19 Kasım 2021 tarihinde yayımlanan yazımda, İşletme ve İletişim Bilimleri Enstitüsü Kurucusu Prof. Dr. Ali Atıf Bir’ den ve insan kaynakları yönetiminde gerçekleşmesi gerektiğini düşündüğü zihniyet değişikliğinden söz etmiştim sizlere. Geçtiğimiz hafta, bu zihniyet değişikliğini hayata geçirmek için yapılacakları belirlemek amacıyla ‘insan’ ı odağa alan bir “Zirve” yapıldı.
24 Ocak tarihinde başlayan, insanları yalnızca bir kurumun çalışanları veya liderleri olarak değil aynı zamanda pandemi sonrası yeni düzende dünyayı anlamlandırmaya çalışan bireyler olarak ele alan, “Human Week Zirvesi” 28 Ocak’ta sona erdi. Her yıl aynı dönemde farklı konu ve konuşmacılarıyla insan kaynakları alanının vazgeçilmez bilgi kaynaklarından biri olacak “Human Week Zirvesi”, bu yıl pandemi sebebiyle online olarak gerçekleştirildi. İş dünyası tarafından ilgiyle takip edilen Zirve’ ye insan kaynakları (İK) yöneticileri ve farklı disiplinlerden temsilciler konuşmacı olarak katıldılar. Beş gün süren etkinlikte İK yönetiminin bugünü ve geleceği her yönüyle masaya yatırıldı.
İş dünyası ile çalışan arasında köprü vazifesi gören söz konusu etkinlik; “Yeni Çalışan / İşveren Deneyimi: Uzak ama Daha Yakın” (New Employee / Employer Experience: Remote But Closer) teması çerçevesinde, Human Week Zirve Başkanı Ebru Akdağ moderatörlüğünde gerçekleştirildi.
Zirvenin açılış konuşması blog yazılarıyla iş dünyasının gündemine önemli katkılar yapan, Pladis ve Godiva Yönetim Kurulu Başkanı ve Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi Murat Ülker ile ‘Gelecekteki Beceriler’ kitabının yazarı, ünlü TEDx konuşmacısı Perttu Pölönen tarafından yapıldı. Konu, “Geleceğin Becerileri” idi. Murat Ülker konuşmasında Covid-19’un dünyada bilinen her şeyi değiştirdiği gibi iş yapmanın ruhunu da değiştirdiğini ifade etti. Bu dönemde şirketlerin daha esnek olmaları gerektiğini belirten Ülker, işverenlerin de artık anlama odaklandıklarını söyledi.
“Yeni Çalışan/İşveren Deneyimi: Uzak Ama Daha Yakın” teması çerçevesinde gerçekleşen Zirve’de yer alan diğer konuşmacılar ise:
“Yapay Zekâ ve Değişen İş Hayatı” konulu sunumuyla, UiPath Avrupa Başkan Yardımcısı Tansu Yeğen
“Mutluluk ve Başarının Prensipleri” konulu sunumuyla, Eğitim Bilimci Dr. Özgür Bolat
“Yeni Kurum Yeni Lider” konulu sunumuyla, Alexander Partnership Yönetici Koçu Hande Yaşargil
Bildiğiniz gibi geçtiğimiz günlerde yolum yine Koç Üniversitesi Hastanesi’ ne düştü. Boğazıma bir şey kaçtığı için acilen gittiğim hastanede zatürre olduğum anlaşılınca, tedaviye yatarak başlamak durumunda kaldım.
O gün çok fazla öksürüyordum ve başımda şiddetli bir ağrı vardı. Tahlil, röntgen, tomografi gibi tetkiklerin tamamlanmasını ve odama çıkmayı zar zor bekledim. Sonunda odaya yerleştiğimde akşam olmuştu bile. Hafif bir yemek yedikten sonra uyumaya çalıştım ancak bir türlü başarılı olamadım. Hemşirelerin baş ağrım için taktıkları serum pek faydalı olmadı ve ağrı giderek daha da arttı.
Neticede gece saat 03.00’de dayanamayıp hemşireyi çağırdım ve her zaman kullandığım ağrı kesiciyi almak istediğimi söyledim. Hemşire bu kararı kendisinin veremeyeceğini söyleyerek odadan çıktı. Ve biraz sonra gülümseyerek yeniden geldi yanıma. “Doktorunuzla görüştüm, kendi ilacınızı alabilirsiniz.” dedi.
