Fransız yargıç şeriatçı mı yoksa laiklere mi öyle geliyor

Bir hukuk devletinde şeriatı andıran paralel hukuk uygulanabilir mi? Mesela Avrupa’daki Müslümanlar’ın medeni meseleleri çağdaş hukuk dışına çıkarılabilir mi?

Lille Mahkemesi, bakire çıkmayan Müslüman gelinin nikahını iptal etti diye Fransa’da büyük gürültü koptu. Kararı eleştirenlere göre hakim, laik cumhuriyetin eşitlik ilkelerine aykırı düşerek, kadının özgürlüğüne karşı fetva vermişti. Hükümet yargıya demedik laf bırakmadı ve kararın temyizini istedi. Oysa "mağdure", karardan memnundu, temyiz filan istemiyordu. Ama belli ki mesele kaşınacak. Başbakan Fillon "Böyle bir içtihata katiyen izin vermeyiz" diyor. Yargıya müdahale mi? Evet, öyle. Hakimin şeriat dürtüsüyle hareket ettiğine dair kuşkular doğruysa, bu karar türünün ilk örneği değil. Daha önce de Alman kadın hakim, kocasından dayak yiyen Faslı kadını Kuran’da dayağın yeri var diyerek boşamamıştı. Avrupalı Müslümanlar’a şeriat hukuku biçen ruhban takımı da var. Kanada’nın Ontario eyaletinde de, aile meseleleri için şeriat hukukunun tesisi gündeme gelince, eyalet Başbakanı McGuinty, "Batı’da buna izin veren ilk hükümet biz olamayız" diyerek reddetmişti.

Malûm, Batı Trakya’daki 100 bin Türk, şeriat yoğun bir yaşam sürüyor. Çok eşlilikten üç kez boş ola her yol mevcut. Boşanan kadın, yeniden evlendiği takdirde çocukların velayetini kaybediyor. Kız çocukların miras hakkı üçte bir, erkeklerin ise üçte iki.

Bunlar Müslüman azınlığın Lozan Anlaşması’yla kazanılmış hakkı!

Atina görünürde rahatsız. Dışişleri Bakanı Dora Bakoyani, birkaç sefer, Batı Trakya’daki şeriat düzeninden ötürü çok kaygılı olduklarını, "ancak halkın isteklerine aykırı bir değişiklik yapamayacaklarını" söyledi. Müftüler, kadılık da yaptığı sürece, seçilmişleri tanımayacaklarını da ekledi.

Aslında Müslümanlar, devletin mahkemesine giderek müftünün kararına itiraz hakkına sahip. Ancak bu itirazlardan, hukukun üstünlüğü ilkesine uygun sonuçlar alınmıyor. Örneğin Yunan Ceza Yasası’na göre çok eşlilik suç. Ancak müftünün onayladığı ikinci evlilikleri istinaf mahkemesi de onaylıyor, çünkü yargı Müslümanlar arası evliliği, İslam inancına göre şekillenmiş bir kurum kabul ediyor. Yunan emeklilik kurumu, ölmüş bir Müslüman erkeğin mirasını iki dul arasında eşit paylaştırıyor.

Oysa 1991 tarihli yasa, müftüleri anayasanın eşitlik ilkesine uygun kararlar almakla yükümlü kılıyor. Batı Trakya şeriatı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin adil yargılanma hakkını güvence altına alan 6. maddesi ile de çelişiyor.

ŞERİATÇI BAŞPİSKOPOS

Sonuçta Yunanistan’daki Müslüman Türk azınlık, AB vatandaşlarıyla eşit haklardan yararlanmıyor. Özellikle kadın ve çocuk hakları çiğneniyor, ancak AB siyaseti Yunanistan’ı eleştiri konusu yapmıyor.

