Paylaş
- Şehit olmak istiyorum öğretmenim.
Neden şehit olmak istiyorsun?
- Çünkü şehit olanlar cennete gider öğretmenim.
Sadece şehit olanlar mı cennete gider peki?
- Hayır ama onların hepsi gider.
Sen nerelisin?
- Öğretmenim, ben Suriyeliyim.
Ne kadar güzel, hoş geldin aramıza.
“Sessizlik, gülümseme”
Ne zamandır Türkiye’desin?
- 4 yaşımdan beri buradayım.
Çok güzel, Türkçeyi oldukça iyi konuşuyorsun bak, aferin. Peki, bir şey soracağım sana, Suriye’de özlediğin bir şeyler var mı? Hatırlıyor musun orayı?
- Öğretmenim nasıl unuturum? Çok mutluyduk biz orda. Evimi çok özlüyorum, bahçesinde arkadaşlarımla oynardık, koşardık. Oyuncaklarımı özlüyorum. Bizim orda bir yemek yapıyorlardı onun tadını özlüyorum. Akrabalarımız var orda, dedemler falan. Onları da özlüyorum.
Çok güzelmiş, hatırlıyor olman ne güzel. Peki, şimdi farklı bir şey soracağım; Suriye’de hiç sevmediğin bir şey var mıydı?
- Ateş, öğretmenim. Bombalar, savaş ve ölümler. Evimizin ve bahçemizin yıkılması. Bizim oradan kaçmak zorunda kalmamız. Akrabalarımın orada kalması. Bunları hiç sevmedim ben.
Şehit olmak güzel ama çözüm değil. Bir doktor, avukat, mühendis hatta yönetici olarak ülkene daha faydalı olabileceğini düşündün mü hiç?
- Ama öğretmenim…
Şöyle yapalım mı? Sen benim söylediklerimi düşün, ben de senin söylediklerini düşüneyim. Yarın tekrar konuşalım olur mu?
- Tamam, öğretmenim. Ama size katılmıyorum yine de.
Bu diyaloglar yeni mezun olan ve sıradan bir devlet okulunda ücretli öğretmenlik yapan genç bir öğretmenin, rahatsızlanan arkadaşının dersine girmesiyle yapılmış bir konuşma. Öğretmenin adı Sevgi Ergen, o günü şöyle anlatıyor;
“Ders saati geldiğinde sınıfa çıktım. Daha sınıfa ilk adımımı attığımda hissettiğim ve aklımdan geçen şey “Ne yaparsanız yapın, fakirlik kendini bir yerden gösterir.” oldu. Öğrenciler bana bakıyorlar, ben de öğrencilere bakıyorum. Kimseden çıt çıkmıyor. Bir an kendimi köy okulunda falan sandım, öyle bir yoksulluk… Bunu hakir görmek için falan söylemiyorum, sadece anlamanız için söylüyorum. Neyse, ders programlarına baktım, Hayat Bilgisi’ymiş dersleri. İlkokul 1.sınıf.
Bu arada da kendi kendime düşünüyorum, eğitim fakültesinde hocalarımızın dediklerini uygulamam gerek. Bunun için de “Konuşarak fikirlerini alırsam yani kendilerinden yola çıkarsam derse katılımlarını sağlarım.” diye plan yapıyorum kendimce. Hem derse ilgilerini çekmek hem de öğrencilerin gelecekleri ile ilgili planlarını öğrenmek için “Büyüyünce ne olmak istiyorsunuz?” diye sordum. Sırayla cevapları alıyorum ve henüz 7 yaşında olan ve Suriyeli olduğunu sonradan öğreneceğim bir öğrencim bana “Ben büyüyünce şehit olmak istiyorum, öğretmenim.” dedi.
Doktor, öğretmen, avukat, başbakan, polis, asker vs. cevaplarına hazırlıklıyım ama şehit olmayı istemek hele ki 7 yaşındaki bir çocuk için…
Dolayısıyla biraz kurcalayıp nedenini öğrenmek istedim ve yaptım da… Ben sordum o cevapladı hem de o küçücük yüreğinde taşıdığı ve gözlerine yansıyan heyecanıyla. Öğrenciyle yaptığımız konuşmadan bir gün sonra koridorda beni görünce koşa koşa yanıma gelip “Öğretmenim, ben düşündüm dün ve karar verdim; büyüyünce kendi ülkemin başkanı olmak ve oradaki vatandaşlarımı rahat ettirmek istiyorum. Onların yıkılan evlerini yapacağım yeniden.” dedi. Olaydan birkaç ay sonra yolda yürürken karşılaştığımızda ağabeyine beni gösterip duymayacağımı düşünerek kısık sesle “Benim en sevdiğim öğretmen işte bu öğretmen.” dedi. Ve benim o gün eve geldikten sonra bile yüzümde gülümseme vardı.
Sanıyorum ki söylenecek başka bir söz yok, bu çocuklar da bizim geleceğimiz. Tüm dünya çocuklarının olduğu gibi…
Gördüğünüz gibi genç öğretmenlerimiz çok akıllı. Onların yetiştirdiği çocuklar terörü de savaşı da bitirebilir. Terörün aralarından aldığı arkadaşları için yapacakları en güzel şey, teröre esir olmayacak gençler yetiştirmektir.
Ortadoğu uzmanı değilim, gerçi son yaşananları değerlendirmek için uzman olmaya da gerek yok. Önceden dünya liderleri (!) oynayacakları tiyatro oyunları için prova yapardı. Ama Trump böyle sıkıcı işlere gelemediği için doğaçlama yapıyorlar. Arada hatalar olsa da mühim değil, nasılsa izleyiciler itiraz etmiyor.
Size uzman olmayan bir görüş; Ortadoğu’da savaşların neden bitmediğinin cevabı işte bu diyalogda.
Ortadoğu’nun çocukları şehit olmayı istedikçe, onlara şehitlik imkânı sunan çok olacaktır. Dün Taliban sundu, bugün IŞID sunuyor, yarın bir başka örgüt sunacak.
Cenneti toprağın üstünde aramayan, vatanı için ölümü fedakârlık olarak gören, ülkesini yönetmeyi hedeflemeyen çocukların ülkesi Ortadoğu.
Bir Türk olarak bizim onlar için ettiğimiz mücadele kadar onların da kendileri için mücadele etmelerini isterdim. Bizim jenerasyon eğitimini, ailesini her şeyini bir kenara bırakarak Müslüman kardeşinin yanında olmaya koştu. Hep birlikte gülelim, hep birlikte huzurlu olalım diye ama olmadı. Gün geçtikçe akan kana daha fazla kan eklendi. Gözyaşları kurudu ama düzelmedi Ortadoğu. Türkiye’nin sahip çıktığı kadar sahip çıkmadılar vatanlarına. Gençliğini, hayatını Ortadoğu’ya adamış öyle arkadaşlarım var ki… Benim arkadaşlarım okulunu, çocuğunu bırakıp Suriye’deki yetimlere yardım için koşarken bizim yardım için evine gittiğimiz Suriyeli bir annenin sözleri kurşun gibi işledi yüreğime; “Burada geçim zor, çalışma şartları ağır, çocuğumun geleceği için İngiltere’ye gönderdim”.
Sözler düğümlendi boğazımda, bir şey diyemedim…
Zaman zaman “Allah’ım! Son versen artık bu zulümlere.” diye sitemim olmuyor değil ama cevabımı şöyle alıyorum:
“Biz her insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık.”
Paylaş