Ayşegül Domaniç Yelçe

Yalnızca yardımlaşma yetmez...

2 Mayıs 2011
Merhabalar sevgili okurlar. Hatırlayacaksınız, ilk yazımda sizlere Yüksek Planlama Kurulu Özürlüler İdaresi Başkanlığı’nın koordinatörlüğünde hazırlanan Ulaşılabilirlik Stratejisi ve Eylem Planı’ndan söz etmiştim.

Bu strateji ve plan, 01.07.2005 tarihinde yürürlüğe giren "Özürlüler Kanunu"nun öngördüğü hususların hayata geçirilme aşamalarını içeriyor. Çoğumuzun da bildiği gibi, bu kanun kapsamında kamu kuruluşları, yollar, kaldırımlar, okullar, hastaneler ve diğer alanlar "yedi sene" içerisinde engelli insanlarımıza uygun hale getirilecekti. Yedi yıllık süre 2012 yılında doluyor. Yani, hazırlanılmasında çok geç kalınan bu eylem planını uygulamak için çok az zamanımız var.

Cumartesi günü, apartman görevlimizin yardımı ile, bir arkadaşım eşliğinde Kızıltoprak’tan Feneryolu’na kadar tekerlekli sandalyemle gittim. Daha önce de yazdığım gibi, kaldırımlar hem yüksek, hem de eğri büğrüydü. Cadde çok kalabalık olduğu için, oradan yürümek de imkânsızdı. Apartman görevlimiz sandalyemi itmekte de, kaldırımlara indirip çıkartmakta da çok zorlandı. Sözünü ettiğim caddeyi merak ederseniz, Bağdat Caddesi. Varın gelin siz bir de ara sokakların halini düşünün.

Ben, aralıksız olarak 23 yıl evimin dışında çalıştım. Bu 23 yılın ilk 7-8 yılında aşırı zorlanmadım. Ama sonraki yıllarda, inanın, olağanüstü bir güç sarf ettim. Toplu taşıma araçlarından yararlanamadığım için, gün geldi, aldığım paranın neredeyse tümünü yol masrafları için harcadım. Ama vergilerimi sektirmeden ödedim, tüm vatandaşlık görevlerimi aksatmadan yerine getirdim.

Şimdi soruyorum: Tüm görevlerimi eksiksiz yerine getirdiğime göre, niçin ben yollardan, toplu taşıma araçlarından ya da parklardan sağlam insanların yararlandığı ölçüde yararlanamıyorum? Neden hep birilerinden yardım istemek zorunda kalıyorum? Bu ülkenin engelli vatandaşları sağlam vatandaşları ile aynı değeri taşımıyor mu?

Geçen yıl Heybelida’ya gidebilmek için Bostancı İskelesi’ne vardığımda, Bostancı’dan adalara giden tüm vapurların kaldırılıp yerlerine büyükçe motorlar konulmuş olduğunu öğrenmiştim. Bırakın bir engellinin, bir yaşlının ya da bebekli bir bayanın bile o motorlara binebilmesi nerede ise olanaksızdı. Motorla iskele arasında oldukça geniş bir boşluk kalıyor ve insanlar motora binebilmek için bu boşluğun üzerinden atlamak zorunda kalıyorlardı.

O gün, uzun bir süre motorları ve onlara binmeye çalışan insanları seyretmiştim. Herkes birbirine yardım etmeye çalışıyordu. Bana da yardım etmek istemişlerdi. Ama beni motora bindirebilmenin tek yolu iskemlemin havaya kaldırılarak söz konusu boşluğun üzerinden atlatılabilmesiydi. Buna cesaret edemezdim, çünkü bu bana yardım edecek kişilere de büyük bir sorumluluk yüklemek anlamına geliyordu. Ancak yılda bir kez yapabildiğim Ada sefasının artık mümkün olmadığını anlamış, kendimi yetersiz hissetmiştim.

