Bir önceki yazımda söz vermiş olduğum gibi, Ekim 2024’te hayattan koparılan kadınlarımızın isimlerin ve kısa hikayelerini Sizler’le paylaşıyorum:
Aydın’da yaşayan 34 yaşındaki 2 çocuk annesi Sibel Aygan, işe gitmek için evden çıktığı sırada eskiden evli olduğu Mustafa Yıldırım tarafından ateşli silahla vurularak öldürüldü. Failin Sibel Aygan’ı, kendisini aldattığını bahane ederek öldürdüğü öğrenildi.
İzmir’de yaşayan 31 yaşındaki Aylin Palas evli olduğu Musa Palas tarafından av tüfeğiyle vurularak öldürüldü. Fail cinayeti işledikten sonra intihara teşebbüs etti.
İstanbul’da 19 yaşındaki İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil, Semih Çelik tarafından öldürüldü. Fail; Ayşenur Halil’i Eyüpsultan’daki evinde bıçaklayarak, daha sonra da İkbal Uzuner’i Edirnekapı surlarında kafasını keserek öldürdü. Fail aynı surlarda intihar etti.
Tekirdağ'da bir ev satış mağazasında şoför olarak çalışan Eren Uzuner, aynı mağazadaki platonik aşk beslediği Fatma Özdemir'i iş yeri yakınlarındaki çay ocağının önünde arkadaşı Barkın Perçin ile otururken gördü. Uzuner, Özdemir ve Perçin'in yanlarına gidip, üzerinde taşıdığı tabancayla ateş etti. Özdemir ile Perçin, vücutlarına isabet eden kurşunlarla yaralandı. Uzuner, elindeki silahla geri döndüğü mağazada bu kez iş arkadaşları N.Ç.K. adlı kadın ile S.D.' yi vurup yaraladı. Çevredekilerin ihbarıyla bölgeye gelen sağlık görevlileri, Barkın Perçin'in başına isabet edenle kurşunla hayatını kaybettiğini tespit etti. Hastaneye kaldırılan yaralılardan, ameliyat edilen Fatma Özdemir de hayatını kaybetti. Eren Uzuner ise çıkarıldığı adliyede tutuklanarak cezaevine konuldu.
Mersin'de 10 yaşındaki kızıyla yaşayan Sonay Öztürk Aslan, bir süredir görüştüğü U.A. adlı şahıs tarafından boğularak öldürüldü. Polis tarafından adresine operasyon düzenlenen şahsın, olay sonrası kafasına silah sıkarak intihar ettiği ortaya çıktı.
Diyarbakır Sur’da bir işyerinin önünde 29 yaşındaki Uzman Çavuş Muhammed Recai Işık; aynı yaşta ve boşanma aşamasında olduğu eşi Bedriye Işık’ı, yanında getirdiği tabancayla ateş ederek ağır yaraladı. Muhammed. R. Işık, daha sonra tabancasını başına dayayıp ateş etti. İhbarla olay yerine gelen sağlık ekipleri tarafından, her iki Işık’ın da yaşamlarını kaybettikleri belirlendi.
Bursa’da yaşayan 1 çocuk annesi 35 yaşındaki
İki gün önce, yani 25 Kasım 2024, “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” (International Day For The Elimination of Violence Against Women) idi. Bu özel gün, 1999 yılında, toplumda kadına yönelik şiddete karşı farkındalık oluşturmak amacıyla Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu Kararı ile ilan edildi. Ben, yine, konu ile ilgili yazımı biraz gecikerek yazıyorum. Ama, inanıyorum ki; aslında her gün kadına şiddetle mücadele etmemiz gereken bir dönemden geçiyoruz.
Kadına yönelik şiddet, “BM Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi” tarafından; “Kadına, kadın olduğu için yöneltilen veya orantısız biçimde kadınları etkileyen şiddet” olarak tanımlanıyor. Söz konusu Komite tarafından; cinsiyete dayalı şiddetin, ‘kadınların erkeklerle eşit olarak hak ve özgürlüklerini kullanmalarını ciddi şekilde engelleyen ayrımcılık biçimi’ olduğu ifade ediliyor.
