Paylaş
İngiliz Hükümeti dış politikada etik değerleri ön plana çıkarıyor. Şili diktatörü Pinochet de bu çerçevede tutuklandı. Peki ama, Miloseviç'in Arnavutları kesmesine; Iraklı çocukların ilaçsızlıktan ölmesine ya da Üçüncü Dünya'daki İngiliz elçiliklerinin sigara pazarlamasına göz yummak etik değerlere sığıyor mu acaba?
Yaşlı diktatörler bir, geçkin Naziler iki... Hepsinin de sonu çok hazin oluyor. İnanılmaz derecede uzun yaşıyor ama, ya hapiste ya sürgünde ölüyorlar.
Örneğin ünlü Naziler; ‘‘Lyon Kasabı’’ lakaplı Gestapo şefi Klaus Barbie 1987 yılında Fransa'da müebbet hapse mahkum oldu ve dört yıl sonra hücresinde öldü. Rudolf Hess de Berlin'deki Spandau cezaevinde kendini asarak intihar ettiğinde 93 yaşındaydı.
İtalyan askeri mahkemesi, 335 İtalyanın katledilmesinden sorumlu 84'lük Nazi eskisi Erich Priebke'yi geçen mart ayında ömürboyu hapis cezasına çarptırdı. Fransa ise nisan ayında Nazi işbirlikçisi Maurice Papon'u Yahudileri sürmek suçundan 10 yıla mahkum etti. Papon 87 yaşında.
Marcos'tan Pehlevi'ye sayısız diktatör de sürgünde aciz bir şekilde can verdi. Demokratik Alman diktatör Erich Honecker, Şili sürgününde karaciğer kanserinden öldüğünde 81 yaşındaydı.
82'lik Pinochet ise belki de Şili'de ölemeyecek. Başına gelecekleri kendisi de hissetmiş olmalı ki, İngiltere'de tutuklanmadan önce verdiği son demeçte, ‘‘Diktatörlerin sonu iyi olmuyor’’ demiş.
Ama insan nedense Pinochet'nin yanlış yer, yanlış zamanda tutuklandığını düşünüyor. 1973-1990 yılları arasındaki cunta rejimi sırasında binlerce vatandaşının hapislerde çürümesinden ya da kaybolmasından sorumlu olan Pinochet'nin herhalde ülkesinde senatörlükle ödüllendirilmesi değil, işlediği insanlık suçları nedeniyle yargılanması gerekiyordu.
Nitekim İngiltere'nin eski Başbakanı Margaret Thatcher da, henüz iki hafta önce beş çayında ağırladığı Pinochet'nin tutuklanmasına şiddetle karşı çıkıyor. 1982 yılındaki Falkland Savaşı'nda Arjantin'e karşı İngiltere'nin yanında yer alan Pinochet'nin İngilizler tarafından tutuklanmış olması Thatcher'a göre ‘‘etik’’ bir davranış değil düpedüz ‘‘diplomatik ahlaksızlık’’.
Thatcher Şili'deki cunta rejimi sırasında iki cephede de insan haklarının ihlal edildiğini ve tarihle hesaplaşmanın Şili'nin işi olduğunu belirterek hükümete ‘‘Pinochet'yi salıverin’’ çağrısında bulunuyor.
Dışişleri Bakanı Robin Cook ise tutuklamanın, İspanyol savcının talebinden kaynaklanan hukuki bir süreç olduğunu, siyaseten müdahale edemeyeceğini öne sürüyor.
Bununla birlikte muhalefet ve basının bir bölümü hükümetin savunmasını hiç de inandırıcı bulmuyor.
Çünkü hükümet etik değerleri işine geldiği yerde öne çıkarıyor. Örneğin İngiliz Tabipler Birliği, Dışişleri Bakanı Robin Cook'a ateş püskürüyor. Çünkü hekimler, İngiliz sigara şirketlerinin Üçüncü Dünya ülkelerinde yeni pazarlar ararken büyükelçilikleri üs olarak kullanmasını etik değerlere aykırı buluyor. Bakan Cook ise bu uygulamaya müdahale etmeyi reddediyor.
Oysa ki Amerikan Dışişleri Bakanlığı, büyükelçilerin sigara ihracatına önayak olmasını ve elçilik görevlilerin sigara şirketlerinin verdiği davetlere katılmasını kesinlikle yasaklamış bulunuyor.
İngiliz Hükümeti'nin etik değerleri, ilaçsızlıktan ölen Iraklı çocuklara da işlemiyor. The Independent muhabiri Robert Fisk bir süredir, Körfez Savaşı sırasında ABD ve İngiliz tanklarının attığı uranyum mermilerinin Iraklı çocuklarda lösemiye yol açtığını yazıyor. Gönüllü İngiliz hekimlerin çalışmaları sonucu bu yönde önemli kanıtlar elde edilmiş. Hatta gazete bir kampanya başlatıyor ve okurlardan gelen bağışlarla alınan 100 bin sterlin değerinde ilaç Bağdat, Basra ve Musul'daki hastanelere gönderiliyor. Blair Hükümeti ise, Körfez'de savaşan Thatcher Hükümeti'nin ayıbını temizlemek için kılını bile kıpırdatmıyor.
Hükümet raf ömrü dolmuş diktatörle hesaplaşıyor. Üstelik kaderin cilvesine bakın; İngiltere eski dostu Pinotchet'yi tutuklarken, önümüzdeki salı günü eski düşmanı Arjantin'in Devlet Başkanı Carlos Menem'i ağırlamaya hazırlanıyor. Menem savaştan bu yana İngiltere'yi ziyaret eden ilk Arjantin lideri olacak.
Pinochet ise belki de terkedilmiş diktatörlerden biri olarak tarihe geçecek. ABD'nin Marcos'a ve Şah'a reva gördüğü gibi.
Bu da İngiliz kazığı işte.
Paylaş