Paylaş
Nasıl bu kadar vicdanımız köreldi bilmiyorum ama insanların acılarını yaşamalarına izin vermememizin bir izahını bulamıyorum.
Ölümlerin siyasi bir misyonu var artık ülkemizde; bu ister “bir terör eylemi” olsun, ister “bir kadın cinayeti” olsun.
Her ölümü sahiplenen bir taraf var. Sorumluluğu karşı tarafa yıkmak için sarf edilen gayret takdire şayan doğrusu.
Öylesine taraf olmuşuz, öylesine öfkeliyiz ki, rahmet bile dileyemiyoruz.
Mehmet Selim Kiraz’ın babasının “… Biz inanan insanlarız. Hamdolsun, gayrimeşru bir yolda değildi. Namusuyla, alnının akıyla, şerefiyle, onuruyla, haysiyetiyle, görevinin başında takdir-i ilahi oldu. Ben memnunum, ben şükrediyorum. Yüreğimde yanıyor ama şükrediyorum" sözlerini dahi anlamaya çalışmıyoruz. Neden şükrettiğini sorguluyoruz.
Ben Mehmet Selim Kiraz’ın öldürülmesinden sonra içinde olduğumuz karanlığın kolay kolay sona ermeyeceği kanaatindeyim.
Siyasetçisinden aydınına kimsenin böyle bir gayreti olduğunu da zannetmiyorum.
Elvan ailesinin “Bu hayat çok acı; çünkü sizler günlük siyaset yapasınız, gündeminiz dolu olsun diye bizler evlatlarımızı, eşlerimizi, babalarımızı, annelerimizi toprağa veriyoruz. Alkışınız, eleştiriniz sizin olsun. Artık yeter.” sözlerini çok anlamlı buluyorum bu kapsamda.
Hiçbir ölüm ve acı bizi bütünleştirmeye yetmiyor. Tek ses olamıyoruz.
Herkesin “bir taraf olma” gayreti içinde olduğu bu dönemlerde ısrarla -ne ile itham edilirsem edileyim- tarafsızlığımı korumaya çalışacağım. Ölümün sessizliğini bozan çirkin seslere inat kendi yasımı tutacağım.
Kiraz’ın öldürülmesinde birçok soru işareti var. İki teröristin öldürülmesi bu işin sorumlularının cezalandırmış olduğu anlamına gelmiyor elbette.
Lâkin son zamanlarda o kadar karmaşık ilişkiler ve kumpaslara şahit oldum ki bu yüzden beklemeyi ve aklı başında uzmanların konuyla ilgili açıklamalarını takip etmeyi uygun buluyorum.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak,
Ölüm üzerinden yapılan ayrıştırmalara ve saygısızlıklara son verilmesini,
Ölümlerin ardından paylaşılan acımasız, duyarsız tweetlerin son bulmasını,
Yayın ilkelerinden önce insani ilkelere duyarlılık gösteren medyanın varlığını,
Hangi nedenle olursa olsun yaptırımların “cenazeye katılma yasağını” kapsamamasını,
Ailelerin acısını kullanan ve bundan nemalanmak isteyen her türlü zihniyetin son bulmasını diliyorum.
Birlik ve beraberlik temennisi her ne kadar klişe bir söylem haline geldiyse de; Kutuplaştırıcı söylemlerden ve eylemlerden vazgeçtiğimiz gün acılarımızı da sevinçlerimizi de birlikte yaşayabileceğimize inanıyorum.
Ülkem adına, bir gün birilerinin bunun mücadelesini vereceğinden umutluyum…
Paylaş