Sayın Şahin Engelsiz Ege Birimi ve yapısının tüm Türkiye'ye model olan işler yaptığını ancak bunların basında yer bulmadığını belirten yanıtında, birimin amacının öğrencileri “engellerinin dışında üretken birey olarak yetiştirmek ve yaşamda tek başına yaşamalarına katkı sağlamak” olduğunu belirtiyor. Engelli tuvaletinin halini gösteren fotoğraf ise siteden kaldırılmış. Bence o tuvalet bundan sonra hiçbir zaman depo halinde kalmayacak ve hep öğrencilerin rahatlıkla kullanabileceği durumda olacak.
Doç. Dr. Şahin mesajında “bu ve benzeri pek çok manzara kamu kuruluşlarının hemen hemen hepsinde geçerli” diyor. Benim de bahsettiğim sorun bu zaten. Ege sahil kasabalarından birinde yaşayan Selma Dağdeviren adlı okur belediyenin engelli tuvaletine ilişkin macerasını bizlerle paylaşmış:
“AB sürecinde modern bir Türkiye haline geldiğimiz şeklinde bir izlenim yaratmak için özellikle Belediyeler bazı tuvaletlere engelli tabelası asma yarışına girişti. Ancak bu konuda samimi olan Belediye yok denecek kadar az. Belediyelerin tabela koyduğu engelli tuvaletlerinin neredeyse hepsinin kilitli olduğunu, görevlilerin kilidi açmak istemediğini, baskılarınıza dayanamayıp açtıklarında ise içeride tuvaleti göremeyeceğiniz kadar çok malzeme yığılı bulunduğunu görüyorsunuz. Hafta sonu bu durumda gördüğüm bir engelli tuvaletinde zabıt tutturmak için ilgili belediye gittiğimde zabıt memurları zaptı Pazartesi tutturmam gerektiğini söylediler. Tuvalet görevlisinin söylediklerimden korkup tuvaleti geçici olarak boşaltabileceğini, zabıt denilen şeyin anında tutulması gerektiğini söyleyince de, ‘fena mı olur, bu sayede tuvaleti temizlemiş olurlar’ şeklinde yanıt verdiler. Tabii ben inatla zaptı tutturdum ve meclisin tuvalet yetkilisine gerekli cezayı vermesini sağladım. Ancak bütün bu olaylar sırasında ihtiyacımı giderememenin acısını da yaşadım.”
diyor Selma Hanım ve devam ediyor:
Sesimiz olduğunuz ve bizi geniş kitlelere, hatta ilgililere (ilgisizlere mi desek acaba?) duyurduğunuz için binlerce teşekkür. Engelli tuvaletleri meselesi gerçekten biz engelliler için muazzam bir engel. Belki de bizim dışarı çıkmamızın karşısındaki birinci engel.”
Mesaj gönderen bir diğer okurum, Banu Kale, ise:
“Bugünkü yazınız çarpıcıydı. Yönetmeliğe uygun mekan yapmanın yetmediğini bir kez daha görmüş olduk! Düzenlemelerin, kuralların, hatta iyi niyetin de yetmediğini bir kez daha anlamış olduk! Düzenlemelerin ve kuralların gerçekten pratik amaçları olduğunu anlatamadığımız sürece bu tür manzaralarla sıkça karşılaşmayı sürdüreceğiz korkarım ki. Umarım başka kurumlarımız da kıssadan hisse çıkarırlar.”
diyor.
Aslında bu satırlarda her üniversiteye ayrı ayrı yer vermek istiyorum. Ancak, takdir edersiniz ki, bu pek mümkün değil. Bu yüzden değinemediğim üniversitelerden özür diliyorum.
