Paylaş
Yoksa Clinton Dortmund’lu mu?
Galatasaray'ın UEFA Kupası'ndaki rakibi Borussia Dortmund'un kompüter uzmanları bugünlerde İnternet'te dedektif gibi iz sürüyor. Amaç; takımın TV'den canlı olarak yayınlanan maçlarını İnternet üzerinden izleyen illegal seyircileri ortaya çıkarmak. Üstelik bu illegal seyirciler arasında Beyaz Saraylılar da var.
AMERİKA uzun süre şu konuyu tartıştı; Başkan Bill Clinton Oval Ofis'te ne yapıyor? Sonunda Monica Lewinsky skandalının içyüzü belli oldu, Başkan yalan söylediğini itiraf etti ve televizyon şovları ‘‘Oral Ofis’’ şakalarıyla dolup taşmaya başladı.
Ancak o günler geride kaldı. Şimdi artık Başkan Clinton'ın Oval Ofis'te uslu durduğuna kesin gözüyle bakılıyor. Daha doğrusu Amerikalılar öyle olduğuna inanıyor. Dortmund takımının bilgisayar uzmanları ise hafif şaka yollu da olsa Clinton'ın yine yaramazlık yaptığı inancında. Çünkü İnternet'teki maç yayınlarının şifresini çözen birinin Beyaz Saray'dan tam üç kez illegal giriş yaptığı tespit edilmiş durumda. Tabii ilk akla gelen Clinton oluyor. ‘‘Acaba bizim maçları Clinton mı seyrediyor!’’ esprileri yapılıyor. Gerçi Clinton'ın futbola düşkünlüğünü gösteren hiçbir belirti yok, ancak Beyaz Saray'daki futbol meraklısını bulmak hiç de kolay bir iş olmadığından sabıkalı başkan şüpheleri üzerine çekiyor.
Clinton esprileri bir yana, bu illegal İnternet girişleri futbol yayınlarının geleceği hakkında çok önemli bir ipucu veriyor. Dortmund'un Stuttgart'la yaptığı lig maçını, Washington'dakiler de dahil olmak üzere tam 73 bin kişi şifre çözerek izlediğine göre, futbol bütün sınırları aşmış görünüyor. Yani iki Alman takımı arasındaki karşılaşmanın canlı yayını sadece Avrupa'da değil bütün dünyada ilgi uyandırıyor. Bu nedenle de maçların İnternet yayın hakları gelecek açısından çok büyük bir potansiyel oluşturuyor.
CANLI YAYINDA DEVRİM
İşte bu nedenle Almanya'da İnternet hizmeti veren Sport 1, ligin ikinci yarısından itibaren geçerli olmak üzere maçların canlı yayın haklarını satın aldı. Böylece şubat ayının ilk haftasında canlı yayın alanında yeni bir pazar açılacak. Maçlar İnternet üzerinden, ucuz fiyata uluslararası seyire açılacak. Üstelik yayınları izlemek ucuz olduğu halde kulüpler para kazanabilecek. Bayern Münih'in menaceri Uli Hoeness'in tahminine göre, İnternet yayın hakları önümüzdeki beş yıl içinde 50 milyon marklık gelir sağlayacak ve bu meblağ 20 yıl sonra 200 milyon marka kadar çıkacak.
Eğer bugün çok popüler olmayan bir Alman takımı Azerbaycan'dan Namibya'ya kadar uzanan 50 ülkeden seyirci çekebiliyorsa, gelecekte İnternet sayesinde futbol da globalleşme sürecini tamamlayacak demektir.
Zaten daha bugünden Uluslararası Futbol Federasyonu FIFA'nın Birleşmiş Milletler'den daha çok üyesi var.
Mega-kuşkular
TURGUT Özal yaşasaydı bu kitapta savunulan fikirlere kesinlikle karşı çıkardı. Çünkü o Megatrends'i savunuyordu. ‘‘High Tech High Touch’’ adlı bu yeni kitap ise Megatrends'in tam zıttına gidiyor. Birinde teknoloji ne kadar övülüyorsa, ikincisinde o derece yerin dibine batırılıyor. Üstelik ikisinin de yazarı aynı; John Naisbitt.
Kısacası durum şöyle: 1982'de yayınlanan Megatrends'le tüm dünyada büyük ses getiren Naisbitt yeni kitabında Amerikan kültürünün teknolojiyle olan çarpık ilişkisini ele alıyor. Daha doğrusu teknolojinin insanoğlunun yaşam alanı üzerindeki aşırı egemenliğini eleştiriyor.
