Paylaş
2014 yılında European Youth Parliament (Avrupa Gençler Parlamentosu) için bir konuşma yapmam istenmişti. Ve yapacağım konuşmanın konusu “Tekerlekli sandalyede bir kadının penceresinden: Aklın Engelleri ve Kalbin Sınırları (Barriers of the Mind and Limitations of the Heart: Through the window of “the lady in the wheelchair”) olarak belirlenmişti.
O konuşmada hayatımızı geçirmek için önümüzde iki yol olduğunu söylemiştim. Ya yiyip içmek, mümkün olduğunca uzun yaşamak isteyecek ve kendimizi bu amaçla sınırlayarak kendi kendimiz için çizdiğimiz bu güven çemberinden dışarı çıkmayacaktık. Ve bu şekilde herhangi bir zorlanma ile, tabii ki yenilgiyle de, karşılaşmayacaktık. Ya da çemberin dışına adım adım çıkmayı deneyecektik. Bu durumda sendeleme, hatta düşme riskini almış olacaktık. Ancak ilk düştüğümüzde ayağa kalkmayı öğrenecek ve yolumuza devam edecektik. Böylece, her sendeleyip düştüğümüzde daha güçlü ve mutlu bir şekilde ayağa kalkmanın yolunu bulacaktık. Ve özgürleştiğimizi hissedecektik…
Ben çemberin dışına çıkma cesaretini bulanlardanım. Bu cesareti kimden aldığımı soracak olursanız eğer, size yalnızca iki kişiden söz edebilirim. Öncelikle Sevgili Eşim ve her ikimizin de yaşamına büyük anlam katmış olan, bugün onun yanına uğurlayacağım Çok Değerli Sevgili Büyüğümüz Tarhan Erdem.
Çoğunuzun bildiği gibi ben on sekiz yaşında evlendim. On dokuz yaşında, daha üniversite öğrencisiyken anne oldum. Bebeğim daha bir yaşına gelmeden, öğretmen olan annemin emekli olup onun bakımını üstlenmesi üzerine, çalışmaya karar verdim. Gazetelerde iş ilanlarına bakarken “Anadolu Yakası’ nda oturan, iyi İngilizce bilen Genel Müdür Sekreteri aranıyor” diye bir ilan gördüm. İlanda tecrübeden söz edilmiyordu. Hemen aradım ve görüşmeye gittim. Eleman, Türkiye Şişe ve Cam Fabrikaları A.Ş. (Şişecam) tarafından Çayırova’ da yeni kurulmakta olan Cam Elyaf Sanayi A.Ş. Genel Müdürlüğü için aranıyordu. Öncelikle sonradan tanıyıp çok seveceğim iki müdürün İngilizce imtihanından geçtim. Ardından beni birlikte çalışacağım genel müdürle mülakata aldılar. Yani Tarhan Erdem’ le…
Tarhan Bey, henüz öğrenci olmama ve tecrübesizliğime karşın bana inandı. 10 Şubat 1972’de Çayırova’ da göreve başladım. Tarhan Bey hiç korkutmadan, başarılı olacağıma inanarak ve beni de inandırarak, her şeyi öğretti bana. İlk günden verdiği inisiyatifleri ise gün geçtikçe çoğalttı.
Cam Elyaf’ ta 1977’ye kadar süren birlikteliğimiz, Tarhan Bey’in milletvekili seçilmesi ile kısa bir sekteye uğradı. 12 Eylül 1980 darbesi sonucunda TBMM’ nin feshi üzerine milletvekilliği süresi sona eren Tarhan Erdem, bir süre sonra Şişecam'a Koordinatör olarak atandı ve yine beraber çalışmaya başladık.
Bu fotoğraf birlikte gittiğimiz bir yemekte Sevgili Eşim Özer Yelçe tarafından çekilmişti.
Tarhan Bey Konda Araştırma Şirketi’ ni kurduktan sonra ben de Şişecam’ dan ayrıldım ve Konda’ da hem kendisinin asistanı hem de ofis yöneticisi olarak göreve başladım. 1995 yılına kadar yine birlikte çalıştık. Ondan çok şey öğrendim. Ve öğrendiğim en önemli şey “çemberin dışına çıkabilmek” ti.