Ege Üniversitesi, konu ile ilgili web sayfasını “Engelsiz Ege Birimi Web Sayfasına Hoş Geldiniz..” sözleri ile açıyor ve şöyle devam ediyor: “Engelli öğrencilerin yüksek öğrenim yaşantıları boyunca karşılaştıkları engelleri saptamak, ortadan kaldırmak ve “erişilebilir bir kampus” oluşturmak amacıyla kurulan birim öğrenciler ile öğretim üyesi-yönetim kademesi arasında bir köprü görevi de görmektedir. Web sayfamızda birimin kuruluşu, çalışma biçimi, geçmiş ve gelecekteki çalışmaları, birimde çalışanlar, basılı materyaller ile ilgili bilgi edinebilir, birimin aktiviteleri ile ilgili fotoğrafları görebilirsiniz. Ayrıca iletişim bilgilerimizden yararlanarak istediğiniz konuyu istediğiniz anda bizlerle paylaşabilirsiniz.”
Bu sözlerden ben de etkilendim ve fotoğraflara bakmak istedim. O fotoğraflardan birini sizlerle paylaşıyorum.
Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nin Özürlü Öğrenciler Birimi ile ilgili web sayfası oldukça bilgilendirici. Görevlerini,
1. Yükseköğretim programlarına kaydı yapılan özürlü öğrencilerin öğrenimlerini sürdürdükleri sırada ihtiyaçlarını karşılamak ve karşılaşabilecekleri engelleri ve bunlara karşı alınması gereken önlemleri belirlemek ve ortadan kaldırmak için çözüm önerileri sunmak, gerekli düzenlemeleri yapmak.
2. Özürlü olan üniversite öğrencilerinin akademik, fiziksel, psikolojik ve sosyal yaşamlarını engellemeyecek biçimde öğretim programlarını düzenlemek için hem özürlü öğrencinin devam ettiği eğitim ortamının düzenlenmesini sağlamak hem de özürlülere yönelik araç gereç temini, özel ders materyallerinin hazırlanması, özürlülere uygun eğitim, araştırma ve barındırma ortamlarının hazırlanması konularında kararlar almak olarak belirlemişler. Üniversite bünyesinde,
27 Mayıs tarihli yazımda, sınavda başarılı olan engelli gençlerimizin üniversite tercihlerine yardımcı olabilir düşüncesi ile, zaman zaman, çeşitli üniversitelerin engelli öğrencilere yönelik imkânlarına ve düzenlemelerine yer vereceğimi ifade etmiştim. Bu amaçla üniversitelerin web sayfalarında biraz gezindim ve bazı üniversitelerin “Engelsiz Üniversite” birimleri ile ilgili olarak oldukça bilgilendirici sayfalar hazırlamış olduklarını gördüm. Bu beni hem çok mutlu etti, hem de çok umutlandırdı.
Bu anlamda bugün sizlere, kısaca, iki üniversitemizden örnek vereceğim. İlki, araştırmamın başında, “A” harfinde karşıma çıkan Abant İzzet Baysal Üniversitesi. Abant İzzet Baysal Üniversitesi'nde öğrenim gören engelli öğrencilerin üniversite içinde karşılaştıkları mimari ve eğitimleri ile ilgili her türlü engellere ilişkin sorunların belirlenmesi ve çözülmesi amacıyla üniversite bünyesinde bir koordinatörlük kurulmuş. Amaçları: “Abant İzzet Baysal Üniversitesinde bulunan engelli öğrencilerin ve personelin engelsiz yaşamını sağlamaya yardımcı olmak ve Abant İzzet Baysal Üniversitesini engelli öğrencilerin ilk sırada tercih edecekleri bir üniversite durumuna getirmek.” Bu anlamda hedeflerini ve görevleri belirlemişler, Web sayfalarının başına ise aşağıdaki anlamlı resmi koymuşlar.
Eminim ki, bu üniversiteyi tercih eden engelli gençlerimiz orada engellerini hissetmeden öğrenim görme şansına sahip olabilecekler.
Bugün sözünü edeceğim diğer kurum ise, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi. Bu üniversite engelli birimine ait web sayfasını
Sağlam her insan potansiyel bir engellidir,
Kayıtsız kalmayalım lütfen
sözleriyle açıyor ve devam ediyor: “Üniversite öğrencisi olmak hiçbir zaman kolay değildir, hele engelli birisi için daha da zordur. Üniversitemizde tüm engelli öğrencilerle (her türlü özür grubu ve kronik rahatsızlıklar dahil) ilgilenecek bir birim kurulmuştur. Bu birimde, engelli öğrencilerle ilgilenen, onlar için daha uygun yaklaşımlar ve beceriler geliştirerek öğrencilerin kendi potansiyellerine ve okulun olanaklarına daha verimli bir şekilde ulaşmalarında onlara yardımcı olacak gönüllülerden oluşan bir ekip görev yapmaktadır.” Ardından, engelsiz bir üniversite oluşturma programı çerçevesinde neler yapıldığı ve yapılacağı anlatılıyor. Sayfa engelli bir öğrencinin satırları ile sonlanıyor.