Bu yıl, bazı şeylerin değişmiş olduğunu ümit ederek, o motorları işleten şirketin çağrı merkezini aradım. Kendilerine, motorlarında engellilerin biniş ve inişlerini kolaylaştıracak herhangi bir sistem olup olmadığını sordum. Onlar da bana sandalyemin akülü mü yoksa manuel mi olduğunu sordular. Bu sorunun ne amaçla sorulduğunu anlayamadığımı ifade ettim. Aldığım cevap aynen şöyleydi:

Yazının Devamını Oku

Ihlamur çiçeklerinin kokusu

29 Nisan 2011
Merhabalar sevgili okurlar. Bugün de yazıma sizlere küçük bir hikaye anlatarak başlayacağım.

“Adamın biri ilk defa gittiği küçük bir kasabada duran bir arabanın yanına sokulmuş ve arka koltukta tek başına oturan çocuğa seslenmiş:  

- Buranın yabancısıyım, parkın hemen yanıbaşındaki fırını arıyorum, çok yakın olduğunu söylediler.
  
Çocuk arabanın penceresini açtıktan sonra;

- Ben de buraya ilk defa geliyorum, ama sağ tarafa gitmeniz gerekiyor herhalde.
diye cevap vermiş.

Adam çocuğun yabancı olmasına rağmen bunu nasıl anladığını sormuş ister istemez.

Yazının Devamını Oku

Biraz empati

25 Nisan 2011
Merhabalar sevgili okurlar. Bugün de sizlerle e-postama ulaşan bir mesajı paylaşmak istiyorum.

Postayı gönderen Sayın Ahmet Hulusi Tekin otistik bir çocuk babası. Bana gönderdiği mesaj ise şöyle:

“Ben bir ay sonra 17 yaşında olacak bir otistik çocuk babasıyım. Eşim hali hazırda özel sektörde sigortalı olarak çalışmakta, Geçen yıllarda hükümet engelli çocuğu olan annelere 2007 senesinden başlamak üzere senede 3 ay yıpranma hakkı tanıdı. Bizde bu haktan yararlanmak için bağlı bulunduğumuz SGK müdürlüğüne baş vurduk, bir masadan diğerine uzun bir mücadele sonrasında derdimizi anlatabildik ve bizi halihazırda ilaç almakta kullandığımız yüzde 90 oranında engelli raporumuz olduğu halde Göztepe Devlet hastahanesine sevk ettiler ve buradan da 3gün içinde raporumuz çıktı ve bize evde bakıma muhtaç çocuğu vardır diye rapor özeti verdiler ve raporun aslını SGK ya gönderdiler. Biz herşeyin yolunda gittiğini zanneder iken SGK Genel Müdürlüğünden başvurumuzun kabul edilmediğine, kriterlerimizin uygun olmadığına dair bir cevap yazısı aldık.

Madem herşey Ankarada Genel Müdürlükte bitiyor, giden rapora rağmen çocuk hakkında masa başında karar verilebiliyor nerede hak nerede adalet nerede sosyal devlet lütfen bu durumu bir irdeleyin  bizim gibi çok mağdur aile olduğunu göreceksiniz.”
 
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SS ve GSS) Kanunu ile malul çocuğu olan annelere çalışmaları halinde erken emeklilik ile ilgili düzenlemeler getirilmiştir. Buna göre; sürekli bakıma muhtaç derecede malul (engelli) çocuğu bulunan kadın sigortalıların, kanunun yürürlüğe girdiği tarih olan 1.10.2008 gününden sonra geçen prim ödeme gün sayılarının dörtte biri, prim ödeme gün sayıları toplamına eklenecektir. Ancak, bu ilavenin yapılabilmesi için çocuğun başka birinin sürekli bakımına muhtaç durumda olduğunu sağlık kurulu raporu ile belgelendirmeleri gerekmektedir.

Sanırım Ahmet Hulusi Bey’in eşi bu kanundan yararlanmak istiyor. Ben hukukçu değilim. Kendilerinin haklı ya da haksız olduklarını söyleyemem. Ancak söyleyebileceğim bazı değişmez gerçekler var. Öncelikle, engelli bir çocuğun annesi ya da babası olmak insanın kendisinin engelli olmasından çok daha zor. Bu zorluğa bir de bizlere hak olarak sunulanlara ulaşmak isterken önümüze sürülen zorluklar eklendiğinde, yükümüz taşınmaz hale geliyor.