Doktorumu gecenin üçünde benim ağrı kesicim yüzünden rahatsız etmiştik. Üstelik kendisi dört yaşında tatlı bir kız çocuğunun annesiydi. Acaba annesini aradığımızda o da uyanmış mıydı? Uyandıysa yeniden uykuya dalabilmiş miydi? Ya annesi? Uykusunu alamazsa sabah erkenden kalkıp işinin başında olabilecek miydi?
O gece tüm bunları düşünerek sabahı buldum. Çocukluğumdan beri doktorluğun bir meslek değil bir hayat tarzı olduğunu düşünürdüm. Ve bu hayat tarzının ne kadar büyük bir özveri gerektirdiğini bilirdim. Ama o gün düşündüğüm her şeye yaşayarak şahit oldum.
Sonra gazetelerde okuduğum “sağlıkta şiddet” ile ilgili haberleri düşündüm. Ocak ayının ilk günü İstanbul Avcılar’da Aile Sağlık Merkezine Corona virüs aşısı için gelen yaşlı karı kocaya sıra beklemelerini söyleyen doktor, hastaların damadı tarafından yumruklu saldırıya uğramıştı.
Yine Ocak ayının ilk günlerinde Edremit Devlet Hastanesi’ne çocuğunun ayağına tırnak batması şikâyeti ile gelen hasta Operatör Doktoru yüzüne yumruk atarak darp etmişti. Aynı günlerde Gaziantep’te İslâhiye Devlet Hastanesi’ne randevu almadan gelen bir hasta İç Hastalıkları Uzmanına muayene olmak istediğini söylemiş, doktor randevusuz hasta kabul edemediğini belirtince de tartışma çıkmıştı. Tartışma sırasında hastanın hastaneye gelen kardeşi doktorun odasına girerek masanın üzerindeki mermer isim levhası ile doktorun başına vurmuştu. Başına sekiz dikiş atılan doktor on günlük iş göremez raporu almak durumunda kalmıştı.
Ankara’da hastası tarafından bıçaklanan Asistan Doktor, olayın psikolojik etkilerinden dolayı, çalışmakta ve hastaların tedavilerini uygulamada zorlandığı gerekçesiyle görevinden istifa etmişti.
2022 yılı ne yazık ki pek iyi başlamadı benim için. Önce kalbimde bir ritim bozukluğu oldu. Tedavi için Koç Üniversitesi Hastanesi’ ne gidip gelirken sanırım üşüttüm ve öksürmeye başladım. Ve bir akşam pilav yerken öksürünce pirinç taneleri boğazıma kaçtı. Boğazıma kaçanların öksürükle geri geleceğini düşünerek birkaç gün sabrettim. Ama iyileşmek bir yana günden güne daha da kötüleştim.
Sonunda bir ambulans çağırarak hastaneye gittik. Orada yapılan tetkikler sonucunda zatürre olduğum anlaşıldı ve yatarak tedavi edilmem uygun görüldü. Hemen yoğun bir antibiyotik tedavisine başlandı. Kulak Burun Boğaz hekimi beni muayene etti ve pirinçle ilgili bir bulguya rastlamadı. Bunun üzerine tedavim göğüs hastalıkları üzerinde yoğunlaştı ve Toraks Tomografi ile Bronkoskopi yapılarak ciğerlerim incelendi.
Hastanede birkaç gün misafir olduktan sonra bir torba ilaçla eve döndüm. Değil yazı yazmaya yatakta sağdan sola dönmeye bile gücüm yoktu. Sonuçta, yatağımda, yeniden okurlarımla buluşabilmeyi hayal ederek uzunca bir zaman geçirmek zorunda kaldım.
Bugün benim doğum günüm. Kimilerinin, “yaş yetmiş, iş bitmiş” dediği yaşa geldim. Ama kendimi hiç te yaşlı hissetmiyorum. Zira hâlâ gelecekle ilgili hayaller kurabiliyor, her gün yeni bir şeyler öğrenerek mutlu olabiliyorum.
