Bizim Devlet Opera ve Balesi’nin sopranolarının çoğu dal gibi. Hani eskiden hançere geniş olursa daha iyi ses çıkar diye bilirdik ya, nedense artık çıta gibi sopranoların da volümü gayet yüksek.
Geçen sezon baktım; Carmen de, Madam Butterfly da incecikti. Dünya sahnelerinde de öyle. Sopranolar giderek inceliyor. Kalın kalanlar iş bulamıyor, mecburen gidip midelerine kelepçe taktırıyorlar. Çünkü pop kültüre hakim olan incelme terörü artık ağır sanatı da etkisi altına alıyor. Ayrıca ses bilimcileri de şişman soprano efsanesini yıkacak argümanlar ileri sürüyor ve obezlerin sahnelerden silineceğini söylüyorlar. Oysa operanın gerçek yaşamla hiç ilgisi olmayan kendi realitesi var. Neticede Japonlar ile Amerikalılar gündelik hayatta birbirleriyle konuşurken, Madam Butterfly’daki gibi İtalyanca şarkı söylemiyorlar. Bir opera realitesi olan şişman sopranolardan neden men ediliyoruz anlamıyorum.
Maria Callas’ın tek trajedisini, Onassis’i Jackie’ye kaptırması diye bilirdim. Hayatının aşkını kaybetmiş ve büyük bir kalp kırıklığı içinde 53 yaşında Paris’te ölmüştü.
Eğer şişmanlık da bir trajediyse, bir zamanlar obez olduğunu, anormal bir kilo kaybı sonucu narin bir kuğuya dönerken sesinin de zayıfladığını, hatta zayıflamak için iğrenç bir şey yuttuğu (burada yazamayacağım) söylentisini de duymuştum ama, şunu bilmiyordum: Geçen yüzyılın en büyük opera divası meğerse kaldığı otellerde dünyanın en ünlü şeflerinin yemek tariflerini çalarmış. Zayıflama mücadelesi verdiği o yıllarda aşırdığı tarifleri küçük pusulalara yazıp çantasında biriktirirmiş.
Asla tadına bakmadığı tarifler...
Maria Callas uzmanı Bruno Rossi, geçenlerde bu yemek tariflerinin İtalya’da ilk kez yayınlanmasına izin verdi. Callas’ın el yazısıyla. Rossi’ye göre, yemeğe tutku derecesinde bağlı olan Callas bu yemekleri asla yemez, çok bayıldığı pasta ve tatlıları davetlerde konuklarına sunarmış. Kendisi ucundan bir lokma alır, asla şarap içmez, daha düşük kalorili diye şampanyadan tadarmış. Dünyanın en ünlü şeflerinin yemek tariflerini aşırıyorsun ve doğru dürüst tadına bakamıyorsun.
Ne eziyet ve ne trajedi...
TOMBULLUK BAHANELERİ
Geçen yıl da opera dünyası başka bir divanın trajedisine tanık oldu. Deborah Voight, Londra Kraliyet Operası tarafından aniden kadrodan çıkarıldı. Çünkü Richard Strauss’un ‘Ariadne auf Naxos’ operasında Ariadne’nin siyah elbisesi daha zayıf bir sopranonun üzerinde daha güzel duracaktı. Bunun üzerine Voight midesinden by-pass ameliyatı geçirdi ve 45 kilo verdi.
Yani opera dünyası, sesi çok muhteşem de olsa, şişman sopranolara ayrımcılık yapmaya ve zayıflığı dayatmaya başladı. Yüzü harika güzellikte olan Voight’un yerine Ariadne’yi oynayan Anne Schwanewilms’in hem sesi hem de endamı güzeldi.
Tabii ne kadar yetenekli olursa olsun şişman bir sopranonun çıkamayacağı roller de var. Örneğin Figaro’nun Düğünü’nde erkek kılığındaki Cherubino’yu iri memeli bir sopranonun oynaması biraz tuhaf kaçar.
Ancak opera dediğin bütün o tuhaflıklarıyla güzelleşen, kendi realitesi olan bir sanat dalı. Neticede gerçek hayatta insanlar, birbirleriyle şarkı söyleyerek konuşmuyor, sürekli trajik kahramanlar gibi davranmıyor.
Ve de operacılar, şişmanlığın seslerine iyi geldiği konusunda ısrarlılar. Oburluğa başka kulplar takanlar da var. Örneğin mezzo-soprano Marilyn Horne, ‘Operacı yalnız bir insandır. Yemek ise iyi bir arkadaştır’ diyor. Ayrıca yemekler çoğunlukla temsil sonrası gece geç vakitlerde yenildiği için de kalori yakacak zamanları olmuyor.
Bahaneleri ne olursa olsun bilim dünyası, opera sanatçılarının şişman olması için hiçbir gerekçe bulunmadığı görüşünde. ABD’nin Colorado eyaletindeki Ulusal Ses ve Konuşma Merkezi’nden John Nix’e göre obezite yüzünden operacıların kardiyovasküler sistemi gereksiz yere yoruluyor ve ses hacimleri daralıyor. Nix, yakın gelecekte obezlerin opera sahnelerinden tamamen silineceği görüşünde. ‘Opera dünyasında dış görünüm artık giderek daha fazla önem kazanıyor. Çünkü 50 yaşında, 25 yaşındaki birini oynuyorsanız artık daha inandırıcı olmanız gerekiyor. Şişman soprano esprileri de artık tarihe karışacak, çünkü olağanüstü muhteşem bir sesiniz yoksa, rekabet şansınız da kalmayacak’ diyor.
