Paylaş
Bundan üç-beş yıl önce Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde bir konsere gitmiştim. Bilenleriniz vardır, girişi sekiz-on basamaklı, o binayı. O zamanlar Caddebostan Kültür Merkezi işletmeye ya henüz alınmamış ya da yeni alınmıştı. Bu yüzden Kadıköy yakasında arada sırada da olsa bir konser ya da karşı tarafta yerleşik tiyatrolardan birini izleme şansını yakalayabileceğimiz belki de tek mekândı orası. İzleyicilerin büyük bir çoğunluğunu yaşlılar oluştururdu; bir de, tek tük, benim gibi engelliler... Bina yönetimi, sanırım bu izleyici profilinden yola çıkarak, seyyar bir madeni rampa yaptırmış ve merdivenlerin bir bölümünü merdiven çıkamayanların hizmetine sunmuştu. Sözünü ettiğim gün mekâna vardığımda, benim ve benim gibiler için yapılan o rampanın önünde park etmiş bir araç vardı. Birlikte gittiğimiz arkadaşım içeri girip soruşturdu ve aracın merkez müdürünün makam aracı olduğunu öğrendi. Bir süre sonra aracın şoförü teşrif etti ve özür dilemek bir yana, bana terslendi ve o halimle evde oturmam gerektiğini ima etti. İçeriye, ancak, konserin başlamasına saniyeler kala girebildik. Konsere ara verildiğinde arkadaşım müdürün odasına gitti. Döndüğünde, Müdire Hanım’ın kibarlığı karşısında olayı kendisi ile ilişkilendirmeden aktardığını; onun da bu konuda çok duyarlı olduklarını, gereken önlemleri alacaklarını söylediğini ifade etti.
Bir sonraki gidişimde rampanın önüne beton bir çiçeklik yerleştirilmişti. Arada kalan boşluktan tekerlekli bir sandalye geçebilirdi ancak; Otomobillerin park etmesi olanaksızdı. Ancak zaman zaman o küçücük boşluğa motosiklet park edilmiş olduğuna şahitlik etmedim değil.
Başa dönecek olursak; asıl konu zihniyet. Sayın Sağlık Bakanımız bir gün kendisinin de herhangi bir şekilde engelli olabileceğini aklına hiç getirmiyor. Engellilerin geçebileceği tek yolu tıkayan araç sahipleri de hiç düşünmüyorlar bunu. Oysa herşey insanlar için, iyi gün de, kötü gün de...
Kötü gün demişken, en kötü günlerimde yanımda olduklarını hissettirerek bana güç veren tüm okuyucularıma tekrar teşekkür ediyorum. Zaman içinde her birine teker teker yazmaya çalışacağım. İzin verirseniz, Ayla Çağlayan isimli, engelsiz bir okuyucumun bana göndermiş olduğu güzel şiirini sizlerle de paylaşmak istiyorum.
“HAYAT BU !
Yorulduğunda, bacakları olacaksın sevdiğinin
Gitmesi gereken yere yürüyen
Ve ayakta tutan onu
Kendi ağırlığını da taşıyarak hem.
Hastalandığında hemşiresi olacaksın sevdiğinin
Bir elinle alnını, diğeriyle yanağını tutarak,
Derin derin bakacaksın gözlerinin içine
Kendi anneni hatırlayarak.
Düşerse, sen kaldıracaksın.
Ve ağlarsa kederlenip kendince,
sen sileceksin göz yaşlarını sevdiğinin
Kendi göz yaşlarını, akıtıyorken içine.
Yitirirse umudunu, sen umut vereceksin.
Yoksa eğer bir umut,
sen umudu olacaksın sevdiğinin
Kendi yüreğin yanarken karanlıklar içinde
Kaybederse yolunu, pusulası olacaksın sevdiğinin
İş edineceksin doğru yönü bulmayı ona
Sen kaybolmuşken hem de,
Kendi içindeki sonsuz bir çukurda
Ve bütün bunlar senin başına gelirse
beklemeyeceksin hiçbir şey
ne ondan, ne başkasından !
Kalkacaksın ayağa, dimdik ve mağrur
Kendin saracaksın kendi yaranı
Umudun olacak sımsıkı sarıldığın
Bulacaksın yönünü, güveneceksin hislerine
Sileceksin göz yaşlarını kendin
Ve yürüyeceksin en doğru bildiğin yolda !
Boş ver, ne bir isim ver,
ne de bir ara sıfat
olup bitene
Hayat bu !”
Engellerimizi hissettirmeyecek, engelsiz bir yaşam dileği ile...
Paylaş