13 Haziran Pazartesi tarihli gazetelerin çoğunda engellilerin çektikleri zorlukları görüntüleyen fotoğraflar yer alıyordu. 21. yüzyılda, modern olduğunu savunan bir ülkeye hiç de yakışmıyordu bu fotoğraflar. Ben, görüntülenen o zorlukları şahsen yaşamış biri olarak, çoğu kişiden daha fazla üzüldüm bu duruma.
Okuyucularımdan da pek çok mesaj aldım, konu ile ilgili olarak. Örneğin, Kadıköy Kent Konseyi Engelli Meclisi Yürütme Kurulu Üyesi Sayın Naci Yenier şöyle yazmış:
“Bugün haberinizi okudum. Dün oy kullanırken yine sıkıntı yaşandı.Engellilerle ilgili genelge yayınlandığı halde pek önlem alındığı söylenemez. İlçe seçim kurulu, Perşembe günü Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde seçim görevlilerine kurs verdi. Ama görevliler engellilerle ilgili uygulamadan bilgilendirilmediler ve oy esnasında ne yapacaklarını şaşırdılar.
Her zaman Kadıköy İhsan Sungu İlköğretim Okulunda oy kullanıyorum. Bu sene giriş katına sandık koymuşlar ama bakın giriş katına nasıl giriliyor!!!(fotoğraflarda görebilirsiniz.)
Mecburen oy pusulasını ve mührü kapıya getirdiler ve eşim zarfı götürüp sandığa attı.”
Seçmen listelerinde “ö” işaretinin bulunabilmesi, yani engelli olduğumuzun gösterilebilmesi için Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı veri tabanında kayıtlı olmamız gerekiyor. Görünen o ki, ben bu veri tabanına kayıtlı değilim. Peki, bir veri tabanı için gerekli veriler nasıl toplanır? Benim bildiğim, hangi kurum ya da kuruluşa ait ise bu veri tabanı, verileri toplamak ve kaydetmek de ona düşer. Kuşkuya düştüm kendi bildiklerimden. Acaba engellilerin Özürlüler İdaresi’ne teker teker müracaat ederek engellerini bildirmeleri mi gerekiyordu? Kafamı fazla yormamak için ilgili kurumu aradım ve verileri nasıl topladıklarını sordum. Hastanelerin verdikleri engel belgeleme raporlarını Özürlüler İdaresi’ne de gönderdiklerini ve bu bilgilerin veri tabanına işlendiğini öğrendim. Benim rapor aldığım tarihlerde henüz vatandaşlık numarası uygulamasına başlanmamıştı. Diyelim ki bu nedenle veri tabanına kayıtlı değilim. Kızım engelini belgeleyen raporunu 2010 yılında SSK Göztepe Hastanesi’nden aldı. Bu rapor çeşitli nedenlerle SSK’ya, İşkur’a ve Deftedarlık’a iletildi. Ama kızım da kayıtlı değil bu veri tabanına. Bunun nedenini Özürlüler İdaresi yetkilisine sorduğumda, “bazen raporu veren doktorlar bize göndermeyi ihmal ediyorlar” cevabını aldım. Varın gelin siz düşünün gerisini...