Ahmet Hulusi Bey’in eşini bir örnek olarak kabul edelim ve diyelim ki kriterleri gerçekten uygun değil; o zaman niçin SGK ve Göztepe Hastanesi kendilerini bu konuda uyarmadı? Hastane rapor vermeyi uygun gördüyse, Ankara neye dayanarak bunu kabul etmedi?

Yazının Devamını Oku

Beyaz duvar

22 Nisan 2011
Merhabalar sevgili okurlar. Bugün sizlere küçük bir hikaye anlatmak ve üç yıl önce bu hikayeyi benimle paylaşan Sevgili Cenk’e teşekkür etmek istiyorum.

“İkisi de ağır hasta iki adam, bir hastane odasında beraberdiler. Hastaların birine her gün bir saat yatağında oturma izni verilmişti. Yatağı, odanın yegâne penceresinin yanındaydı. Diğer hastanın ise devamlı yatar durumda kalması gerekiyordu. Arkadaş oldular ve günlerini sohbet ederek geçirmeye başladılar.

Pencere yanındaki adam hergün, oturduğu bir saat boyunca, oturması bile yasak olan diğer adama pencereden gördüklerini anlatırdı. Oturamayan adam, artık, hayatına renk ve güzellik veren o tek saat için yaşamaya devam eder olmuştu.

Pencere, küçük bir gölü de içeren şahane bir parka bakıyordu. Ördek ve kuğular gölde yüzüp oynuyor, küçük çocuklar ise oyuncak sandallarını yüzdürüyorlardı. Genç çiftler, birbirlerine sarılmış, rengârenk çiçeklerin arasında dolaşıyorlardı. Pencere yanındaki adam bunları en küçük detaylarına kadar anlatırken, diğer adam gözlerini yumup işittiklerini hayal ederdi. Günler, haftalar böyle geçiverdiler. Bir sabah, nöbetçi hemşire  odaya girdiğinde pencere yanındaki adamın ölmüş olduğunu farketti. Gece uykusunda, huzur içinde, son nefesini vermişti.

Naaşın odadan çıkarılmasının ardından, diğer hasta pencere yanındaki yatağa geçip geçemeyeceğini sordu. Hemşire memnuniyetle onu diğer yatağa geçirdi ve yanından ayrıldı. Adam, ağrılar içinde, güçlükle tek dirseğinin üzerinde doğrularak ilk sefer dış dünyayı görmek için pencereye kadar yükselip dışarıya baktı ve bembeyaz bir duvarla karşılaştı. Hemşireyi çağırdı ve ölen arkadaşının neden pencerenin dışında şahane bir dünyayı tarif ettiğini sordu. Onu, bunu yapmaya ne zorlamıştı? Hemşire, ölen adamın kör olduğunu, değil manzara beyaz duvarı bile göremediğini, bunu ancak hem kendisine hem de arkadaşına cesaret ve yaşama arzusu vermek için yapmış olabileceğini söyledi.”

Aslında mutluluğumuzu, sahip olduklarımız ya da olmadıklarımız değil, hayata bakışımız belirliyor. İnsanın baktığı herşeyde bir güzellik bulabilmesi, kötüyü değil iyiyi görmeye çalışması mutluluğa atılan ilk adım. İkinci adım ise paylaşmak. Büyüklerimizin de söylediği gibi,  “paylaşılan acı yarıya iner, paylaşılan mutluluk ikiye katlanır”.

Şimdi gelin biraz da biz engelliler için sağlanan bazı kolaylıklardan söz edelim.Örneğin yeni açılan sinemaların hemen hepsinde tekerlekli sandalye ile film izleyebileceğimiz alan mevcut. Alış-veriş merkezlerinin çoğunda tekerlekli sandalye bulunduruluyor. İstanbul Büyük Şehir Belediyesi toplu taşıma hizmetlerinden yararlanamayan engelliler için, detaylarını bir başka yazımda vereceğim, “Engelliler için Taksi” hizmeti sunuyor.

Lütfen sizler de karşılaştığınız kolaylıkları bana yazın. Yalnızca olumsuzlukları değil, yaşadığımız olumlulukları da paylaşalım ve bu olumlulukların artmasına katkıda bulunalım.