UNESCO “yaşlılık” ı şöyle tanımlıyor:
* Bir insan konfor alanının dışına çıkamıyorsa,
* Yeni şeyler öğrenmiyorsa, şaşırmıyorsa ve çoğu şeyi bildiğini düşünüyorsa,
* Merak etmiyorsa, keşfetmiyorsa,
Komşusu açken tok yatmayı içine sindiremeyen bir ülkenin insanlarıyız biz. Ben çocukken mahallenin bakkalına uğrayıp zor durumdaki komşusunun veresiye defterindeki borçlarını ödeyen mahalle sakinleri vardı. “Sağ elin verdiğini sol el bilmeyecek” şiarıyla davranan bu iyi insanlar kimdi bilmezdik. Son zamanlarda, dijital teknolojilerin sunduğu olanakların da sayesinde, bu güzel geleneğimizin Askıda Yemek uygulamaları ile mahallemizin ötesine rahatlıkla taşınabildiğine şahit oluyoruz.
Bugün size böyle bir girişimden,Toktutmak Elimizde Derneği’nden (TOKTUT) söz etmek istiyorum. Derneği kuran Boğaziçi Üniversitesi mezunu ve öğrencisi yedi gencin yolu üniversitenin kampüsünde kesişmiş. Motivasyonları zor durumda kalanları sağlıklı tutabilmek için günlük gıda gereksinimlerinin karşılanmasını sağlamak olmuş. Sıcak yemeğe ulaşamayan vatandaşların ihtiyaçları üzerine kafa yoran bu yedi genç ilk olarak 2020 bahar aylarında COVID-19 nedenli uzun eve kapanma dönemlerinde yalnız yaşayan yaşlılara sıcak yemek paylaşımı ile işe girişmişler. Mart 2020’de sivil bir oluşum olarak yola çıkan TOKTUT, bir yıl içinde dernekleşmiş, gerekli valilik izinlerini almış ve daha geniş kapsamlı bir kampanyayı hayata geçirmiş.
Kampanya kapsamında, belirlenen ihtiyaç sahiplerine pandemi standartlarına göre günlük olarak hazırlanmış ve paketlenmiş taze yemekler ulaştırılıyor. Projeye katkı sağlamak isteyenler TOKTUT web sayfasından askıya yemek bırakıyor. Etli ana yemek, pirinç pilavı, ayran, ekmek ve tatlıdan oluşan öğünler 15 gün boyunca askıda birikiyor ve askı süresi dolduğunda toplanan sayıda yemek yine 15 gün içinde gıdaya erişimde en fazla zorluk çeken gruplara öncelik verilerek düzenlenen haftalık program çerçevesinde ihtiyaç sahiplerine ulaştırılıyor. Dernek öncelikli grupları şöyle sıralıyor: açlık sınırındaki aileler, gelirini kaybeden işsiz bireyler, tek başına yaşayan yoksul yaşlılar, sokakta kalan evsizler, göçmen kadın ve çocuklar.
Dağıtımların ardından, yemek bırakanlara iletilen e-postada askı numaralarına karşılık gelen teslimat hakkında detaylı bilgiler veriliyor.
Dernek dağıtımların en etkin şekilde gerçekleştirebilmesi için belediyeler, muhtarlıklar, yerel sosyal yardım merkezleri, sivil toplum kuruluşları ve sosyal sorumluluk projeleri kapsamında özel sektör firmaları ile işbirliği içinde çalışıyor. Projede halen 82 ihtiyaç merkezine 6 mutfak ile hizmet verilirken; 17 belediye, 11 sivil toplum kuruluşu, 73 kurumsal destekçi, 320 gönüllü ve 5.000’in üzerinde bireysel bağışçı ile işbirliği yapılmakta.
TOKTUT yetkilileri bu kampanyaya girişirken Birleşmiş Milletler'in 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları başlığıyla ilan ettiği hayati önem taşıyan 17 küresel sorunu da incelemişler. Kampanya bu sorunlardan beşi ile yakından ilgili: Yoksulluğa Son, Açlığa Son, Eşitsizliklerin Azaltılması, Sorumlu Üretim ve Tüketim, Amaçlar için Ortaklık.
Derneğin internet sitesinde (toktut.org) çeşitli destek türlerini incelemek mümkün. Bireysel ya da toplu bağışların yanısıra STK işbirlikleri, kurumsal sosyal sorumluluk projesi, kurumsal destek, hammadde ve gıda yardımı, toktut mutfağı ve ihtiyaç merkezi önerebilir; dağıtımlar için gönüllü olabilir; lise veya üniversite öğrencisi iseniz farklı destek türlerini keşfedebilirsiniz. Ayrıca özel gün sertifikaları ve taziye yemekleri ile sevdiklerinize anlamlı bir armağan sunabilirsiniz.