Pazar sabahı saat 11:00’de apartman görevlimiz ve bir arkadaşım eşliğinde oyumu, her zaman olduğu gibi, Zühtüpaşa Karma Pansiyonlu İlköğretim Okulu’nda, kullanmak üzere yola koyuldum. Beş dakikalık yolu, tekerlekli sandalyemle binbir türlü zorluk ve tehlike atlatarak katettikten sonra okula varabildim. Beni önceki yıllardan tanıyan bir güvenlik görevlisi hemen yardıma koştu. Alt kattaki sandıkta oy kullanacağımdan emin olmakla birlikte, seçmen kağıdımı istedi ve hayretler içinde dördüncü katta oy vermem gerektiğini gördü. Arkadaşım bina sorumlusu ile görüşmek üzere en üst kata çıktı. Döndüğünde yanında dört kişi vardı. Bu kişilerden biri benim oy kullanacağım sandığın başkanı idi. Bana aşağıda oy kullandıramayacaklarını, ancak beni yukarıya taşıyabileceklerini söyledi. Ben, vatandaşlık görevimi yapmak uğruna, düşme riskini alarak sandalyemle dört kat yukarıya taşınmayı göze aldım. Tabi onlar da beni düşürme riskini aldılar. Oyumu kullandıktan sonra, engelli olduğumu not ederek, bir sonraki seçimler için, gerekli mercilere iletmelerini istedim. Bunun kendi görevleri olmadığını, benim Yüksek Seçim Kurulu’na dilekçe vermem gerektiğini söylediler. Sonra beni, yukarıya çıkardıkları gibi, yine dört kişi aşağıya indirdiler.
Oy kullanımında sıkıntı yaşayan bir tek ben değildim. Daha bu günden konu ile ilgili pek çok mesaj aldım. Bunlardan biri aynen şöyle: “Sabah oy kullanmaya, Melahat Şefizade İlköğretim Okulu'na, evden tekerlekli sandalyeyle gittik. Yanımda, bana yardım etmek üzere, bir arkadaşım vardı. Sandığım en üst katta olduğundan ben bahçede bekledim, arkadaşım görevlileri bilgilendirmeye gitti. Bu arada oy kullanmaya gelen bazı seçmenler yanıma gelip oy kullanıp kullanmadığımı sordular, yardım edebileceklerini söylediler. Hatta bir hanım kendisi engelli olmamasına rağmen içerideki görevlileri okul girişindeki basamaklar konusunda uyardığını söyledi ve eşiyle birlikte arkadaşım dönünceye kadar benimle bekledi. Okul müdürü sandık kurulunun pusula, zarf ve kaşenin aşağı indirilmesinin YSK genelgesiyle yasaklandığını; izin veremeyeceğini; YSK'ye bildirmemizi söylemiş. Ama, eksik olmasın, beni en üst kata taşımak için iki adam göndermiş; yani kendince yardımcı oldu! Neyse ki bu sefer sandık kurulu sağduyulu çıktı. CHP ve AKP gözlemcileri ile sandık kurulu başkanı aşağı indiler. Aşağıdaki kabinlerden birinde, o sandık kurulunun onayıyla oyumu kullandım. Sandık kurulunun da talebiyle durumu belirten bir tutanak tutuldu. Engelli raporumu da tutanağa ekledik. Tutanak gün sonunda sandıkla birlikte YSK'ya teslim edilecek. Bu sefer oy verebilmemi sandık kurulu başkanının sağduyusuna, CHP gözlemcisinin beni tanıyor oluşuna (yani durumumu yakinen bilmesine) ve AKP gözlemcisinin akl-ı selim bir genç hanım olmasına borçluyum.”
Bir de Ayvalık’tan örnek vereyim. Orada yaşayan engelli bir yakınım var. Geçtiğimiz referandumda olduğu gibi, bu seçimde de oyunu Ayvalık Lisesi’nde kullandı. Sandığı referandumda da en üst kattaydı, bu yıl da. Oysa ki geçen yıl büyük bir inatla diretmiş ve engelliler için alt katta bir salon açtırmayı başarmıştı. Sanıyordu ki bu yıl artık doğrudan alt katta yer alan bir sandığa verilecek. Ama hiç de umduğu gibi olmadı; sandığı yine en üst kattaydı. Yine de yılmadı ve büyük çabalarla alt katta oy kullanabilmeyi başardı.
Oysa ki Özürlüler İdaresi’nin bağlı bulunduğu Devlet Bakanımız Sayın Selma Aliye Kavaf, engellilerin bu seçimde oy verme konusunda hiçbir sıkıntı yaşamayacaklarına dair söz vermişti. Demek ki onun sözü yetmedi.