Engellerimizi hissettirmeyecek, engelsiz bir yaşam dileği ile...

Yazının Devamını Oku

İşte o zaman

18 Nisan 2011
Merhabalar sevgili okurlar. Bugün sizlerle e-postama ulaşan bir mesajı paylaşmak istiyorum.

Postayı gönderen Sayın Gürkan Erdemli, kendisini şöyle ifade ediyor:

 

“18 yaşımda bir kaza sonucu gözlerimi kaybettim. Görme engelli bir vatandaş olarak yaşamımı sürdürmekteyim. Anayasal hakkım olan seyahat özgürlüğü hakkımı kullanarak eşimle çok sık seyahat ediyoruz. Özellikle İzmir ve Antalya ya çok gidip geldiğim için dikkatimi çeken bir husus yol üstü dinlenme tesislerinde engelli tuvaletinin olmayışı. Şoförler Cemiyeti Tesislerini bu şikayetimin dışında tutuyor yetkililerine teşekkür ediyorum. Çünkü bir tek orda engelli tuvaleti var. Neden bu büyük tesislere açılış ruhsatı verirken bu kriterleri zorunlu kılmıyorlar. Her mola yerinde eşim birilerinden neden eşimi lavaboya gitmede yardımcı olurmusun diye bir istekte bulunsun. Bu konu üzerinde hassasiyetle durulmasını ve bu tesislerin tekrar gözden geçirilmesini rica ederim.”

 

Sayın Erdemli’ye ben de katılıyorum. Çoğu tesiste engelli tuvaleti ya hiç yok ya da genel tuvalatlerin içinde yer alıyor. Engelli bir kişiye mutlaka ona yardımcı olacak biri eşlik ediyor. O kişi de çoğu kez engellinin eşi oluyor; yani karşı cinsten biri. Bu durumda genel tuvaletlerin içinde yer alan engelli tuvaletinden yararlanmak mümkün olmuyor. Ya da Sayın Erdemli’nin de söylediği gibi, hiç tanımadık bir kişiden yardım istenmek zorunda kalınıyor. Tabii bedensel egelliler için böyle bir olanak da yok. Örneğin ben sandalyemden kendi kendime kalkamıyorum. Bu yüzden eşim ve ben yıllarca sıkıntı çektik. Ancak son yıllarda bazı büyük benzin istasyonlarına engelli tuvaleti yapıldı. Biz daha çok Gelibolu tarafına yolculuk yapıyoruz. Yol üzerinde birkaç istasyonda engelli tuvaleti mevcut. Engelli tuvaleti derken, bu adı taşıyan ayrı bir tuvaletten söz ediyorum; yani bir görme engellinin eşi ile birlikte rahatlıkla kullanabileceği, ancak biz bedensel engellilerin ihtiyaçlarını tam olarak karşılayamayan bir tuvaletten. Sanırım bu tuvaletler yapılırken bir uzmana danışılmıyor ve çoğu kez yapmış olmak için yapılıyor. Yine de bu ihtiyacımızı düşünenlere teşekkür etmek ve sizlere  küçük bir hikaye anlatmak istiyorum.

“Gözleri  görmeyen  bir çocuk, sokakta ayaklarının  dibinde bir şapka ile oturuyormuş. Önünde  büyükçe bir kağıt ve kağıdın üzerinde de bir yazı varmış:

‘Ben körüm! Lütfen yardım edin!’

Şapkanın içinde sadece birkaç adet demir para varmış. O sırada elinde çantası ile oradan geçmekte olan bir adam cebinden biraz bozuk para çıkarmış ve onları şapkanın içine koymuş. Tam gidecekken durmuş ve çocuğun önündeki kağıdı almış. Kalemini çıkarmış ve kağıda bir şeyler yazmış. Sonra kağıdı herkesin  yazdıklarını görebileceği şekilde koymuş çocuğun önüne ve yürüyüp gitmiş. Kısa bir süre içinde şapka dolmaya başlamış. İnsanlar kör çocuğa  daha fazla para vermeye başlamışlar.