Bugün zorlu geçen bir seneyi geride bırakıyoruz. 2021, tüm dünyanın Covid pandemisi ile boğuştuğu bir yıl olarak geçecek tarihe.
2021’le birlikte hayatımızdan çıkmasını dilediğim ilk şey, tabii ki, pandemi. Onun hemen ardından yaşamımızdan tamamen silinmesini istediğim en önemli eylem, “şiddet”. 2021 yılında, ne yazık ki, basın organlarında şiddet konulu bir habere rastlamadığımız gün hiç olmadı. Yalnızca Aralık 2021’de okuduğum haberlerden bazılarını hem hatırlamak hem sizlere de hatırlatmak istiyorum.
“Kadına şiddet”, şiddetin en sık rastlanılan türü. Örnek vermek gerekirse;
* Konya’da ikamet eden Tunahan M. evi terk eden eşi Nuran M.’ yi takip ederek Antalya’da sokak ortasında bıçakladı. Bu saldırı sonucunda Nuran M. ağır yaralandı.
* İstanbul’da lüks bir sitenin asansöründe genç bir kıza tecavüz edilmeye çalışıldı. Neyse ki genç kız zanlı ile boğuşarak bu iğrenç girişimden kurtulmayı başardı.
* İzmir’in Buca ilçesinde Feyzo Duran, birlikte yaşadığı Aysel Perkgün’ ü 104 bıçak darbesiyle yaraladı.
* Bursa’da Mehmet Yıldız, boşanma aşamasındaki eşi Aygün Yıldız’ı sokak ortasında tabancayla üç el ateş ederek öldürdü.
* Balıkesir’in Edremit ilçesinde, cezaevinden izinli olarak çıkan R.K. karısını evdeki av tüfeğiyle öldürdü.
Dün kızıma alışılmışın dışında bir yılbaşı hediyesi geldi. Hediye baskı tekniği ile özel olarak üretilmiş bir şaldı. Paketin içinden bir Mardin sabunu ve geri dönüşümlü saman rengi kâğıt üzerine basılmış bir hikâye çıktı. Şalı üreten kadının hikâyesiydi bu…
Hikâyenin sahibi, 42 yaşında Iraklı bir kadındı. Üniversite eğitimini abisi karşı çıktığı için birinci sınıfta bırakmak zorunda kaldığını, ancak evlendikten sonra eşiyle birlikte yeniden üniversiteye devam etmeye başladıklarını aktarıyordu. Tüm hayalleri tek tek gerçek olurken savaşın şiddetlendiğini ve her şeyi bırakarak Türkiye’ye gelmek durumunda kaldıklarını anlatan kadın, Çorum’da karşılaştıkları iyi insanların da yardımı ile, azmederek yeni bir hayat kurabilmeyi başardıklarını söylüyordu.
Kahramanımız; Çorum’da önce Türkçe eğitimlerine katılarak dilimizi öğrenmiş, daha sonra yolu “Leap Natural Ahşap Baskı ve Doğal Boyama Atölyesi” ile kesişmiş. Dikiş konusunda da becerikli olan genç kadın, Atölye’ de kendisini profesyonel dikiş alanında geliştirmeye karar vermiş ve böylece düzenli gelir elde etmeye başlamış. Emeği ile kendisini ve ailesini desteklemek, savaş yıllarından sonra onu yeniden ayağa kaldırarak rahat nefes almasını sağlamış.
Bu hikâye beni çok etkiledi ve Leap Natural Ahşap Baskı ve Doğal Boyama Atölyesi’ni araştırmak, daha detaylı bilgi sahibi olmak istedim. Bu amaçla, Atölye görevlilerinden Kardelen Hanım’a ulaştım.
