Paylaş
19 Aralık akşamı, Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde, Anadolu Selçuklu döneminde sultanın kızıyla vezirin oğlunun dillere destan aşkını anlatan Tahir ile Zühre masalından uyarlanan müzikali izledim. Anadolu’nun bağrından kopup gelen, 15. Yüzyıldan beri dilden dile, sazdan saza, kulaktan kulağa aktarılan bu masalı; Eylem Pelit’in bestesiyle, Renan Bilek, Ayça Varlıer, Barbaros Büyükakkan, Seyyal Taner, Can Bora Genç, Kenan Dağaşan ve Zafer Erdaş gibi usta sanatçılardan dinlemek çok güzeldi.
Zorlu Performans Sanatları Merkezi açıldığı 2013 yılından bu yana çok çeşitli müzikallere, konserlere ve çeşitli gösterilere ev sahipliği yaparak İstanbullulara hizmet veriyor. Merkez’in 2190 kişilik Ana Sahnesi ile 678 kişilik Drama Sahnesi engelliler için erişilebilir olarak tasarlanmış. Her iki sahnede de ortopedik engelliler için özel koltuklar ayrılmış. Bu koltuklar engelli bir izleyici geldiği zaman yerinden çıkartılıyor ve izleyici boşaltılan yere kendi sandalyesi ile yerleşebiliyor. Bu özel yere, özel bir asansör ile kolaylıkla erişilebiliyor. Ayrıca, engelli birey ve refakatçisi etkinlikleri tek bir bilet alarak izleyebiliyor. Sonuç olarak, engelli birey ve refakatçisi söz konusu etkinliği % 50 indirim ile izlemiş oluyor.
19 Aralık akşamı salondaki yerimi, bana yol gösteren Zorlu PSM personeli eşliğinde kolaylıkla buldum. Yerim, özel asansörden indikten hemen sonraki sıranın ilk koltuğuydu. Koltuk benim için önceden yerinden çıkartılmış, sandalyemin yeri hazırlanmıştı. Hemen yerime yerleştim ve az sonra başlayan müzikali keyifle izledim.
Ne yazık ki İstanbul’da bu gibi sanat etkinliklerinde engelli bireyler pek fazla düşünülmüyor. Tarihi binalarda erişilebilirliğin sağlanması kolay olmasa da, yeni binalarda bu konunun düşünülmüyor oluşuna hiçbir mazeret bulunamaz. Gerçi tarihi binalar için de, binayı bozmadan uygulanabilecek çözümler olanaksız değil. Örneğin; Pera Müzesi’nin girişindeki merdivenlerin yanına, Bomonti Ada ana binasının birinci ve ikinci katı arasına engelliler için “platform asansörü” konulmuş bulunuyor.
1969 yılında İstanbul Taksim Meydanı’nda dünyanın dördüncü büyük sanat merkezi olarak hizmete giren Atatürk Kültür Merkezi, bildiğiniz gibi, 2008 yılında tadilât nedeniyle kapandı ve ne yazık ki yeniden açılması mümkün olmadı. Opera, bale, tiyatro, konser ve kongre gibi etkinliklere ev sahipliği yapan, içinde bir de sergi salonu ve sinema barındıran bu yapı gerçekten de İstanbul’da kültür ve sanatın merkeziydi. Gençlik yıllarım AKM’de İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nın Cuma konserlerini takip ederek renklendi. Çok sık olmasa da binada sergilenen opera ve baleleri izleme fırsatım da oldu. AKM kapısında buluşan ve hemen hepsi birbirini tanıyan İstanbullu sanatseverler, konusu müzik olan koyu sohbetlere dalarlardı katılacakları etkinliğin başlama saatini beklerlerken. Şimdilerde özlemle andığım o günler yaşamımın en güzel anıları arasında yer alıyor.
O yıllarda henüz evrensel tasarım diye bir kavram yoktu. Tabii ki herhangi bir binanın engelliler için erişilebilir olup olmadığı da dikkate alınan bir konu değildi. Zaten etrafta engelli birey görebilmek de pek mümkün değildi. Acaba çevremiz erişilebilir olmadığı için mi görünmezdi engelliler, yoksa engelliler görünür olmadıkları için mi erişilebilir biçimde düzenlenmezdi çevre? Bilinmez…
AKM’nin konserler, operalar ve balelerin sergilendiği büyük salonu üst kattaydı. Bina çok yüksek tavanlı olduğundan, haliyle, üst kata çıkan merdiven basamaklarının sayısı da oldukça fazlaydı. 20’li yaşlarımın başlarında kolaylıkla çıkabildiğim bu merdivenler hastalığım ilerledikçe beni çok zorlar olmuştu. Yine de hiçbir konseri kaçırmamak için var gücümü kullanır ve o merdivenleri tırmanmaya uğraşırdım. Bunu yaptığım için hiçbir zaman pişman olmadım. Ama gün geldi ve benim için o basamakları aşabilme olanağı tamamen ortadan kalktı. Zaten bir süre sonra da AKM kapıları herkes için kapandı.
6 Kasım 2017 tarihinde, eski AKM binasının yıkılarak yerine aynı adla yeni bir kültür merkezi inşa edileceğinin müjdesi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından duyuruldu sanatseverlere. Ayrıca, yeni opera binası projesinin; ilk binanın mimarı Hayati Tabanlıoğlu’nun kurmuş olduğu -halen Hayati Tabanlıoğlu’nun oğlu Mimar Murat Tabanlıoğlu ile Cemal Gürsel’in torunu Mimar Melkan Gürsel tarafından yönetilmekte bulunan- Tabanlıoğlu Mimarlık’a verildiği açıklandı.
Şimdi, bu iki değerli mimardan tüm engelliler adına önemli bir istekte bulunmak istiyorum. “Lütfen yeni Atatürk Kültür Merkezi’ni projelendirirken biz engellileri de hatırlayınız. Bizlerin de sanatsever kişiler olabileceğimizi, binanın hizmete gireceği 2019 yılını herkes gibi büyük bir sevinç ve heyecanla beklediğimizi unutmayınız. Bizlere de herhangi bir konsere
ya da müzikale ‘acaba etkinlik mekânına erişebilir miyim?’ diye düşünmeden gidebilme şansı veriniz…”
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…
Paylaş