Kadına yönelik şiddet, her nerede meydana gelirse gelsin; kadınların fiziksel, ruhsal, sosyal, cinsel ve ekonomik açıdan zarar görmelerine ve onurlarının zedelenmesine yol açıyor. Ayrıca bu konu, pek çok zaman; yaşam hakkı, özgürlük ve güvenlik hakkı, fiziksel ve duygusal bütünlük hakkı gibi temel insan haklarının ihlâl edilmesine yol açan bir insan hakları meselesi olarak da karşımıza çıkabiliyor.
Kadına yönelik şiddet, toplum açısından yıkıcı etkisi bulunan küresel bir olgu. BM Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi’nin verileri; küresel ölçekte her üç kadından birinin, genellikle yakın partnerleri tarafından, fiziksel veya cinsel şiddete maruz kaldığını gösteriyor.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu verilerine göre; Ekim ayında ülkemizde 48 kadın cinayeti işlendi, 23 kadın şüpheli bir şekilde ölü bulundu. %47’si evli olan bu kadınların %17’si bekârdı, %40’ının medeni durumu ise tespit edilemedi. Yaşam hakları ellerinden alınan bu kadınların; %35’i 36-65, %23’ü 25-35, %13’ü 19-24, %2’si 15-18, %8’ de 0-11 yaş aralığındaydı. Öldürülen kadınların %6’sı 65 yaşından daha büyüktü, %13’nün ise yaşları tespit edilemedi. Ekim 2024’te öldürülen kadınların % 40’ı evli oldukları erkek tarafından katledildi
Öldürülen 48 kadından 10’u boşanmak istediği ya da evlenmeyi, ilişkiyi, barışmayı reddettiği yani kendi hayatına dair karar almak istediği için; 3’ü ekonomik bahanelerle; 3’ü katilinin oğlunun intiharına sebep olduğunu düşünmesi yüzünden, 1’i de katili evli olduğu kadına hakaret ettiğini düşündüğü için katledildi. 48 kadından 31’inin ise hangi bahanelerle öldürüldüğü tespit edilemedi.
Ekim ayında yaşamı sona erdirilen 48 kadından 19’u evli olduğu, 3’ü eskiden evli olduğu erkek; 6’sı tanıdığı biri; 5’i birlikte olduğu, 3’ü eskiden birlikte olduğu erkek; 4’ü akrabası; 3’ü babası; 2’si kardeşi; 2’si oğlu tarafından öldürüldü. 1 kadının ise katiliyle yakınlığı tespit edilemedi.
Yine geçen ay hayattan kopartılan kadınların 26’sı evinde, 9’u kamusal alanlarda, 7’si sokakta, 2’si suda ya da su kenarında, 1’i ıssız bir yerde, 1’i eğlence mekânında, 1’i çay ocağında öldürüldü. Bir kadının öldürüldüğü yer ise tespit edilemedi.
24 Kasım 1928, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün "Millet Mektepleri’ nin Başöğretmenliği" ni kabul ettiği gün. Atatürk'ün 100. doğum yıl dönümü olan 1981 yılında, onun "başöğretmen" oluşunun yıldönümlerinde ülke çapında “Öğretmenler Günü” kutlanmasına karar verildi. O tarihten beri, ülkemizde her 24 Kasım’da “Öğretmenler Günü” kutlanıyor.
Ve bugün “Öğretmenler Günü”. Öncelikle tüm öğretmenlerimizin bu özel gününü yürekten kutluyorum.
Bir çocuğun ailesinden öğrendikleriyle başlayan gelişimi, ilk ve orta öğretimi boyunca öğretmenlerinin verdiği bilgiler ve onlardan alarak kendisine uyguladığı örneklerle pekişiyor. Her çocuğun hayatında ise, hemen hemen mutlaka, çok önemsemiş olduğu bir ya da bir kaç öğretmen bulunuyor. Tabii, benim hayatımda da…
Öncelikle ben bir öğretmen kızı ve bir öğretmen torunuyum. Annem edebiyat, dedem ise tarih öğretmeniydi. Şimdilerde de kızım Sabancı Üniversitesi’ nde öğretim görevlisi.
Ama ben bu yazımı, yaşamımı derinden etkileyen, hatta kişiliğimin oluşmasındaki en büyük paya sahip olan Sevgili Öğretmenim Fatma Ramazanoğlu Torun Reid’ e ithaf etmek istiyorum.