“Leap Kadın Girişimi Üretim ve İşletme Kooperatifi”; LEAP Derneği (önceki ismi ile RET Derneği)’nin 2015 yılında “Kadınların Sosyo-Ekonomik Güçlenmesi” Projesi kapsamında açtığı mesleki eğitim atölyelerine düzenli olarak devam eden kadın üretici ve girişimciler tarafından sürdürülebilir, adil, paylaşımcı ve demokratik bir iş modeli olarak kurulan bir kadın kooperatifi. Kooperatif, LEAP Derneği’nin 2015 senesinde Mardin’de gerçekleştirdiği bir projenin üç aylık “Gelir Getirici Aktivite” bileşeninden doğmuş. Katılımcı kadınların edindikleri mesleki ve profesyonel becerilerini sürdürülebilir bir iş modeline dönüştürme kararlılığı ve azmi, üç aylık bu proje bileşenini sürdürülebilir bir markaya ve kooperatife dönüştürmüş. Güncel olarak Mardin’de “Doğal Sabun Atölyesi” ve “Ahşap Baskı ve Doğal Boyama Atölyesi”, Kilis’te “Doğal Oyuncak Bebek Atölyesi” ve Şanlıurfa’da “Doğal ve Yerel Gıda Atölyesi” olmak üzere dört farklı atölyede toplam 91 üretici ve girişimci kadın çalışıyor. GİRİŞİMCİ KADINLAR
Söz konusu marka ve kooperatif aracılığıyla üç farklı şehirdeki 4 farklı atölyede toplam 91 üretici ve girişimci kadının ürünleri ve hikâyeleri müşterilerle buluşturuluyor. Bu yolla kadınların sosyo-ekonomik olarak güçlenmeleri, daha iyi yaşam koşullarına erişmeleri, kadınlar arasında kız kardeşlik bağlarının kurulabilmesi ve sosyal uyumun desteklenmesi sağlanmış oluyor. Kamusal alanda daha görünür hale gelen kadınlara mesleki eğitimler sunmanın yanı sıra Girişimcilik, Pazarlama ve Ürün Tasarım Eğitimleri de veriliyor.
LEAP Derneği’nin teknik ve uzman desteği ile kurulan “Leap Natural” Markası aracılığıyla, kadınlar; ürünlerinin yalnızla üretim sürecine değil hammadde tedariki, kalite kontrol, pazarlama, dijital pazarlama, sipariş ve stok yönetimi, depo yönetimi, müşteri ilişkileri gibi üretim ve pazarlama akışının tümüne dahil oluyorlar. Kadınlar bu anlamda bir “Kursiyer” veya “Çalışan” konumunda olmaktan ziyade, “Girişimci” ve “İşin Sahibi” olmaya teşvik edilmiş bulunuyorlar. Bu sayede kadın üreticiler, 2016 yılından bu yana kesintisiz devam etmekte olan atölyelerde (2016 Mardin Atölyeleri, 2018 Kilis Atölyesi, 2021 Şanlıurfa Atölyesi) kendilerini geliştirme ve kendi kurdukları marka aracılığıyla sürdürülebilir gelir elde etme olanağına kavuşmuş durumdalar. KİLİS DOĞAL OYUNCAK BEBEK ATÖLYESİNDE ÜRETİLEN BEBEKLER
Karbon ayak izinin azaltılması, insan sağlığına uygunluk ve sürdürülebilirlik, Leap Natural Atölyeleri’ nde üretim, tüketim ve pazarlama döngüsü için vazgeçilmez öneme sahip. Bu nedenle, hammadde seçimlerinden ürünlerin müşterilere ulaştırılmasına kadar, tüm süreçlerde çevreye olan etkinin en aza indirgenmesi ve sürdürülebilir yöntemlerin tercih edilmesi amaçlanıyor. Leap Natural ürünlerinin hiçbiri kimyasal veya sentetik katkı maddeleri içermiyor. Ürünlerde yalnızca doğal ve insan sağlığına uygun maddeler kullanılıyor. Hammadde seçimi ve temini yapılırken yerel kaynaklar ve zenginliklerin değerlendirilmesine önem veriliyor. Hammadde satın alma süreçlerinde de özellikle kadın üreticiler ve doğaya saygılı üretim yapan ya da ürünler satan küçük işletmeler, aile işletmeleri ve tedarikçiler tercih ediliyor. Sıfır atık konusuna verilen önemle, ürünlerin paketlemeleri hem müşterilere güvenle ulaşmasını sağlayacak şekilde hem de tamamıyla geri dönüştürülebilir kâğıt ve cam malzemelerle gerçekleştiriliyor. İnsan emeğine saygı ilkesine dayanarak, üretici ve tüketici arasındaki bağın güçlendirilmesi ve toplumda sorumlu tüketim alışkanlıklarının desteklenmesi amacıyla atölyelerde üretim yapan kadınların hayat hikâyeleri ürünlerle birlikte hediye ediliyor. Atölyelerde kadın üreticiler tarafından yerel hammaddelerden doğal ve sıfır atık prensibine dayalı olarak üretilen özel tasarım ürünlerin satışından elde edilen gelir, âdil ticaret yaklaşımı kapsamında tümüyle atölyelerin üretici kadınlarına aktarılıyor.