Ünlü diva Joan Sutherland’ın eşi ve opera yönetmeni Richard Bonynge de aynı fikirde; ‘Aşırı şişman şarkıcıların sesi bozuluyor. Yüzleri morarıyor, ses kirişleri öne doğru çıkıyor ki, bu korkunç bir görüntü’ diyor.
Ancak ani kilo kaybı da zararlı. Bonynge’ye göre bunun tipik örneği Maria Callas. Uluslararası opera kariyerine 1947’de, ‘soprano dediğin şişman olur günlerinde’ başlayan Callas, 108 kiloyken, İtalyan yönetmen Visconti’nin ‘30 kg vermezsen seninle çalışamam’ demesi üzerine iyodin rejimiyle 40 kilo birden veriyor. Sonra bir sekiz kilo daha. Ancak yapısı çok kemikli olduğu için, Audrey Hepburn ölçülerine düşmesi vücuduna zarar veriyor. Eski görkemiyle şarkı söylemeye devam etmek için daha önce kullanmadığı kasları kullanmaya başlıyor ve bu yüzden kariyeri pek kısa sürüyor.
BALİNALARIN ÇARPIŞMASI
Amerikalı ses uzmanı John Nix’in dediği gibi obezler tarihe karıştığı zaman artık kimse şişman operacı fıkraları anlatamayacak. Battal bedenli soprano Luisa Tetrazzini’yi sahnede taşıyan atın sakatlandığı gibi espriler yapılamayacak. Tombul primadonnalardan mahrum kalacağız.
Sonra eleştirilerde de şişmanlık göndermeleri olmayacak. Örneğin New York Times’ın müzik eleştirmeni Harold C.Schonberg, Wagner’in Tristan ve Isolde’sini ikisi de hayli cüsseli olan Lauritz Melchior ve Kirsten Flagstad’dan seyrettikten sonra ‘İki sevgilinin kucaklaşması nedense bana balinaların çarpışmasını hatırlattı’ diye yazmıştı. Ancak, yapıtın yaydığı erotizmin sahnedeki devasa vücutları unutturduğunu da eklemişti.
Şişman sopranoları sevdiğim için obeziteyi savunduğumu zannetmeyin. Sonra bir itirafta da bulunmak istiyorum. Daha doğrusu, Covent Garden’dan kovulduğu için ‘fiziği sese tercih’ ettiler diye öfkeden köpüren sonra da mide ameliyatıyla 45 kilo veren Voight’un şu itirafını da eklemek istiyorum: ‘Kilo verdikten sonra daha rahat şarkı söylemeye başladım. Kilo kaybettiği için sesinin bozulduğunu iddia edenlere inanmayın. Onların zaten ses problemi vardır da, suçu diyete yüklüyorlardır.’
EN MODA DİYETLER
Aslında zayıflamanın en iyi yolu, az yemek bol hareket ama, bu yolu tercih etmeyenler çoğunlukla düşük karbonhidratlı rejimlere başvuruyorlar. İngiltere ve Amerika’da diyet kitapları, diyet gıdalar ve zayıflama ilaçlarına 10 milyarlarca dolar harcanıyor. Ünlülerin yaptığı diyetler hemen moda oluyor. Son dönemlerin en moda diyetleri Atkins, South Beach Diet ve son olarak da temelinde Fransız usulü pırasa çorbası bulunan French Women Don’t Get Fat.
ATKINS Sınırsız miktarda yağ ve protein tüketiliyor. Karbonhidrat kesilince vücut yağları yakıyormuş. Ama, hekimler çok dengesiz olduğu için şiddetle karşı çıkıyor. Dr. Atkins’in 2003 yılında öldüğünde aşırı kilolu olması da diyetin alaya alınmasına yol açtı. Bu diyeti yapan ünlüler; Renee Zellweger, Brad Pitt, Robbie Williams, Al Gore, Minnie Driver.
EAT RIGHT 4 YOUR TYPE ABD’li hekim Dr. Peter D’Adamo’nun önerileriyle hazırlanan bu diyette, değişik kan tipleri için farklı besinler uygulanıyor. Uzmanlara göre kesinlikle bilimsel değil. Elizabeth Hurley bu diyetle kilo vermiş.
SLIM FAST Günde iki öğün milkşeyk ya da çorba içildikten sonra akşam normal yemek geliyor. İçecekler temel vitamin ve minerallerle güçlendiriliyor. Rejimi yapanlar açlıktan öldüklerini söylüyorlar. Ünlü temsilcileri Whoopi Goldberg ve model Jordan.
SOUTH BEACH DIET Karbonhidratları iyi ve kötü olmak üzere iki gruba ayıran Dr. Arthur Agatston’un buluşu. Atkins diyetinin satışlarını geçti. Uzmanlara göre yağ yakmıyor, sadece su kaybı meydana geliyor. Takipçileri Bill ve Hillary Clinton ile Kim Catrall.
THE ZONE DIET Öğünler, yüzde 40 oranında karbonhidrat, yüzde 30 protein ve yüzde 30 yağdan oluşuyor. Uygulayan ünlüler Madonna, Janet Jackson ve Jennifer Aniston (Atkins’ten bu diyete geçmiş.)