Fatma Ramazanoğlu’ nu ilk kez Üsküdar Amerikan Lise’ndeki öğrenim yıllarım sırasında, 1967 yılının Eylül Ayı’ nda, tanıdım. O ders yılında, kendisi Psikoloji Öğretmenimiz’ di. Psikoloji dersini mi çok sevmiştim, yoksa o dersi bana çok sevdiren çiçeği burnunda öğretmenimi daha da mı çok sevmiştim uzun zaman düşünüp durdum. Ama artık biliyorum… Ben, önce bizlerden yalnızca 13 yaş büyük olan Sevgili Öğretmenim’ i ve O’nun sayesinde de ‘psikoloji’ ve ‘felsefe’ derslerini sevmiştim. Zira Sevgili Fatma Ramazanoğlu, bir sonraki yılda da ‘felsefe’ öğretmenimiz olmuştu.
Fatma Ramazanoğlu Torun Reid, Üsküdar Amerikan Lisesi’nden mezun olduktan sonra, üniversite lisans ve uzmanlık eğitimini psikoloji ve felsefe dallarında Amerika Birleşik Devletlerinde, Kuzey Carolina Üniversitesi’nde tamamlamıştı. Ayrıca uzmanlık sonrası, Londra Tavistock Kliniği’nde kişilik testleri üzerinde, New York Fordham Üniversitesi’nde çocuk ve ergen terapisinde, New York Masterson Enstitüsü’nde kişilik bozuklukları konularında eğitim görmüştü.
Meslek hayatının ilk on yılında psikoloji ve felsefe öğretmenliği ile okul psikologluğu yapan Fatma Ramazanoğlu Torun Reid, ne mutlu ki o dönemde bizlerin de öğretmeni ve yol göstericisi oldu. 1979 yılında Türkiye’nin ilk psikolojik danışmanlık merkezi olan “AŞAM Çocuk ve Aile Gelişim Merkezi” ni kuran Sevgili Öğretmenimiz, bu Merkez’ de uzun yıllar bireysel, grup, aile ve çift terapisi alanlarında çalıştı ve pek çok kişinin hayatına dokundu.
Çocuk hakları; kanunen veya ahlâki olarak dünya üzerindeki tüm çocukların doğuştan sahip olduğu; eğitim, sağlık, barınma, fiziksel, psikolojik veya cinsel sömürüye karşı korunma gibi haklarının hepsini birden tanımlamakta kullanılan evrensel kavram.
“Çocuk Haklarına dair Sözleşme” ise, çocukları hak sahipleri olarak tanıyan benzersiz ve evrensel bir çerçeve sunuyor bizlere… BM Genel Kurulu tarafından 20 Kasım 1989’da kabul edilen Sözleşme, o günden bu yana tüm dünya devletlerinin hemen hemen tamamı tarafından onaylanmış bulunuyor.
Kapsamlı tek bir belgede çocukların sağlığı ve refahı için gerekli önkoşulları tanımlayan Çocuk Hakları Sözleşmesi ile; tanınan hakların fiilen gerçekleşmesi için gerekli önlemlerin alınmasında kişilere, ana babalara, topluluklara ve hükümetlere düşen yükümlülükler belirleniyor. Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin yürürlüğe girmesinin ardından, ardından her yıl 20 Kasım tarihi, dünya genelinde “Dünya Çocuk Hakları Günü” olarak kabul edildi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ‘ nun 14 Aralık 1954'te aldığı kararla da, Dünya Çocuk Hakları Günü “BM'nin İlan Ettiği Uluslararası Günler” listesine eklendi.
Ayrıca, 2000 yılında Dünya Kadın Konferansı’ nda, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Bildirgesi’nde yer alan Madde 19 ve 34 konularında daha aktif rol alınmasını sağlamak amacıyla; 19 Kasım “Dünya Çocuk İstismarını Önleme Günü” olarak ilan edildi.
“Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesi”; çocukların yaşam, sağlık, eğitim, oyun, ifade özgürlüğü, korunma ve katılım gibi temel haklarını içeren en kapsamlı insan hakları sözleşmelerinden biri. Bu sözleşme çocukların benzersiz ihtiyaçlarına ve haklarına odaklanırken; aynı zamanda onları koruyucu, destekleyici ve katılımcı bir ortamda büyütmeyi hedefliyor.