Yazının Devamını Oku

Engelle engelsiz yaşayabilmek

15 Nisan 2011
Merhabalar sevgili okurlar.

İlk yazıma göstermiş olduğunuz ilgi ve e-postama ulaştırdığınız mesajlar için hepinize teşekkür ediyorum. Yazılarımda bu mesajlara yer vermeye çalışacağım. İnanıyorum ki, hep birlikte, sesimiz daha geniş kitlelere duyurabileceğiz. 

Bildiğiniz gibi, önümüzde genel seçim var.

Hepimiz, anayasal hakkımız ve vatandaşlık görevimiz olan oy verme işlemini gerçekleştireceğiz. Ancak, oy verdiğimiz mekânların çoğu engelliler için uygun ya da ulaşılabilir değil. Son referandumun ardından, hem benim hem de yakın çevremdeki diğer engellilerin, yaşadığımız zorlukları bir internet gazetesinde dile getirmiştim. Seçmen kütüklerinin güncellenmesi amacı ile yapılan bir önceki nüfus sayımında eve gelen memura engelimi not almasını rica etmiştim.Engelli olduğumu gösteren, devlet hastanesinden alınmış, sağlık kurulu raporum da var. Ayrıca Kadıköy Belediyesi Engelli Merkezi’ne de raporumu ve diğer belgelerimi ileterek kayıt olmuş bulunuyorum. Bu kez de bağlı bulunduğum muhtarlığı arayarak, seçmen listesinde engelimi belirtir bir ibare olup olmadığını sordum.

Muhtarımız, herhangi bir ibare olmadığını söyleyerek, konuyu İlçe Seçim Kurulu’na iletti. İlçe Seçim Kurulu Devlet’te kaydı olan engellilerin otomatik olarak listelere işlendiğini söylemiş. Şimdi ben soruyorum: Resmi engelli raporuna sahip, bu raporla erken emekli olmuş, nüfus memurunca durumu görülmüş, İlçe Engelli Merkezi’ne kayıtlı biri devlet kayıtlarında yok ise, acaba kim var? 

İlçe Seçim Kurulu, engelliler için oy verme sandıklarının giriş katlarında yer alacağını söylüyor. Ancak bu durum devlet kayıtlarında yer alan engelliler için geçerli. Örneğin benim sandığım, geçtiğimiz referandumda, üçüncü katta yer alıyordu ve mekânın asansörü yoktu.

Bu gibi durumlarda ne yapılacağı sandık kurulu başkanının yetkisine bırakılmış. Benim oy kullanacağım sandığın başkanı, bizzat kendisi de gelerek, oyumu aşağıda kullanmama izin verdi. Ancak, yine engelli olan kızım ve kızkardeşim benim kadar şanslı değillerdi. Onlar büyük zorluklar yaşadılar. Dördündü katta oy vermesi gereken bir yakının, yardımsever gençler tarafından sandalyesi ile yukarıya taşındı. Bu sırada düşebilir, engeline bir engel daha eklenebilir, hatta ölebilirdi. Ayvalık’ta yaşayan bir diğer yakınım ise iki saatten fazla vakit harcayarak tüm yetkilileri aradı ve sonunda, Belediye Başkanı’nın da yardımı ile, oyunu kullanabildi.

Şimdi, seçime iki ay kala, yetkililerden daha da geç olmadan bu konuya bir çözüm getirmelerini rica ediyorum. Kayıtlı kayıtsız tüm engellilerin ulaşılabilir bir ortamda oy kullanabilmeleri sağlanmalı. Herhangi bir daimi engeli bulunmayan, son zamanlarda geçirdiği bir kaza sonucunda geçici bir sakatlık yaşayanlar da dikkate alınmalı. Aksi halde biz engelliler en temel anayasal hakkımızdan yararlanamamış oluyoruz. 

Umarım sesimiz yetkililere ulaşabilir. Bu konu kişisel inisiyatiflere bırakılamayacak kadar önemli ve kısa vadede gerçekçi bir çözümü hak ediyor. Dilerim 12 Haziran’da hepimiz anayasal hakkımızdan yararlandırılır ve vatandaşlık görevimizi zorlanmadan yerine getirebiliriz.

