Paylaş
Bugünkü yazıma bayramınızı kutlayarak başlamak istiyorum. Bu özel ve güzel günde çocukluğuma dönmek ve unutamadığım bayram günlerinden birini sizlerle birlikte yeniden yaşamak istiyorum.
Heyecandan zor uyuduğum bir gecenin sabahında neşe içinde uyandım. Yeni doğan güneşin ışıkları yüzümde dolaşıyor, sanki beni öpücüklere boğuyordu. Annemin akşamdan hazırlayarak dolabımın kapağına astığı bayramlık elbisem sanki bulunduğu yerden bana göz kırpıyor, adeta “nihayet kavuşacağımız gün geldi” diyordu. Hemen yataktan kalktım. Terliklerimi bile giymeden banyoya koşturuyordum ki birden annemin buna ne kadar kızacağı geldi aklıma. Kös kös terliklerimi giydim ve yüzümü yıkamaya gittim. Aynada kendime bakarken bugünün ne kadar güzel geçeceğini düşünüyordum.
Babam çoktan camiye gitmişti. Annem kahvaltı hazırlıyordu. “Git kardeşlerini de uyandır ve giyinmeye başlayın, ben hemen geleceğim.” dedi bana. Neşe ve ben hemen giyinmeye başladık. Sonra annem geldi ve en küçük kardeşimiz Feyza’yı giydirdi. Pembe organze bayramlık elbiselerimiz çok şıktı. Üçümüz’ ün elbisesinin de etek uçları fırfırlıydı ve bu fırfırların dikişleri küçük pembe çiçeklerle bezenmişti. Bu güzel elbiseler, annemin de edebiyat öğretmeni olduğu, Üsküdar Mithat Paşa Kız Sanat Enstitüsü son sınıf öğrencileri tarafından dikilmişti.
Babam camiden döndüğünde bizi hazırlanmış olarak kendisini beklerken buldu. Üç kardeş sırayla babamızın elini öptük ve gıcır gıcır banknotlardan oluşan bayram harçlıklarımız aldık. Zira babam Merkez Bankası’nda çalışıyordu…
Babamın getirdiği taze ekmeği de masaya ilave ettikten sonra hiçbir eksiğimiz kalmamıştı sofrada. Hep birlikte oturup, güle oynaya zevkli bir bayram kahvaltısı yaptık. Kahvaltıdan sonra günün en sevmediğim zamanı başladı. On gündür bahçede ellerimle beslediğim kınalı kuzu ne yazık ki kesilmek zorundaydı. Babam kurban kesmenin anlamını anlatmıştı bizlere. Ama ne de olsa hâlâ çocuktuk. Bunu anlamak hiç kolay değildi bizim için. Kesim süresince hiç camdan bakmayarak kendimizi korumaya çalıştığımızı bugün bile hatırlıyorum.
Babam kesilen etleri ayırdı, komşulara ayrılanları bizimle gönderdi. Sonra anneannemlere gitmek üzere yola çıktık. Anneannem bizi öğle yemeğine bekliyordu. Çok iyi bir aşçıydı benim anneannem. Yol boyu O’nun bizim için kim bilir neler hazırladığını düşünüp durdum. Tahmin ettiğim gibi hiçbir şey eksik değildi sofrada. Babamın da mutfağa girip kurban etinden kavurma yapmasının ardından sofraya oturduk. Anneannem yemeğe başlamadan önce biz çocuklara önceden içlerine para koyarak hazırlamış olduğu bayram mendillerimizi verdi. Bu mendiller benim için bayramların simgesiydi. O mendillerin hepsini biriktirdim ve bundan birkaç yıl önce kızıma hediye ettim.
Anneannemlerde neşe içinde yediğimiz yemeğin ardından çaylarımızı da içtik ve onlara veda ettik. İlk ziyaretimizi “Masalcı Baba” olarak tanınan, Türk Çocuk Edebiyatı’nın önde gelen yazarlarından olan Eflatun Cem Güney’in evine yapacaktık. Eflatun Cem Güney, babamın çok sevdiği ve değer verdiği bir büyüğü idi. O’nun evine gidiyor olmak bizi her zaman çok heyecanlandırır ve mutlu ederdi. Zira hiçbir zaman masal dinlemeden geri dönmezdik oradan.
Masalımızı da dinledikten sonra babamın en yakın arkadaşı olan Arif Bey Amca ve eşi Halide Teyze’ yi ziyarete gittik. Onların çocukları olmadığı için bizleri sanki kendi çocuklarıymış gibi severlerdi. Halide Teyze yine her zamanki gibi en sevdiğimiz çikolataları almış, gelmemizi bekliyordu. Arif Bey Amca da, her zaman olduğu gibi, bayram harçlığı konusunda fazlasıyla bonkördü. O günü birkaç akraba ziyareti daha yaptıktan sonra tamamladık. Eve döndüğümüzde biraz yorgun, ama çok mutluyduk.
Eskiden bayramlar daha anlamlıydı sanki. Sanırım bu anlam, bu özel günleri yaşlılarımız, akrabalarımız ve dostlarımızla paylaşıyor olmamızdan kaynaklanıyordu. Oysaki şimdiki bayramlar çoğu kişi için yalnızca “tatil” demek oluyor. Evet, doğru… İnsanların dinlenmeye ihtiyacı var. Ama geleneklerimiz ve göreneklerimizi yitirmeden yapmaya çalışmalıyız bunu. Çocuklarımız bayramların anlamını bilerek büyümeli…
Unutmayalım ki geçmişine sahip çıkmayan insanın geleceği de olmaz.
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…
Paylaş