Tam adıyla “Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme” nin çok sayıda maddesi, çocukların sağlıklı bir yaşam sürdürmelerini desteklemekte. Sözleşme’ nin 6. Maddesine göre; “Her çocuk, esas olarak yaşama hakkına sahiptir.” İlaveten, 24. Madde gereğince; “Her çocuk ulaşılabilir en yüksek sağlık standartlarından yararlanabilmeli; gerekli tedavi ve iyileştirme hizmetlerinden faydalanabilmelidir. İhmal edilen, terk edilen, istismara uğrayan ya da işkenceye tabi tutulan çocukların iyileştirilmeleri ve yeniden topluma kazandırılabilmelerinden devletler sorumludur.”
Çocuklar bir ülkenin geleceği ve umudu olmalarının yanı sıra, toplumun en kırılgan grubunu oluşturuyor. Bu nedenle en iyi koşullarda dünyaya gelmelerinin sağlanması, büyümeleri ve gelişmeleri için en uygun ortamın hazırlanması, geleceğe dönük fiziksel, ruhsal ve zihinsel donanımlarının en üst düzeyde oluşturulması ülkemizin geleceği açısından hayati önem taşıyor.
Ülkemizde halen uygulanmakta olan Sağlıklı Dönüşüm Programı’ nda ‘ana ve çocuk sağlığı! öncelikli konular arasında yer alıyor
1995 yılında, her kasım ayı “Akciğer Kanseri Farkındalık Ayı” olarak belirlendi. O tarihten beri, tüm sağlık kuruluşları ve ilgili sivil toplum örgütleri tarafından kasım ayı boyunca, konu ile ilgili farkındalığı artırmak amacıyla; çeşitli etkinlikler düzenleniyor, duyurular yayımlanıyor.
Ben de bu vesileyle konuya hâkim bir doktorla görüşüp, ondan öğrendiklerimi Sizler’ le paylaşmak istedim. Ve Koç Üniversitesi Göğüs Hastalıkları Bölümü’nden, nefes alma sorunum nedeniyle yaşadığım rahatsızlıklarda defalarca hayatımı kurtarmış olan Sevgili Doktorum F. Işıl Uzel’ den randevu alarak, kendisini ziyaret ettim. Bana vermiş olduğu değerli bilgiler için, buradan kendisine tekrar teşekkür ediyorum.
1991’de St. Georg Avusturya Kız Lisesi'nden, 1997'de de İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi'nden derece ile mezun olan Dr. Uzel, 1998 yılında USMLE (United States Medical Licensing Examination -ABD Tıp Doktorluğu Lisans İmtihanı) sınavını geçip ECFMG (Educational Commission for Foreign Medical Graduates) sertifikasını almış, göğüs hastalıkları konusundaki bilgilerine çok güvendiğim, ayrıca kendisini çok da sevdiğim bir doktor. Türk Toraks Derneği Klinik Sorunlar Çalışma Grubu üyesi, American Thoracic Society (ATS)‘de Thoracic Oncology Assembly üyesi, European Respiratory Society (ERS)’de Clinical Problems Assembly üyesi olan Dr. Uzel’ in başlıca klinik ilgi alanları şöyle sıralanıyor:
Akciğer kanseri en sık görülen ve tüm dünyada en çok ölüme yol açan kanser türü. Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı (IARC) verilerine göre 2022 yılında 2,5 milyon kişi akciğer kanseri tanısı almış ve 1,8 milyondan fazlası ne yazık ki bu nedenle hayatını kaybetmiş bulunuyor.
Akciğer kanseri, akciğerlerde anormal hücrelerin kontrolsüz olarak çoğalması sonucunda ortaya çıkıyor. Bu hastalık, sıklıkla, bir akciğerde tek odaktan gelişmeye başlıyor. Ancak, aynı zamanda, birden fazla odaktan gelişim de söz konusu olabiliyor. Kanser hücreleri akciğerlerin tamamına, komşu dokulara veya vücudun diğer bölgelerine de yayılabiliyor.
Akciğer kanserlerinin % 80-90’ının nedeni sigara. İçilen sigara miktarı ve içilen süre ne kadar uzun ise, akciğer kanseri gelişme riski de o kadar yüksek oluyor. Yirmi yıl süreyle günde bir paket, sigara içen bir kişinin riski, içmeyen bir kişiye göre yirmi kat daha fazla. Bu oran, günde 40 sigara içenlerde ise 24 kata çıkıyor. Sigara içimi terk edildiğinde, akciğer kanserine yakalanma oranı da giderek azalıyor, beş yıl sonunda da sigara içenlerin yarısı oranına iniyor. Pipo, sigar, puro içen kişilerde de akciğer kanserine yakalanma riski, içmeyenlere göre daha fazla. Ayrıca, kendisi sigara içmeyen ancak uzun süre sigara dumanına maruz kalanlarda da akciğer kanseri riski artıyor. Sigara kullanımının verdiği zarara göre daha az olmakla birlikte, hava kirliliği de akciğer kanseri riskini artıran bir etken.