3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nde, İstanbul Üniversitesi Engelliler Uygulama ve Araştırma (ENUYGAR) Merkezi’nin öncülüğünde çok önemli olduğunu düşündüğüm bir sempozyum düzenlendi. Engellilikte erişilebilirlik konusunda çalışan farklı disiplinlerden bilim insanlarını bir araya getirerek bilgi birikimlerini ve deneyimlerini paylaşmalarını sağlamak amacıyla gerçekleştirilen sempozyumun konusu, “Engelli Haklarında Güncel Durum 2021: Temel Hak ve Hürriyetler Bağlamında Erişilebilirlik” idi.
Söz konusu sempozyumda birbirinden önemli bildiriler sunuldu. Ben bugün sizlere, özetle, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyelerinden Doç. Dr. Pervin Bezirci’nin “Bilgiye Erişim: İstanbul Üniversitesi ‘Engelsiz Kütüphane Sistemi’ Örneği” ve İstanbul Gelişim Üniversitesi Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü Öğretim Üyelerinden Doç. Dr. Gül Yücel’in “Kütüphane Olarak Kullanılan Tarihi Binalar için Erişilebilirlik Düzenlemeleri” başlıklı bildirilerinden söz etmek istiyorum.
Doç. Dr. Pervin Bezirci’ye göre, bilgi ve iletişim teknolojilerinin ilerlemesi ile birlikte tüm eğitim kurumları gibi akademik kütüphaneler de köklü bir değişim yaşıyor. Araştırmacıların sürekli değişen ihtiyaçlarını karşılamak için akademik kütüphaneler yeni roller üstlenmek durumunda kalıyorlar. Bilgi kaynaklarını bünyesinde barındıran kültürel bellek kurumları olan kütüphanelerin, bilgi kaynaklarını araştırmacıların ihtiyaç ve beklentilerine uygun şekilde sunabilmek için, altyapı olanaklarını teknolojik gelişmelere uygun biçimde geliştirerek hizmet vermeleri gerekiyor. Yeni nesil kütüphaneler teknolojik gelişmeler sayesinde değişik formatlarda zengin koleksiyonları etkin ve hızlı bir biçimde, zaman ve mekân sınırlaması olmaksızın araştırmacılara ulaştırabiliyor.
Engelli bireylerin de bilgiye erişim sağlayan teknolojilerden yararlanabilmeleri gerekiyor. Bilimsel bilgi üretme sürecinin olduğu kadar bilgiye erişimin de ana bileşenlerinden biri olan kütüphaneler, engelli bireylerin aradıkları farklı formatlardaki bilgiye engelsiz olarak ulaşabilmelerinde hayati öneme sahip.
İstanbul Üniversitesi Kütüphane ve Dokümantasyon Daire Başkanlığı bünyesinde hizmet veren Engelsiz Bilgi Merkezi (EBM), kullanıcıya e-posta ile veya yüz yüze verilen erişilebilir bilgi hizmetini online olarak da sunabilmek amacıyla Engelsiz Kütüphane Sistemi’ni oluşturmuş bulunuyor. Engelli araştırmacılar, bu sayede, istedikleri eserlere zaman ve mekân sınırlaması olmadan internetten ulaşabiliyorlar. Bu sistem kütüphaneye üye olan tüm engellilere istedikleri yayınlara erişebilme ve diledikleri şekilde (online dinleme-okuma veya indirme) kullanabilme olanağı veriyor. Engellilerin hiç kimseye ihtiyaç duymadan istedikleri yayınlara doğrudan ulaşabilmelerini sağlayan sistem içeriğindeki erişilebilir yayınların sayıları artarak devam ediyor. Engelsiz Kütüphane Sistemi arşivi de gün geçtikçe genişliyor.
Doç. Dr. Pervin Bezirci’nin bildirisinde akademik kütüphanelerde dijital dönüşüm ve bilgi teknolojilerinin gelişmesi ile paralel olarak artış gösteren dijitalleşme projelerinin engelli kullanıcılar ve araştırmacılar açısından önemi anlatılıyor. Teknoloji ile uyumlu engelsiz bilgiye erişim hizmetine örnek bir uygulama olarak da “İstanbul Üniversitesi Engelsiz Kütüphane Sistemi” süreçleri hakkında bilgi veriliyor.