Biz engellilerin bu seçimde oylarımızı kullanırken daha önceki yıllarda karşılaştığımız zorlukları yaşamak istemediğimizi pek çok kez duyurmaya çalıştım bu satırlardan. Yalnız değildim; benimle aynı düşünceleri paylaşan başkaları da vardı.
İstanbul’dan milletvekili adayı olan Şafak Pavey, geçen akşam, Uğur Dündar ile yaptığı söyleşide bir müjde verdi bizlere. Özürlüler İdaresi’nin bağlı bulunduğu Devlet Bakanımız Sayın Selma Aliye Kavaf’ın, engellilerin bu seçimde oy verme konusunda hiçbir sıkıntı yaşamayacaklarına dair söz verdiğini söyledi. Aksi bir durum söz konusu olur ise tutanak tutturma hakkına sahip olduğumuzu da ekledi sözlerine.
Ben o saatlerde televizyon izlemiyordum. Şafak Pavey’in haber bültenine konuk olduğunu gören bir arkadaşımın telefonu, söyleşiyi kaçırmamı sağladı. Bu güzel haberi, tüm engellilere ulaşmamış olabileceği düşüncesi ile, bir kez de ben duyurmak istedim.
Türkiye’de Engellilerin Durumu Oldukça Üzücü
Geçtiğimiz Nisan ayında, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ilk kez 2010 yılı için gerçekleştirilen “Özürlülerin Sorun ve Beklentileri” araştırması sonuçlarını yayınladı. Veriler, Türkiye’de özürlülerin eğitimsizlik ve işsizlik sorununun yanı sıra günlük yaşamda da büyük zorluklarla karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Araştırma Özürlüler İdaresi Başkanlığı (ÖZİDA) tarafından oluşturulan “Ulusal Özürlüler Veri Tabanı”nda kayıtlı, Türkiye Cumhuriyeti sınırları dahilindeki hanelerde yaşayan ve sağlık raporunda en az yüzde 20 özür oranına sahip olduğu bildirilen 280 bin 14 özürlü bireyi kapsıyor.
Metehan Bey, uzun süredir “herkes için ulaşılabilirlik” konusu üzerinde çalıştığını, geçtiğimiz günlerde bu konu ile ilgili bir web portalı kurduklarını anlatıyordu. Bu portalın tamamen bağımsız olduğunu, hiçbir politik ve siyasi düşünceyi temsil etmediğini ve hiçbir şekilde ticari beklentisi bulunmadığını da, altını çizerek, ekliyordu sözlerine.
Portalı (http://engelsizkent.org/) inceledim. Ayrıca, platformun kurucusu Sayın Metehan Gültaşlı’yı arayarak kendisinden sözlü olarak da bilgi aldım. Şimdi ise, edindiğim bilgileri özet olarak sizlerle paylaşmak istiyorum.
EngelsizKent.org; kentlerimizdeki yapılı çevrenin ulaşabilirliğinin iyileştirilmesine katkı sağlamak için, merkezi yönetim kurumları, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler, meslek örgütleri ve vatandaşlar gibi konunun tüm aktörlerini buluşturan bağımsız bir bilgi paylaşım platformu. Amacı ise, “engelsiz kent” konusunda kurumlar ve aktörler arası işbirliklerinin ve toplumdaki farkındalığın arttırılmasına katkı sağlamak.
Engelsiz Kent, engelli vatandaşların yanı sıra, hamileler, çocuklar, yaşlılar, bebek arabalı ebeveynler gibi hareket kısıtlılığı hisseden herkesin ve yaşadığı alana duyarlı tüm vatandaşların katılımıyla, kentsel hayatı kolaylaştırmayı hedeflemekte. Platformun amaçladığı buluşma sayesinde, aktörler arası işbirliklerinin, bilgi paylaşımının ve toplumun tüm kesimlerindeki farkındalığın artması beklenmekte.