Genetik yatkınlık, tüberküloz gibi akciğerlerde nedbe dokusu oluşumuna neden olan bir hastalık geçirmiş olmak, radon gazı maruziyeti, sigaraya bağlı diğer akciğer hastalıklarının olması, daha önce akciğer kanseri nedeniyle tedavi görmüş bulunmak ise akciğer kanseri riskini artıran diğer nedenler arasında yer alıyor.
Bugünün yazısına Sevgili Atamız’ ı anarak başlamak istiyorum. 86 yıl önce hayatını kaybetmiş olmasına rağmen, kalplerimizde yaşamayı sürdüren O Büyük Önder’e olan sevgimiz, tükenmek bir yana, giderek büyüyor. Ruhun şâd olsun Atam… Yattığın yerde nurlar içinde, huzurla uyu…
*********
Vücutta görevini yapamayacak derecede hasar gören bir organın yerine canlı bir vericiden veya ölüden alınan sağlam ve aynı görevi üstlenecek bir organın nakledilmesi işlemine organ nakli deniliyor.
Ülkemizde her yıl 3-9 Kasım ‘Organ Bağışı Haftası’ olarak anılıyor. Yasal desteğe sahip olmasına karşın, organ ve doku nakli hizmetlerinin geliştirilmesi için öncelikle organ ve doku bağışının sağlanması gerekiyor. Bu bağışın artırılması için; kamuoyunda bu konudaki bilgi eksikliğinin giderilmesi, organ bağışı bilincinin geliştirilmesi ve halkın organ ve doku bağışı konusunda teşvik edilmesi büyük önem taşıyor.
Organ nakli modern tıbbın en büyük gelişmelerinden biri. Türkiye'de karaciğer, kalp ve böbrek nakillerinin başarı oranı yüksek iken, son zamanlarda pankreas nakilleri de gerçekleştirilebiliyor.
Organ bağışı; kişinin hayatta iken, serbest iradesi ile tıbben yaşamı sona erdikten sonra doku ve organlarının başka hastaların tedavisi için kullanılmasına izin vermesi anlamına geliyor. 2238 sayılı yasaya göre on sekiz yaşını tamamlamış ve akli dengesi yerinde olan herkes, organlarının tamamını veya bir bölümünü bağışlayabiliyor. 2238 Sayılı “Organ Ve Doku Alınması, Saklanması, Aşılanması Ve Nakli Hakkındaki Kanun” a göre;
Madde 14 - Bir kimse sağlığında vücudunun tamamını veya dokularını, tedavi, teşhis ve bilimsel amaçlar için bıraktığını resmi veya yazılı bir vasiyetle belirtmemiş veya bu konudaki isteğini iki tanık huzurunda açıklamamış ise sırayla eşi, reşit çocukları, ana veya babası veya kardeşlerinden birisinin; bunlar yoksa yanında bulunan herhangi bir yakınının muvafakatiyle ölüden organ ve doku alınabilir. Aksine bir vasiyet ibraz edilmedikçe kornea gibi ceset üzerinde bir değişiklik yapmayan dokular alınabilir. Ölü, sağlığında kendisinden ölümünden sonra organ veya doku alınmasına karşı olduğunu belirtmişse organ ve doku alınamaz.
Büyük dinlerin çoğu organ bağışını onaylamakta ve desteklemekte. Bizim de Diyanet İşleri Başkanlığı’mız Din İşleri Yüksek Kurulu, 6.3.1980 Tarih ve 396 sayılı kararı ile organ naklinin caiz olduğunu açıklamış bulunuyor. Bu Kararda;
Hidrojen enerjisi hidrojen atomlarının kimyasal enerjisinin elektrik enerjisine dönüştürülmesiyle elde edilen bir enerji türü. Bu enerji türünün fosil yakıtlara göre daha temiz ve verimli olduğu düşünülüyor.