Puruli Kültür Sanat, kültürel belleğe ve birikime uzun vadede değer katacak kalıcı projeleri hayata geçiren bir kültür operatörü. Yaygın dolaşıma dahil olmayan sanatın mümkün olduğu kadar fazla kişiye ulaşması amacı ile çalışıyor.
“Puruli”, Anadolu’nun eski medeniyetlerinden Hititler tarafından kutlanan bahar festivalinin adı. İnanışa göre, Fırtına Tanrısı Tarhu ejderha İlluyanka’ya yenik düşer ve ülkede kıtlık baş gösterir. Bunun üzerine Tarhu, ejderhayı yenmek için diğer tanrılardan yardım ister. Tanrıça İnara, ejderhayı alt etmek için bir festival düzenler. Bu festivalde, Fırtına Tanrısı ejderhayı yener ve ülkeye yeniden bolluk gelir. Bundan sonra Hitit halkı her yıl düzenlenen Puruli festivali ile doğanın yeniden canlanmasını kutlar.
Puruli Kültür Sanat; Avrupa Birliği’nin finansal desteğiyle, AB Başkanlığı tarafından uygulanan Sivil Toplum Destek Programı III. Dönem kapsamında “Döngüyü Kırmak: Erişilebilir Sinema” başlıklı bir proje gerçekleştiriyor. Nisan 2021’de başlayan proje çalışmaları Temmuz 2022’ye kadar devam edecek.
Proje kapsamında Türkiye’de ve Avrupa’da sinemaya erişim alanında çalışan Sivil Toplum Örgütleri bir araya getirilerek çeşitli lobi faaliyetleri, atölye ve raporlama çalışmaları gerçekleştiriliyor. Kamu spotu, anket gibi çıktılar aracılığı ile engelli bireylerin sinema etkinliklerine katılımının önündeki engellerin tanımlanması ve konuya çözüm getirilmesi hedefleniyor. Ayrıca, engelli bireylerin sinemada temsillerini güçlendirmeye ve Türkiye’de erişilebilir kültürel etkinlikler düzenleyen kurumlarla iş birliği kurmaya yönelik faaliyetler gerçekleştiriliyor.
Polonya’dan Socio-Cultural Society of Koszalin’in iş birliği ile yürütülen projenin iştirakçileri; İngiltere’den Carousel Project, Almanya’dan KLAPPE AUF! Kurzfilmfestival, Belçika’dan Extra & Ordinary People asbl ve İspanya’dan Associació Inclús. Kendi ülkelerinde erişilebilir film festivali düzenleyen bu kurumlarla, kişilerin sinemaya eşit koşullarda erişebilmesi için fikir alışverişi yapılıyor ve çözüm önerileri ortaya konulmaya çalışılıyor.
Proje kapsamında sinemada erişime dair kısır döngüyü kırmak için yapılacak faaliyetlerden biri, bir sertifikasyon programının tanımlanması ve tanıtılması olacak. Bu doğrultuda “Erişilebilir Mekân Sertifikası” nın kriterleri projenin ortakları ve iştirakçileri ile sinema ve erişilebilirlik alanında çalışan aktörlerin ve temsilcilerin katkılarıyla tanımlanacak. Sertifikasyon sürecinin ana hatlarını çizmeden önce, Avrupa ülkelerinin bu konudaki uygulamaları üzerinde bir araştırma yapılacak. 2022 yılında yapılacak bir atölye çalışmasının ardından da sertifikasyon sürecinin kriterleri ortaya konulacak.
Engelli bireylerin sinemaya erişimini sağlamak için yapılacak faaliyetlerden bir diğeri ise, “Erişilebilir Gösterimler için Minimum Kota” olacak. Bu faaliyetle, gösteri mekânı sahiplerinin ve dağıtım şirketlerinin gösterimlerinin belirli bir yüzdesini erişilebilir hale getirmelerinin yasal olarak zorunlu kılınması amaçlanıyor.
Bu amaç doğrultusunda Puruli Kültür Sanat tarafından, Avrupa Birliği’nin finansal desteğiyle, Sivil Toplum Destek Programı III altında gerçekleştirilen