Engelsiz Kent, kentlerimizde ulaşabilirliğin önündeki engellerin yerel düzeyde katılımcı bir anlayışla, birlikte kaldırılabileceğine inanmakta ve bu çerçevede, “Kent Senin, Söz Senin” sloganından hareketle, “engelsiz kent” isteyen tüm aktörlerin desteği ve katılımı ile çalışmakta. Platform, Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı tarafından da destekleniyor.
Engelsiz Kent platformu, tüm vatandaşları, içinde yaşadıkları sokağa, caddeye duyarlı olarak, çevreye dair gözlemlerini, övgülerini, eleştirilerini paylaşmaya, yani katılımcı olmaya ve karar mekanizmalarında yer almaya davet ediyor. Ve şöyle sesleniyor:
Gelin, engelleri birlikte kaldıralım!
Bu ülkede Metehan Bey gibi yurtdaşlar ve onun önayak olduğu Engelsiz Kent gibi platformlar olduğu sürece ümit var demektir. Lütfen ona ve onun gibilere destek verelim. Unutmayalım ki, onlar yalnızca bizler için çalışıyorlar.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Sekretaryası'nın direktörlüğünü bırakarak Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul milletvekili adayı olan Şafak Pavey'e göre, gerçekten demokrat olabilmek için önce başkalarının haklarını korumamız gerekiyor. İstanbul birinci bölge 5. sıradan aday gösterilen Şafak Pavey gazeteci Ayşe Önal'ın kızı. Çoğumuz onu 1996 yılında İsviçre’de geçirdiği tren kazası ile tanıyor. Ama yine çoğumuz bu kazayı bir arkadaşına yardım etmek isterken geçirdiğini; bu kaza sonucunda sol kolu ve bacağını kaybetmiş olmasına rağmen, arkadaşına yardım ettiği için asla pişmanlık duymadığını bilmiyor.
Şafak Pavey bu kazayı geçirdiğinde henüz ondokuz yaşındaydı. Kolu ve bacağı tren raylarında kalmış, bedeninin nerede ise yarısı yok olmuştu. Ama aklı yerindeydi ve umudunu hiç kaybetmedi. 7-8 aylık tedavi sürecinin ardından Türkiye’ye dönerek Bilgi Üniversitesi’ne yazıldı. Ancak, kendi sözleri ile, “bir engelli olarak Türkiye’de yaşamak çok zordu”. Politikaya ve Orta Doğu’ya özel bir ilgi duyuyordu. Böylece, kazanın üzerinden bir yıl geçmeden Londra’ya gitti. Westminster Üniversitesi’nin ”Uluslararası İlişkiler” ve ”AB Politikaları” bölümlerinden mezun oldu ve yüksek lisansını tamamladı..
Şafak Pavey Birleşmiş Milletler’deki görevi sırasında önce mülteciler için mücadele etti. Altı aydır da engellilerin hakları için çabalıyordu. Şimdi ise, CHP İstanbul milletvekili adayı. 1.Bölge’den 5.sırada aday, yani Meclis’e girememesi neredeyse imkânsız. İnternette okuduğum bir haberde, “Bu milletvekilliği Şafak Pavey’in hayatında nasıl bir yer edinecek bilemeyiz, ama Pavey’in TBMM’nin en büyük şanslarından biri olacağı kesin.” deniliyordu.
Ben de aynen böyle düşünüyorum. Şafak Pavey gibi düşünen bir milletvekiline sahip olmak, yalnızca biz engelliler için değil, tüm Türkiye için büyük bir şans. Türkiye’de haklarının korunması gerekenler ne yazık ki yanızca engelliler değil. “Demokrat olabilmek için önce başkalarının haklarını korumalıyız” diyen bir ses bana umut veriyor. Dilerim bize umut veren bu sesin umutları da boşa çıkmaz ve bu milletvekilliği bize olduğu kadar ona da şans getirir.
Biz engellilerin, Şafak Pavey Meclis’e girdikten sonra yapılacak seçimlerde oy kullanırken daha önce yaşadığımız zorluklarla karşılaşmayacağımızdan eminim. Ama umuyorum ve diliyorum ki 12 Haziran’da da hiçbir zorluk yaşamayacağız.
Engellerimizi hissettirmeyecek, engelsiz bir yaşam dileği ile...