ve ben yıllarca sıkıntı çektik. Ancak son yıllarda bazı büyük benzin istasyonlarına engelli tuvaleti yapıldı. Biz daha çok Gelibolu tarafına yolculuk yapıyoruz. Yol üzerinde birkaç istasyonda engelli tuvaleti mevcut. Engelli tuvaleti derken, bu adı taşıyan ayrı bir tuvaletten söz ediyorum; yani bir görme engellinin eşi ile birlikte rahatlıkla kullanabileceği, ancak biz bedensel engellilerin ihtiyaçlarını tam olarak karşılayamayan bir tuvaletten. Sanırım bu tuvaletler yapılırken bir uzmana danışılmıyor ve çoğu kez yapmış olmak için yapılıyor. Yine de bu ihtiyacımızı düşünenlere teşekkür etmek ve sizlere küçük bir hikaye anlatmak istiyorum.
“Gözleri görmeyen bir çocuk, sokakta ayaklarının dibinde bir şapka ile oturuyormuş. Önünde büyükçe bir kağıt ve kağıdın üzerinde de bir yazı varmış:
‘Ben körüm! Lütfen yardım edin!’
Şapkanın içinde sadece birkaç adet demir para varmış. O sırada elinde çantası ile oradan geçmekte olan bir adam cebinden biraz bozuk para çıkarmış ve onları şapkanın içine koymuş. Tam gidecekken durmuş ve çocuğun önündeki kağıdı almış. Kalemini çıkarmış ve kağıda bir şeyler yazmış. Sonra kağıdı herkesin yazdıklarını görebileceği şekilde koymuş çocuğun önüne ve yürüyüp gitmiş. Kısa bir süre içinde şapka dolmaya başlamış. İnsanlar kör çocuğa daha fazla para vermeye başlamışlar.
Öğleden sonra kağıttaki yazıyı değiştiren adam geri gelmiş. Çocuk adamın yürüyüşünden onu tanımış. ‘Siz, sabah yazımı değiştiren kişisiniz değil mi? Siz gittikten sonra, bugüne kadar hiç dolmadığı kadar çabuk doldu şapkam. Söyler misiniz ne yazdınız oraya?’
Adam gülümsemiş. ‘Sadece doğruyu yazdım. Senin söylediğini farklı bir şekilde söyledim o kadar.’ demiş. Ne mi yazıyormuş kağıtta?
Bugün harika bir gün ve ben onu göremiyorum…”
Şimdi sormak istiyorum sizlere. Acaba kaçınız ya da kaçımız, güzel bir güne uyandığımızda; “Bugün harika bir gün ve ben bunu görebiliyorum…” diye düşünüyoruz.
Diyelim ki böyle güzel bir günde küçük bir yürüyüşe çıktık. “Tanrı’ya şükür ki sağlam bacaklara sahibim ve bu güzel günün tadını çıkarabiliyorum” demekhangimizin aklına geliyor.
Ya da uzun zamandır dinlemeyi arzuladığımız bir müzik grubunun konserine güç de olsa bilet bulduğumuzu ve konser salonundaki yerimizi aldığımızı varsayalım. “Tanrı’ya şükür ki kulaklarım duyuyor ve ben bu eşsiz dinletiden büyük bir haz alabiliyorum” diye düşünüyor muyuz hiç?
Bu örnekleri uzatmak mümkün. Ama sanıyorum ki herhangi bir engeli olmayan çoğu kişi görmenin, işitmenin, yürümenin çok normal şeyler olduğunu düşünüyor. Normal olan bir şey için Tanrı’ya şükredilmez ki...
Ne yazık ki herhangi bir yeteneğini kaybetmiş olanlar daha iyi biliyorlar ellerinde kalan yeteneklerinin değerini. Ne görmek, ne işitmek ne de yürümek sıradan bir şeymiş gibi gelmiyor onlara. Bu yeteneklerin hepsinin ayrı ayrı birer mucize olduğunu düşünüyorlar. Ve ellerinde kalan mucizeler için seviniyorlar.
Umarım bu yeteneklerin aslında birer mucize olduğunu, bunlardan herhangi birini kaybetmeden fark edenlerin sayısı giderek çoğalır. İşte o zaman engellilere bakışımız da değişebilir. İşte o zaman biz artık yollarda engelli tuvaleti bulunmadığı için şikayet etmiyor oluruz.
Engellerimizi hissettirmeyecek, engelsiz bir yaşam dileği ile...
Paylaş