Ancak kendi ülkelerinde şeriatın "ş"si bile, bu AB üyelerini zıplatmaya yetiyor. Yakın tarihte iki örnek yaşandı. Almanya’da bir kadın hakim, boşanma davası açan, ancak resmen ayrılabilmesi için bir yıl beklemesi gereken Faslı kadının, "Kocam beni dövüyor" gerekçesini yeterli bulmadı. "Zaten sizin kültür çevresinden gelenler dayağa alışkın" diyerek Kuran’ın bir ayetini örnek gösterdi. Böylece erkeğin dayak hakkı olduğuna hükmettiği için adı şeriatçıya çıkan hakim davadan çekildi.

Sonra geçen yıl, Anglikan Kilisesi’nin başı Canterbury Başpiskoposu Rowan Williams, "Toplumda uyum ve huzur için şeriat kaçınılmaz" dediği için İngiltere ayağa kalktı. Başbakan Gordon Brown gayet soğukkanlı davrandı: "Başka kültürlere saygılıyız, ancak Britanya’da sadece Britanya yasaları geçerlidir."

Kamuoyu öfkesi biraz yatışınca Başpiskoposluk sözcüsü konuya açıklık getirdi: Başpiskopos paralel hukuk talebinde bulunmuyordu. Kültürel çeşitlilik nedeniyle eninde sonunda şeriat hukukunu kabul edeceklerdi, çünkü zaten "yeraltı şeriatı" mevcuttu. İngiltere’nin birçok yerinde şeriat konseyleri vardı, bunların yasal bir zemine oturtulabileceğini söylüyordu.

Acaba şeriat, İngiliz hukukuyla uyumlu hale getirilebilir miydi?

FAHİŞE OLDUĞUNU KOCANDAN GİZLERSEN

Şimdi Fransa da, "İslam’daki bekaret şartı yüzünden nasıl olur da laik ve eşitlikçi bir ülkede kadının özgürlüğü kısıtlanır" tartışması içinde. Aslında Lille’deki davadan çıkan kararın İslam’la ilgili olup olmadığı da tam bilinmiyor. Ancak hükümetle feministler ve aydınların kopardığı fırtına o yönde.

Damat zifaf gecesinde bakire çıkmayan gelinden şikayetçi oluyor. Hakim de evliliğin yalan temeli üzerine kurulamayacağını gerekçe göstererek nikahı iptal ediyor. Kararda inançtan söz edilmiyor, sadece dürüstlüğe atıf yapılıyor. Damat beye göre bekaret evlilik için "temel nitelik" taşıdığından, hakim onu haklı buluyor. Yalan nedeniyle evlilik iptali yasada var ve daha önce, fahişe olduğunu damattan gizlemiş gelinler için de verilmiş bu tür kararlar bulunuyor.

Ancak bu son vakada, "Bekaret ve İslam" aşırı duyarlılığa yol açıyor. Adalet Bakanı Rachida Dati önce kararı savunuyor, kadının korunduğunu iddia ediyor. Muhtemelen bir namus cinayetinden. Dati’nin kendisi de Müslüman, zamanında zorla evlendirildiği kocayla nikahını iptal ettirmiş.

Sonra savcıdan kararı temyize götürmesini istiyor. Dati’nin pozisyonunu koruması kolay değil, çünkü Başbakan François Fillon dahil tüm kabine topyekün yargıya hücuma girişiyor. Mecliste tartışma açılmasını, kanun çıkarılmasını isteyen bakanlar var.

Fillon da diyor ki, "Fransa, bekareti evlilik şartı olarak gören bir yargı kararına tahammül edemez. Karar temyizde onandığı takdirde hükümet olarak en üst yargı organına kadar gideriz. Bu kararın içtihat oluşturmasına izin vermeyeceğiz."

Avukatı açıkladı, gelin kesinlikle temyiz istemiyor, "Yakamı bıraksınlar kendi yoluma gideyim. Onlar kim ki, benim adıma karar vermeye kalkışıyor" diyor. Anlaşılan kadın zorla evlendirilmiş, kocadan kurtulduğuna seviniyor. Ancak siyasetçiler kadının mağdur olduğunda ısrarlı. Çünkü bakire olmamak ilk kez "temel kusur" sayılıyor.

İktidarsızlığın kusur sayılıp, evliliğin iptal edildiği vakalar ise sonsuz.
Yazarın Tüm Yazıları