Dünya iklim değişimini yaşarken hidrojen enerjisine duyulan ihtiyaç arttı. Dünya iklim değişikliğine neden olan fosil yakıtların en önemli alternatiflerinden biri de hidrojendi. Hidrojen enerjisi denince ilk akla gelen isim de adı dünyaca bilinen ancak ülkesinde değerince tanınmayan Prof. Dr. Turhan Nejat Veziroğlu. Dünyada “Dr. V” olarak tanınan Veziroğlu 1970’li yıllardaki “petrol krizi” sonrası geliştirilen ‘hidrojenden enerji üretimi projesi’ nin de sahibiydi.
24 Ocak 1924 tarihinde İstanbul Üsküdar’da doğan Turhan Nejat Veziroğlu ilk ve ortaokulu İzmir Karşıyaka’da, liseyi ise İstanbul Pertevniyal Lisesi’nde bitirdi. 1,5 yıl İTÜ İnşaat Fakültesinde öğrenim gördükten sonra İngiltere’de City and Guild Collage, Imperial College of Science and Technology ve London University’ den sırasıyla makina mühendisliği, ileri mühendislik çalışmaları ve ısı transferi konularında uzmanlaşarak mezun oldu. Veziroğlu, eğitim için II. Dünya Savaşı yıllarında -1943- Ankara’dan İngiltere’ye giderken haftalarca süren ve pek çok ülkeye uğrayarak geçen maceralı bir yolculuk geçirdi. Öğrencilik yılları da savaş nedeniyle yokluklarla ve sıkıntılarla geçti. Askerlik hizmetini ise bir takım kamu ajanslarına hizmet sunan ve özel bir şirketi yöneten ordu donatım bölümünde tamamladı.
1954-1956 yılları arasında Ankara'da Toprak Mahsulleri Ofisi'nde, Çelik Silolar Müdür Yardımcılığı dahil olmak üzere, mühendis ve bilimsel danışman olarak çalıştı. 1956 yılında Ankara Elektrik Enerjisi Araştırma Enstitüsü' nde bir yaz nükleer mühendislik alanında alan Dr. Veziroğlu, 1957 ve 1958 yıllarında İstanbul'da mühendislik danışmanlığı yaptı. Daha sonra da, 1959-1961 yılları arasında, ailesinin şirketi Veziroğlu İnşaat Şirketi' nde teknik müdür olarak çalıştı.
1962 yılında, öğretim üyesi olarak, Miami Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’ne katılan Dr. Veziroğlu. 1965 yılında Lisans Çalışmaları yöneticisi oldu ve Mühendislik ve Mimarlık Okulu’nun ilk doktora programını başlattı. 1971 ile 1975 yılları arasında Makine Mühendisliği Bölüm yöneticiliğini görevini yürüttü.
Dr. Veziroğlu 1971 yılında Temiz Enerji Enstitüsü’nü (Clean Energy Research Institute) kurdu ve 1975-1979 yılları arasında Dekan Yardımcılığı görevini üstlendi.
18-20 Mart 1974’te Miami’de ilk büyük Hidrojen Enerji Konferansı’ nı (The Hydrogen Economy Miami Energy – THEME- Conference) organize eden de yine Dr. Veziroğlu idi. Konferansın açılış konuşmasında, hidrojen enerji sistemlerini; fosil yakıtların tükeniyor olmasına ve bu yakıtların kullanımının çevreye verdiği ciddi zararlara kalıcı çözüm olarak önermişti.
Kısa bir zaman sonra kurulan Uluslararası Hidrojen Enerji İşbirliği Teşkilatı’ na da
Türkiye Engelsiz Bilişim Platformu, 2011 yılında başlatılan Engelsiz Bilişim çalışmaları ile, başta kamu kurumları olmak üzere kurumlar arası iş birliğinin gelişmesi ve farkındalık sağlanması hedefi ile görev yapıyor. Bu amaçla gerçekleştirilen faaliyetler ise; Uluslararası Engelsiz Bilişim Kongreleri, Engelsiz Bilişim Ödülleri, farklı organizasyon ve illerde Engelsiz Bilişim Toplantıları, Eğitim Seminerleri, web sayfası ve sosyal medya aracılığıyla farkındalık sağlayıcı ve bilgilendirici etkinlikler, hazırlanan raporlarla ilgili kurumların çalışmalarına katkı, gönüllü ekip tarafından teknoloji ve hizmetlerin yaygınlaşması ve örnek olması maksadıyla Ar-Ge faaliyetleri ile danışmanlık hizmetleri şeklinde sıralanıyor.
