Paylaş
Müzakereleri 2002 yılında başlayan “Engellilerin Haklarına İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi” 13 Aralık 2006 tarihinde BM Genel Kurulu’nda oylamasız kabul edilerek 2007 Mart’ının son haftasında imzaya açıldı. Müzakereler sırasında konuya aktif olarak destek veren Türkiye, 30 Mart 2007 tarihinde attığı imza ile, Sözleşme’yi imzalayan ilk 53 ülkeden biri oldu. Türkiye Büyük Millet Meclisi Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun’u 3/12/2008 tarihinde kabul etti ve adı geçen kanun 18/12/2008 tarih ve 27084 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi.
50 maddeden oluşan Engelli Hakları Sözleşmesi eğitim, sağlık, istihdam, siyasi ve kamusal hayata katılım gibi çeşitli başlıklar altında engellilerin haklarını ve taraf devletlerin yükümlülüklerini düzenliyor. Taraf devletler, bu sözleşme ile; engellileri yasa önünde eşit koruyacaklarını ve en önemlisi engelli bireye günlük hayatta birisine bağımlı olmayan yaşam şartlarını sağlayacaklarını taahhüt ediyorlar. Ayrıca, tüm insan haklarının ve temel özgürlüklerin evrensel, bölünmez, birbiriyle bağlantılı ve karşılıklı bağımlı olma niteliği ile engelli bireylerin bu haklardan herhangi bir ayrımcılığa uğramaksızın yararlanmalarının güvence altına alınması gerekliliğini teyit ediyorlar.
Yine bu sözleşme ile, “engelliliğin gelişen bir kavram olduğu ve engellilik durumunun, sakatlığı olan kişilerin topluma diğer bireyler ile birlikte eşit koşullarda tam ve etkin katılımını engelleyen tutumlar ve çevre koşullarının etkileşiminden kaynaklandığı gerçeği” de kabul ediliyor. “Bir kişinin engelli olduğu için ayrımcılığa maruz kalmasının her bireyin doğuştan sahip olduğu insanlık onuru ve değerinin de ihlal edilmesi anlamına geldiği”, bu sözleşme ile bir kez daha altı çizilen bir diğer husus.
Gördüğünüz gibi, buraya kadar her şey çok güzel. Ya sonrası?.. Bunu, değerli milletvekilimiz Sayın Şafak Pavey’in Meclis’te konu ile ilgili olarak yaptığı konuşmadan alıntılar yaparak anlatmak istiyorum sizlere.
“Türkiye Birleşmiş Milletler Engelli İnsan Hakları Sözleşmesini onayladı ama sözleşmenin hayatını değiştirmesi gereken Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Saffetcan daha da perişan. O halde yanlış giden ne! Ve Saffetcan kim?” diyor Sayın Pavey ve anlatıyor:
“22 yaşındaki Saffetcan doğduğu günden bu yana yatağında yaşıyor. Babası engelli haklarını kullanarak eve doğal gaz yükletmek istedi. PTT’ye başvurdu. Evrakları kabul etmediler. Sakat çocuğu dünya gözü ile görmek istiyorlardı. Babası Saffetcan’ı sırtına aldı, götürdü meraklılarına gösterdi… Adeta sirk gibi… Saffetcan çocuk bezi kullanıyor. Hükümet Ocak 2011 de, hasta bezi barkodu şart koşan bir yönetmelik getirdiği için Saffetcan’ın ailesi geçerli barkot ihtiyaçlarını ancak belli merkezlerden almak zorundalar. 83 liralık çocuk bezi hakkı için 40 lira ulaşım gideri harcıyorlar. Artık bu haktan yararlanmaktan vazgeçtiler.”
21 Ekim 2012 tarihinde yazdığım “Güvenmeyi Öğrenmeliyiz” başlıklı yazımda tam da bunu anlatmak istemiştim işte. Verilen haklar ancak birilerinin istismar edeceği varsayılarak koşulan binbir şartın yerine getirilmesinin ardından kullanılabiliyor. Çünkü kimse kimseye güvenmiyor.
Şöyle devam ediyor değerli vekilimiz:
“Hükümet, Temmuz 2006 tarihinde , “Özürlü Raporları Yönetmeliği’ni değiştirince milyonlarca engelli bir gecede engelsiz oluverdi. Biri de benim. Buhar olup uçmadım. Karşınızdayım. Bacağımın ve kolumun uzadığı varsayılmış, dünyada %98 olan engelli raporum iptal edilmişti.
Kopan kuyruğu uzayan bir kertenkele olmayı hakikaten çok isterdim ama yazık ki kertenkele değilim.
Çocuk felci mağduru Bünyamin diyor ki: ‘2006 öncesi aldığım rapora göre engelliydim. Raporumla memur sınavlarına katıldım. Kazandım. Vergi muafiyetinden yararlanmam için hastaneye sevk edildim. Hastanede “özürlü olmadığım” ortaya çıktı. Bunun üzerine KPSS’ sınavlarına girdim, yine kazandım. Memur olabilmem için sağlam raporu istediler. Aynı hastane engelli olduğuma dair rapor verdi, memur olamadım. Şimdi özürlü müyüm yoksa sağlam mıyım? Karar verin, ben de bileyim..’
Şimdi özürlü olan kim? Bence artık özürlü kelimesinden de vazgeçip engelli kavramına geçiş yapmamızın zamanı geldi.
Doğa felaketlerinin, savaşın, şiddetin, akraba evliliklerinin, yoksulluğun ve dünya ikincisi olarak trafik kazalarının ülkesi Türkiye’de engellilerin ve ailelerinin durumu trajik boyutlardadır. Ülkemizin en sessiz çoğunluğundan, aileleri ile birlikte 30 milyon civarında insandan söz ediyorum. Hepimizi onlara karşı işlediğimiz hilelerden ve insanlık suçundan vazgeçmeye davet ediyorum.
Gelin 24. dönemden engellilerin eşit vatandaşlık ve onur hakkını güvenceye alacak olan insan hakları yasasını, kevgire çevirmeden çıkaralım. İnsanın bütçeden daha değerli olduğunu önce maliyeye hatırlatalım. Ve insan odaklı ilk yasayı hep beraber çıkaralım.”
Mecliste biz engelliler için çalışan, bizim haklarımızı savunan bir vekilimiz olduğunu bilmek hem çok güzel, hem de umut verici. O vazgeçmedikçe, biz vazgeçmedikçe, bir gün mutlaka verilecek bize hak ettiğimiz haklar. Buna inanmaktan tek bir gün bile vazgeçmeyeceğim.
Engellerimizi hissettirmeyecek, engelsiz bir yaşam dileği ile...
Paylaş