Bisim, yalan olarak tanımlamakta güçlük çekeceğimiz bir yalandı. Ama, skandal Almanya'da patlamıştı ve bir politik yaşamı söndürmeye yetti.Dönemin Sosyal Demokrat Parti Lideri Bjorn Engholm, O talihsiz yalanı söylemese, belki de önümüzdeki ay yapılacak genel seçimlerde SPD'nin Kohl'ün karşısına çıkaracağı başbakan adayı olacaktı. Aslında Engholm düpedüz yalan söylememiş, sadece bazı kritik gerçekleri kamuoyundan gizlemişti. 1987 yılında Schleswig-Holstein eyaletinde yapılan seçimlerde Engholm SPD'nin Başbakan adayıydı. Eyalet Başbakanı olan Hıristiyan Demokrat Uwe Barschel'le yarışıyordu. Seçimlere ramak kala Der Spiegel, Barschel'in Engholm'un telefonlarını dinlettiğini, bir açığını yakalamak için vergi kayıtlarını bile incelettiğini ortaya çıkardı. Barschel bütün iddiaları yalanlamakla birlikte istifa etti. 11 Ekim 1987 günü de cesedi, Cenevre'deki bir otel odasının banyo küvetinde bulundu. Adını temize çıkaracak belgelere sahip esrarengiz bir şahısla buluşmaya gitmiş, ancak yüksek dozda ilaç alarak intihar etmişti. STASİ PARMAĞIYıllar sonra, bir cinayete kurban gittiği anlaşılınca dosya yeniden açılacak, ancak düğüm bir türlü çözülemeyecekti. Muhtemel suikastçılar arasında eski Doğu Alman gizli servisi Stasi'den İranlı silah tüccarları ve İsrail ajanlarına kadar birçok odağın adı geçti. Büyük bir ihtimalle cinayette Stasi parmağı vardı, ancak gerçekler gün ışığına çıkarılamadı. Eyalet Başbakanlığına seçilen Engholm'e gelince, kirli oyunların hedefi olduğunu bilmediğini söylüyordu. Ancak 1993 yılında, rakibi Barschel'in entrikalarından haberdar olduğu ortaya çıktı. Engholm yalan söylemişti; bilinmeyen bir nedenle bildiklerini kamuoyundan gizlemişti. Fazla direnmedi, başbakanlık ve parti liderliğinden istifa etti.Çoktandır unutulup giden bu skandal, siyasi entrika ve casusluk filmlerine konu olabilecek kadar sıkı bir senaryoydu.Şu anda bütün dünyanın dikkat kesildiği Beyaz Saray'daki yalan skandalı ise içerik itibariyle Engholm vak'asının yanında sönük kalıyor.Monica Lewinsky'yle ilişkisi olmadığını iddia eden ABD Başkanı Bill Clinton yeminli ifade verirken gerçekten yalan söylediyse bu açıkça suç teşkil ediyor. Ama bu suç, Engholm'un zamanında Almanya'yı sarstığı kadar sarsmıyor Amerika'yı. Aslında Amerikan basını Clinton'ın yalan söylediğine artık iyice kanaat getirmiş gibi görünüyor. Ancak tuhaf bir durum var; basın Clinton'ın yalan skandalını biraz yavan buluyor. Basit bir seks yalanının hiçbir siyasi sır içermemesi gerilimi azaltıyor. Çünkü, skandal deşildikçe altından yeni ilişkiler, kirli oyunlar çıkmıyor. Bütün tanık ve deliller hep aynı noktayı, Clinton-Monica ilişkisinin doğruluğunu gösteriyor. Clinton'ın makamını suistimal etmemiş olması da basın tarafından hafifletici neden olarak görülüyor.SÖYLE KURTULWashington Post'tan Richard Cohen, ‘‘Clinton'ın yalan söylemesi, Papa'nın günah işlemesi gibi birşey. Ama, buna kriz demeye dilim varmıyor’’ diye yazıyor köşesinde. Böyle skandal olmaz, Başkan doğruyu söylesin bitsin bu iş diyor ve şöyle devam ediyor:‘‘Eğer Clinton gerçekten yalan söylediyse, bunun Watergate ve İrangate'den daha kötü olduğunu yazmaya niyetliydim. Çünkü İran-Contra olayını tezgahlayanlar en azından siyasi ilkelerine uygun hareket etmişlerdi. Clinton ise salt kişisel çıkarları uğruna. Ama olmadı yazamadım, çünkü bu skandalın içi boş. İrangate skandalı, Kongre kararlarına aykırı olarak Nikaragua'daki anti-komünist gerillaların finanse edilmesini amaçlıyordu. Belki siyasi olarak doğruydu ama, yasalar ihlal edilmişti. Nixon ise daha da beterini yapmış, başkanlık makamını suistimal etmişti. Peki ya Clinton'ın görevi suistimal ettiğini gösteren bir kanıt var mı?’’DNA TESTİGerçekten de kanıt yok. Ama, yalanı ortaya çıkaracak çok önemli bir kanıt var; Monica'nın spermli elbisesi... FBI elbiseye DNA testi uyguladı. Elbisede bulunan spermin Clinton'a ait olup olmadığı bu test sonucu rahatlıkla belli olabilecek. Üstelik DNA karşılaştırması yapmak için Clinton'dan kan veya tükürük örneği alınması da gerekmiyor. Çünkü FBI geçen yılın kasım ayından beri, cani ve tecavüzcüleri ortaya çıkarmaya yarayan genetik parmak izi tekniği uyguluyor. Clinton'ın parmak izinin bulunması da o kadar zor olmasa gerek. Adaletin artık kanıt olarak kabul ettiği DNA testinde yanılma payının 9 milyarda bir olduğu söyleniyor. Tabii bu bilimadamlarının görüşü. FBI ise ‘‘Artık yanılma payı yok. DNA izi dünya üzerinde sadece bir tek kişiye ait olabilir’’ diyor. Geriye bir tek soru kalıyor: Acaba o tek kişi Clinton mu ve yarın Büyük Jüri önüne çıkarken test sonucunu öğrenmiş olacak mı?