Yazının Devamını Oku

Engelle Engelsiz Yaşayabilmek

11 Nisan 2011
Merhabalar, ben Ayşegül. Yaşamımı, genetik bir kas hastalığı nedeni ile, onbeş yıldan bu yana tekerlekli sandalyeye bağımlı olarak sürdürüyorum.

Sizlere bu sütunlarda engelle engelsiz yaşamaya çalışmanın nasıl bir şey olduğunu anlatabilmek, tüm engellilerin sesi olmak istiyorum ve bizlere bu sesi duyurma olanağını veren HÜRRİYET GAZETESi’ne tüm engelliler adına teşekkür ediyorum.

Geçtiğimiz yılın son aylarında Yüksek Planlama Kurulu Özürlüler İdaresi Başkanlığı’nın koordinatörlüğünde hazırlanan “Ulaşılabilirlik Stratejisi ve Eylem Planı (2010-2011)”nın kabulüne karar vermiş 2010’u “HERKES İÇİN ULAŞILABİLİRLİK EYLEM YILI” ilan etmiş bulunmaktadır..

Planda Ulaşılabilirlik Stratejisi’nin gerekliliği şöyle açıklanıyor: “Ülkemizde yapılı çevre, fiziksel düzenlemelerin yetersizliği ve çeşitli engellerin varlığı nedeniyle özürlüler tarafından güçlükle ya da yardım alarak kullanılabilmektedir. Özürlülerin toplum yaşantısına en az özürlü olmayanlar ile eşit fırsatlarda katılabilmelerinin sağlanmasında mekânsal düzenlemeler önemli bir yer tutmaktadır. Uygun yapılı çevre oluşturulmadığında konutunda dahi yaşamakta zorlanan özürlüler, en temel kamusal hizmetler olan sağlık, eğitim, rehabilitasyon hizmetlerinden faydalanamamakta, sportif ve kültürel etkinliklere katılamamakta, park ve bahçelerde vakit geçirememekte, kısaca toplum hayatından dışlanarak yaşamlarını sürdürmek zorunda kalmaktadır.”

Bu konunun anlaşılmış ve bu şekilde dile getirilmiş olması bence çok önemli bir başlangıç. Tabii ki tüm düzenlemelerin yapılması belirli bir süreç gerektiriyor. Biz biraz daha bekleyebiliriz, yeter ki sonuca ulaşılsın.

Tekerlekli sandalye kullanmaya başladığım ilk yıllarda, doğum günümde, çok sevgili bir dosttan paha biçilmez bir armağan aldım: Akülü bir sandalye...

O gün ne kadar sevinmiş olduğumu sizlere anlatacak kelime bulamıyorum. Ancak, beni bu kadar çok sevindiren ve hediyeyi paha biçilmez yapan, aslında hediyenin kendisi değil, bana bu armağanı göndermeyi düşünen bir dosta sahip olmaktı.

Ben o sandalye ile sadece bir kez dışarıya çıkabildim. Çünkü kaldırımlar çok yüksekti, rampaların önlerine araçlar park etmişti, yani kısacası yollarımız hiçbir şekilde tekerlekli sandalyeye uygun değildi. Akülü sandalyeler çok ağır oldukları için, manuel sandalyeler gibi iki kişi yardım edince kaldırılamıyor. İlk ve son gezimden hemen geri dönmek zorunda kalmıştım. Bunun nasıl bir his olduğunu size şöyle açıklayabilirim. Düşünün ki birisi sizin ayaklarınızı bağlamış ve yürüyemiyorsunuz. Sakın “ne alâka” demeyin. Akülü bir sandalye biz bedensel engelliler için “ayak” anlamına geliyor. O günden bu yana sandalyemi ancak evde kullanabiliyorum ve bana hareket kabiliyeti kazandıran o sevgili dosta sahip olduğum için Tanrı’ya hergün şükrediyorum.

İnanıyorum ki; sözü edilen Ulaşılabilirlik Stratejisi ve Eylem Planı hayata geçtiğinde sandalyemle, kimsenin yardımına ihtiyaç duymaksızın, deniz kıyısındaki parka gidebileceğim. Bunu düşünebilmek bile çok güzel.

Yazının Devamını Oku