Dünyanın önde gelen sosyal kahinleri arasında yer alan Naisbitt günümüz Amerikan toplumuna provokatif bir bakış acısıyla yaklaşıyor; ‘‘Amerikan toplumu teknoloji zehirlenmesine uğradı’’ diyor. Naisbitt'e göre insanlar teknolojiden kaçmak istedikçe daha beter içine yuvarlanıyor. High-tech'ten kaçış arayanlar bu sefer de aşırı uçlardaki spor dallarına, serüven turizmine, hatta savaş turizmine kendini kaptırıyor.
Artık gelenek haline geldiği için, TV, bilgisayar ve sinemadaki şiddeti de eleştiriyor. Gerçekle kurgunun birbiri içinde erimesinden yakınıyor. Naisbitt'e göre bugün Amerika'da 27 milyon kişi düzenli bir şekilde, şiddet içeren bilgisayar oyunları oynuyor. Üstelik bunların altı milyonu bağımlı sınıfına giriyor. 2500 dolar vererek çocuklarına oyun makineleri alan yetişkinleri uyaran Naisbitt, ‘‘Lütfen artık ekrandaki şiddeti normal birşeymiş gibi görmekten vazgeçin. Bir dolar verip çocuğunuza top alın’’ diyor. Yazarın tavsiyesi komik görünebilir, ancak şu uyarı gerçekten düşündürücü:
‘‘Çocuklarınız öyle oyunlar oynuyor ki, bir saat içinde 33 bin yaya ezebiliyorlar...’’
Kolay PC Celvin geliyor
GEÇEN yılın ekim ayındaki şirket birleşmesinden sonra enformasyon teknolojisi alanında piyasa saldırısına geçen Fujitsu Siemens Computers yeni bir hamleye hazırlanıyor. Ürün yelpazesini notebook'tan profesyonel PC'lere kadar bütün segmentlere yayan Fujitsu Siemens gelecek mart ayında kolay PC Celvin'i piyasaya çıkarıyor. Küçük ve orta ölçekli işletmeler için de Scenic PC serisi pazarla tanışıyor.
Geçen hafta Frankfurt'ta tanıtımı yapılan Celvin'in özelliği şu; kesinlikle önemli bir teknik bilgi gerektirmiyor. Görünümü çok albenili. Hardware bölümü dikey biçimde, şeffaf mavi ve gümüş renkte dizayn edilmiş. Keyboard, mouse ve hoparlörleri de şeffaf mavi.
Fujitsu Siemens Computers'in PC Grubu Başkan Yardımcısı Tony Liu Celvin'i tanıtırken şöyle diyor: ‘‘İnsanlar bu bilgisayarı tipini beğendikleri için alsınlar istedik. Mesela benim eşim gibi ev kadınlarının alabileceği bir PC olmalıydı.’’ Intel ve Microsoft destekli Celvin sadece ilk kez bilgisayar kullananlara değil, evine ikinci bir PC almak isteyenlere de hitap ediyor. Bütün bağlantıları önceden hazırlanmış, kolay kuruluyor. On saniyeden kısa bir sürede açılıyor ve kullanıcının PC'nin içinde neler olup bittiğini anlaması da gerekmiyor. İnternet'i enformasyon amaçlı kullanıp, oradan buradan biraz müzik dinlemek isteyenler için ideal.
Fujitsu Siemens'in birleşmeden sonraki satış rakamları şöyle: operasyonların ilk üç ayında Avrupa pazarında bir milyon 110 bin PC satıldı. Şirketin geleceğe dönük stratejisi ise, 2001 yılında 6 milyonluk satışla Avrupa birincisi olmak.
Hisli fare
BAZI PC kullanıcılarının bütün gün elinin altında bulundurduğu fareler artık daha duyarlı nesneler olacak. Amerikalı araştırmacıların geliştirdiği ‘‘emotion mouse’’, kullanıcının kendisini nasıl hissettiğini anlayacak. IBM'in yarattığı bu yeni fare, bildiğimiz farelere benziyor, ancak butonları üzerinde bir bakır tabakası ve yan tarafında da kızılötesi ışın sensörü bulunuyor. Bu algılama araçları sayesinde vücut ısısı ve nemi, kalp atışları fare tarafından hissediliyor. Bu veriler sayesinde bilgisayar kullanıcının duygusal profilini çıkarabiliyor. Bu süreç aynı yalan makinesi gibi işliyor. Örneğin eller nemlenip kalp atışları artarsa, kullanıcının sıkıntılı olduğu anlaşılıyor ve fare kanalıyla durumu analiz eden bilgisayar hemen tepki veriyor; sıkıntıyı dağıtmak için rahatlatıcı bir müzik çalmaya başlıyor, ya da kullanıcının hoşlandığı İnternet sayfalarını ekrana getiriveriyor.
Paylaş