Bu benim gazetecilik hayatımda yazdığım en zor ikinci yazı. İlki, tahmin edebileceğiniz gibi 2011 yılında Sevgili Eşim Özer Yelçe’ nin ardından kaleme aldığım 16 Mayıs 2011 tarihli yazıydı.
Tarhan Erdem Türkiye için çok önemli bir kişiydi. Ardından pek çok köşe yazısı yayımlandı. Ama benim okuduğum yazıların tümünde onun siyasi ve araştırmacı kimliği öne çıkıyordu. Ben sizlere onun kocaman ve iyilik dolu kalbinden söz etmek istiyorum. Bana “kızım” diye hitap eden bu güzel insan hayatıma girmemiş olsaydı eğer, bugünkü ben “ben olamazdım”.
1972 yılının Şubat ayında tanıdığım ve bugüne kadar kesintisiz şekilde hayatımda olan, desteğini hiç esirgemeyen bu olağanüstü güzel insanla ve ailesiyle yolumu kesiştirdiği için hep şükrettim Allah’a. Şimdi, onun cismini kaybetmiş olmak bile çok ağır geliyor bana. Ama biliyorum ki, ben yaşadıkça O’ da kalbimde yaşayacak ve bana güç vermeyi sürdürecek.
1970’ lı yıllar ve 13 Nisan 2022
Beni kırmayarak, 2018 yılında yayınlanan “Sesler Yüzler İzler” adlı kitabımın önsözünü “Kızıma” başlığı ile kaleme almış ve şöyle demişti:
“İnsan hayatı boyunca kendinin veya çevresinin aldığı kararlar sonucu oluşan sorunları çözmeye çabalayarak yaşar. İnsan çabalarken hayatını sınırlamaya veya değiştirmeye zorlayan farklı olaylarla karşılaşır. Bu olayların her birinin büyüklüğü ve kalıcılığı birbirinin aynı değildir. Gösterdiği çabanın sonucunda başarıya ulaşmak için insan her gün farklı olayların önüne getirdiği zorlukları yenebilmelidir. İşte hayat bu çabaların birbirini izlemesiyle oluşan bir mücadeleden ibarettir. Mücadele önce kabul edilecek, sonra tanımlanacak, sonra da sevilecek ya da kurtulmak istenecektir. Eğer her gün üstesinden gelmek için çaba gerektiren herhangi bir olay kabul edilip peşi sıra geleceklere hazır olabiliyorsa insan, yaşama sevinci sürer. Yoksa mücadele bitmiş sayılır, yaşam söner…
İşte bu okuyacağınız kitap böyle bir mücadelenin hikayesidir. Yaşama sevinci ile sürmüş ve başarılı olunmuş bir hayatın hikayesi...”
Acaba bu satırları yazarken bana bu mücadele için güç veren iki kişiden biri olduğunu, kalbimde çok büyük bir yer kapladığını biliyor muydu Değerli Büyüğüm, beni ben yapan Bilge Akıl Hocam?
Bu benim ağlayarak yazdığım ikinci veda yazısı. 16 Mayıs 2011’ de yayımlanan ilk yazımı eşimi kaybettikten bir gün sonra kaleme almış ve yazıyı, “Sizler bu yazıyı okurken ben eşimi son yolculuğuna uğurluyor olacağım. Eninde sonunda hepimizin çıkacağı bir yolculuk bu. Ben bunun güzel bir yolculuk olduğuna, gittiği yerde mutlu olacağına inanmak istiyorum ve ben de aynı yolculuğa çıkana kadar ‘hoşçakal’ diyorum ona.” sözleri ile sonlandırmıştım.
Kendi babamı kaybettiğim yıllarda henüz köşe yazarı değildim. Bu yüzden ona yazıyla veda edemedim. Ama bana babamı aratmayan Güzel Kalpli Bilge Akıl Hoca’ ma bu satırlarda veda etmek istiyorum:
“Sizler bu yazıyı okurken ben Değerli Büyüğüm, beni ben yapan Bilge Akıl Hocam Tarhan Erdem’ i son yolculuğuna uğurluyor olacağım. Eninde sonunda hepimizin çıkacağı bir yolculuk bu. Ben bunun güzel bir yolculuk olduğuna, gittiği yerde mutlu olacağına inanmak istiyorum. Ben de aynı yolculuğa çıkana kadar, gittiği yerde O’nu çok seven Sevgili Eşim’ e emanet ediyorum. Ruhu şad, mekânı Cennet olsun…
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…
Paylaş