Platform, Türkiye genelinde konuyla ilgili başta devlet kurumları olmak üzere; üniversiteler, bilişim veya engelli alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları, özel sektör ve bireysel anlamda birçok kurum ve kişinin desteğini alarak sürdürüyor çalışmalarını.
“Türkiye Engelsiz Bilişim Platformu” nun kuruluş çalışmalarına başlanması kararı; 25-27 Mayıs 2011 tarihlerinde Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Başbakanlık Özürlüler İdaresi Daire Başkanlığı, Dünya Engelliler Vakfı, Teknoloji Bilgilendirme Platformu, Tüm İnternet Evleri Derneği TİEV ve Manisa Bilişim’in işbirliği ile düzenlenen “Engelsiz Bilişim 2011 Sempozyumu”, Haziran 2011’de Dünya Engelliler Vakfı ev sahipliğiyle İstanbul’da düzenlenen “1.Engelsiz Bilişim Toplantısı” ve Ağustos 2011’de TTNET ev sahipliğiyle İstanbul’da düzenlenen “2. Engelsiz Bilişim Toplantısı” sonrasında alınmış bulunuyor. Platformun sekreteryası Manisa Celal Bayar Üniversitesi tarafından yürütülüyor.
Toplam 50 maddeden oluşan ve taraf olan devletlere, engellilere karşı ayrımcılığı ortadan kaldırmak ve onların yaşam standartlarını yükseltmek gibi yükümlülükler getiren BM Engelli Hakları sözleşmesinde: “Fiziksel, sosyal, ekonomik ve kültürel çevreye, sağlık ve eğitim hizmetlerine, bilgiye ve iletişime erişimin engellilerin tüm insan haklarından ve temel özgürlüklerden tam yararlanmasını sağlamadaki öneminin kabul edileceği” maddesi yer alıyor. Bu kapsamda en önemli unsurlardan birisi de, hiç şüphesiz, internet ve bilişim teknolojileri.
Bilişim teknolojileri ve internet, günümüz insanının, bilgi ve iletişim ihtiyaçlarına, daha kolay, daha hızlı ve daha ekonomik çözümler bulabilmesini sağlıyor. Bu sayede engelli bireylerin sosyo-kültürel hayata, eğitime ve ekonomik hayata katılabilmeleri mümkün olabiliyor. Mevcut bilişim teknolojileri ve hizmetlerinden engelli kişilerin de yararlanabilmesi ve bilişimle engellerin kaldırılması için, verilen hizmetlerde bazı düzenlemeler yapılması, yeni bilişim teknolojileri geliştirilmesi ve yaygınlaşması gerekiyor.
Manisa Celal Bayar Üniversitesi ev sahipliğinde düzenlenen Bilişim Teknolojilerinde Evrensel Tasarım (BİLTEVT2024) Uluslararası Engelsiz Bilişim 2024 Kongresi açılış ve Engelsiz Bilişim 2024 Ödül Töreni, geçtiğimiz ay, Manisa Anemon Otel’de gerçekleştirildi. Türkiye Engelsiz Bilişim Platformu tarafından, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve Manisa Celal Bayar Üniversitesi iş birliği ile düzenlenen kongreye; Manisa Vali Vekili Mustafa Harputlu, MCBÜ Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Ahmet Çetin ile Prof. Dr. Oktay Üçer, Sakarya Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Özer Köseoğlu, Yunusemre Belediye Başkan Yardımcısı Ali Gök ve Emine Özge Arslan, Adalet Bakanlığı Adli Destek ve Mağdur Hizmetleri Dairesi Başkanı Berkay Altuğ, ÖSYM Engelli Adaylar Daire Başkanı Belma Atak, Manisa Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürü Mustafa Kılıç, MCBÜ Genel Sekreteri Erhan Doğan, dekanlar, daire başkanları, Türkiye Engelsiz Bilişim Platformu temsilcileri, kongreye destek veren kurum yetkilileri, engelli dernek başkanları ve engelli vatandaşlar katıldı.
Türkiye’de engellilere yönelik yürütülen başarılı bilişim hizmetlerinin ödülleri de, Uluslararası Engelsiz Bilişim 2024 Kongresinin geçtiğimiz ay gerçekleştirilen açılış töreninde sahiplerini buldu.
Engelsiz Bilişim Ödülleri 2024