Paylaş
Bazı törenler vardır sizi onurlandırır, duygulandırır, göğsünüzü kabartır. İyi ki bu toprağın insanıyım diye şükür ettirir size.
Geçtiğimiz hafta ailemizin dördüncü askerinin yemin töreni vardı Bilecik'te. Daha önce ki yeğenlerimin yemin törenlerine katılamamış olmamın üzüntüsü vardı içimde.
"Sabah 08:00’de burada olun" diye sıkı sıkı tembihledi bizim ki. Sabah orada olabilmek için geceden yola çıktık. Gidene kadar söylendim , “bu töreni öğleden sonra yapsalar olmaz mıydı?” diye. Çünkü sabah 05:00’te Bilecik’e varıyorsunuz ve tören 10’da başlıyor. (Tören alanını görünce neden sabah yaptıklarını anladım tabii)
Bilecik’e ulaştıktan sonra kahvaltımızı -ziyaretlerimizi yaptık. Saat 08:00 gibi geldiğimiz askeriyenin önü ana baba günüydü.
Askerler karşıladı bizi. Çantalarımızı aradılar. Böylece ilk defa askeri bir ortama adım atmış oldum.
Kapıdan tören alanına kadar baya uzun bir yol kat ettik. Sanırım komutanlar “asker aileleri olarak empati yapmamızı istediler.” Yürüyemeyenler için araç tahsis edildiğini belirteyim.
Tören alanı bayram yeri gibiydi. Bir yanda türküler çalınıyor, bir yanda yemin yapılacak alanda fotoğraflar çektiriliyordu. Her şölen de olduğu gibi günün en çok eğleneni yine çocuklardı. Bir çok aile küçük çocuklarına askeri kıyafetler giydirmişti.
Biz de kaideyi bozmayarak, gerekli mekanlarda fotoğraflarımızı çektik. Bir taşın üzerine oturup törenin başlamasını bekledik.
Alanda beş bin civarında insan vardı. Çocuklarının yeminine şahid olmak için, bebeğinden yaşlısına büyük bir heyecanla alanı doldurmuştu.
Daha önce bir çok kez mitinglere ve programlara katılmış kitle coşkusunu hissetmiş biri olarak söylemeliyim ki oradaki hava çok farklıydı. Sanırım bunun sebebi, hangi parti bayrağı olursa olsun “Ay yıldızlı bayrağın” yerini tutmuyor olmasıydı.
O an tek yürek olmuştuk. Kız tarafı erkek tarafı da yoktu ortada, herkes tek taraftı. Anneler her askere yavrusuna bakar gibi bakıyordu, onlar da saygıyla karşılık veriyorlardı.
Alanda ki her asker bizim askerimizdi.
Kapıdan girdiğimiz andan itibaren beni en çok etkileyen şey, en küçük rütbeli askerden en büyüğüne kadar misafirlerine gösterdikleri güler yüz ve yardımseverlikti. "Yardımseverliği" özellikle vurgulamak istiyorum. Bir komutanın, ben “taşın üstüne mi oturayım, ayakta mı durayım" şeklindeki gelgitler yaşarken, reddetmeme rağmen ısrarla protokol sandalyesini bana vermesi de beni ayrıca çok duygulandırdı.
Komutanların tüm misafirlerine ve bana gösterdiği bu tavrı adeta “siz bize en değerli varlığınızı emanet ettiniz, bugün bizim en değerli misafirimizsiniz” diyordu.
Biz aileler oturma düzenini fazlaca takmadık doğrusu. Protokol için ayrılan bölümün merdivenlerine, önündeki ve yanındaki yüksek taşlara oturduk. Bizlere hiçbir şekilde müdahale edilmedi ve kimse incitilmedi. Askerin disiplinini bozduk ama onlar bizim moralimizi bozmadı.
Tören başladığında komutanlar alana neşeyle ve coşkuyla, koşar adımlarla girdi. Her tribünü selamladılar, hal hatır sordular. Yalnız asker ve komutanlar aynı kıyafetleri giymişlerdi. Kimin ne rütbede olduğunu anlamak bizim için biraz zordu. Gençleri asker, büyükleri (yaşlı demeyelim) rütbeli diye sınıflandırdık biz de.
Çok güzel bir törendi. Çıkışta emeği geçenlere teşekkür ettim. Buradan da iletmek ve paylaşmak isterim.
İlker Başbuğ’un “Suçlamalar ve Gerçekler” adlı kitabını okumuştum. Kitabında sık sık şu cümle geçiyordu “Dünyanın hiçbir yerinde bir Genelkurmay Başkanı terör örgütü kurmak ve üyesi olmak” gibi bir suçla itham edilemez.
İlker Bey’e atfedilen ve o tarihlerde beni en çok üzen “camilere bomba attıracağı” iddiasıydı.
O gün törende düşündüm; bir yemin töreni vatandaş olarak milli duygularımızı bu kadar etkilerken, bu töreni organize edenleri etkilemez mi? Mümkün müdür bu?
Bu tür ithamların Genelkurmay Başkanı için yapılması elbette incitici ve kırıcıdır. Ama İlker Bey emin olsun, ülkesinin askeri için yapılan bu suçlamalar vatandaşını da rencide etmiştir.
Kendisinin yazdığı gibi “tarih bir gün bunu yapanları ortaya çıkaracaktır.”
İlker Bey ve arkadaşları haksızlığa uğradı. Ama bu öyle bir şey ki, her birimiz dini ve milli nedenler öne sürülerek bu duyguyu yaşadık. Dikkat ettiniz mi bu her birimiz olan kısım (hangi görüşten olursa olsun) ülkesini seven, geleceği için endişelenen insanlar.
Her birimize bu duyguyu yaşatan hiç birileri var ülkemizde. Kısa vade de kazanmış gibi görünseler de HİÇ olmaya mahkum olanlar.
Ve tıpkı tarih gibi çocukları da onları hayır ile yad etmeyecek.
Allah adına yapılan haksızlığı Allah'ın affetmeyeceği gibi, millet adına yapılan haksızlığı da millet affetmeyecektir.
Paylaş