Bizi de tsunami vurur mu diye tartışırken bakın neler oldu

Tarih Türkleri şöyle yazabilir: Hint Okyanusu’nu perişan eden tsunamiden sonra, acaba bu felaket bize de gelir mi diye tartışıp, üç gün içinde ondan da sıkılan ve sonra kendi Yeni Türk Liralı alemine dalan millet.

Şu anda tarih yazılıyor. Kimileri tsunami kurbanlarına yardıma koşarak tarihteki yerini alıyor, kimileri dışında kalıyor. Mesela zengin Araplar da tartışıyor, acaba biz cimri miyiz diye. Sonra zenginler kulübü G-8 üyesi Kanada yeryüzüne hakim olan global yardımlaşma ruhuna ortak olamadığı için kendi kendini eleştiriyor. Geleceğin büyük global aktörü olmaya soyunan Çin ise kalkınmakta olan ülke kimliğine rağmen 63 milyon dolarlık yardım yaptığı gibi bölgenin toparlanması için liderlik rolünü üstleniyor. Siyasi ve ekonomik güç vizyonuna uygun jestlerle tarihteki yerini sağlamlaştırıyor.

Eski ABD başkanlarından Abraham Lincoln 1865’te suikasta kurban gittiğinde bu haberin Washington’dan Londra’ya ulaşması tam 12 gün almıştı.

Sonra 27 Ağustos 1883 günü yeryüzü bilinen en korkunç volkanik patlamalarından birini yaşadı. Hint Okyanusu’ndaki Hollanda sömürgesi Cava ve Sumatra adaları arasındaki Krakatoa yanardağı olduğu gibi havaya uçtu. Binlerce kilometre öteden duyulan patlama sesinin ne olduğunu anlamak için artık 12 gün beklemeye gerek yoktu. Çünkü mors alfabesi icat edilmiş, denizaltından telgraf kabloları çekilmiş ve de Julius Reuters bir haber ajansı kurmuştu.

Volkanın patlamasıyla birlikte meydana gelen 40 metre yüksekliğindeki tsunaminin 36 bin kişiyi yuttuğu haberi, faciadan yaklaşık 4 saat sonra Boston Globe’un manşetindeydi. Felaketin tanığı olan Llyods acentesinin çektiği telgraf, Hint Okyanusu’nu aşıp, Süveyş Kanalı ve Cebelitarık Boğazı’nı geçtikten sonra Atlas Okyanusu’nu kat ederek Boston’a ulaşmıştı.

Krakatoa patlaması iletişim çağının ilk faciasıydı ve işte global köy dedikleri şey o gün doğdu. Boston ve New Yorklular, Krakatoa ve Sumatra diye bir yerler olduğunu ve oralarda büyük bir trajedi yaşandığını öğrendiler. Ama o kadar. Yapabilecekleri bir şey yoktu. Bu afetin nasıl meydana geldiğini bilen de yoktu.

Krakatoa’nın patlamasını yaşayan Cavalılar da bilmiyordu ve oradaki Müslüman halk bu felaketin Allah’ın gazabı olduğuna hükmetti. Çünkü sömürgeci efendiye boyun eğiyorlardı. Eh onlar da ayaklanıp devrim yaptılar, Hollandalıyı kovup bağımsızlıklarına kavuştular. Böylece bugünkü Endonezya’nın kurulması yolunda ilk adım da atılmış oldu. İşte büyük bir felaket, tarihin akışına bu şekilde yön verdi.

ŞAMPİYON ALMANYA

Sonra aradan 100 yıldan fazla zaman geçti. 26 Aralık 2004 günü, yine aynı yerde, Endonezya’nın Sumatra adası açıklarında 9 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Depremin tetiklediği tsunami bir çırpıda okyanusa yayılarak 150 bin kişiyi yuttu. Daha bir saat geçmeden dünya, sadece felaketi değil, bu trajedinin nedenini de biliyordu. Hindistan levhasının Burma levhası üzerinde yarattığı baskı sonucu oluşan enerji boşalmış, bölgedeki adalar 20 metre kadar kaymış, yeryüzü ekseninde oynamış, hatta belki de dünyanın rotasyonu bozulmuş, günler 3 mikrosaniye kısalmıştı. Modern bilim teşhisi anında koymuştu ve modern iletişim de aynı dakikalarda devreye girdi.

Felaketin nedeni ve sonuçları biliniyordu, derhal ceplere davranmak gerekiyordu. Dünyanın dört bir yanında insanlar, öyle müthiş bir hızla bağış yapıyordu ki, bunların yardıma dönüştürülüp aynı hızla bölgeye aktarımı mümkün değildi. SMS mesajlarıyla yardımlar uçuşmaya başladı. Bazı ülkelerde mucizeler yaratıldı. İngiltere’de halkın yardımları bir-iki gün içinde 96 milyon dolara ulaştı.

Sonra geçen çarşamba Avrupa çapında üç dakikalık saygı duruşu yapıldı. Görüntü çok görkemliydi ama, bu tablonun ardında yatan vizyonu da görmek gerekiyordu. Örneğin yardım şampiyonasında 680 milyon dolarla önlerde giden Almanya, BM Güvenlik Konseyi’nde daimi üyelik elde edebilmek için global güç vizyonuna uygun bir davranış sergiliyordu.

Sonra ABD; geç reaksiyon gösterdiği için önce cimrilikle suçlandı, ancak hemen 350 milyon doları çıkarıp, afet bölgesine uçak gemisi gönderdi, helikopterler mağdurlara tonlarca yardım taşıdı. Irak savaşıyla bozulan imajını düzeltmek, Müslümanların gözüne girmek için daha iyi bir fırsat olamazdı.

ÇİN’İN YÜKSELİŞİ

Ve Çin. Belki Avrupa kadar gösterişli jestlerde bulunmadı ama, bu afeti de hemen, global güç olmak için yaptığı dış politika hamlelerine dahil ediverdi. Çin Başbakanı Wen Jiabao, önceki gün Cakarta’da yapılan yardım zirvesinin baş aktörlerindendi. Endonezya’ya 16 ton yardım malzemesiyle gitti. Kalkınmakta olan ülke statüsüne rağmen 63.1 milyon dolarlık yardım kararı alan Pekin yönetimi, komşularının yaralarını sarmak ve gelecekteki felaketleri önlemek için devreye girdi. Tsunamide ölenlerin kimlik tespiti için Tayland’a DNA uzmanlarını gönderdi. Dünyanın en büyük ordusuna sahip olduğu için bölgede uzun yıllar korku salan Çin, komşularının yardımına koşarak korku iklimini de yumuşattı.

Aslında Çin’in kalkınmakta olan ülke profiline uymayan tek hamlesi, afetzedelere 63.1 milyon dolarlık yardım yapması değil. Amerikan devi IBM’in PC bölümünü 1.25 milyar dolara satın almasından, olimpiyatlardaki performansına kadar Pekin’in attığı her adım, global güç projesinin birer aşaması.

Çin’in son birkaç olimpiyattır altın madalya kürsüsündeki yükselişine bir bakın. 1996 Atlanta’da dördüncü, 2000 Sydney’de üçüncü ve 2004 Atina’da ikinci oldular. Geriye birincilik kaldı, onu da 2008 Pekin’de ev sahibi olarak başaracaklar. Bundan hiç kimse şüphe duymuyor. Mükemmel proje değil mi?
Yazarın Tüm Yazıları