Paylaş
“Günaydın!” dediğinizi duyar gibiyim. Herkesin bir cevabı var elbet. Ama ben kendi cevabımı bulmak istedim.
Her mahalle bir diğer mahalleyi hedef gösteriyor. Kimse “benim yoğurdum ekşi” demiyor.
“Önce o başlattı!” muhabbeti almış başını gidiyor. Nereye kadar gidecek bilmiyorum (Hz. Âdem’e kadar yolu var gerçi).
Mütemadiyen bir saldırı-savunma pozisyonundayız. Karşı mahalle bir “söz” mü söylemiş. Hemen gardımızı alıyoruz. Ne söylendiğinin önemi yok, söyleyen belli neticede. Söylenenle ilgili fikrimiz yoksa ait olduğumuz mahalleye bakıyoruz. Ne diyorlarsa tekrarını yapıyoruz.
Tabii bunu yaparken “kışkırtıcı dil” kullanmamız şart. Ne kadar çok can yakarsak o kadar cennete gitme olasılığımız yükseliyor çünkü.
Tevafuka bakın ki “hep ait olduğumuz mahalle haklı.”
Zaten hep haklıydık! Tarihte de böyleydi.
Kendimizi “ak”lamak adına tarihimize başvuruyoruz hemen. Muhakkak ne kadar haklı olduğumuzun ispatı olarak tarihte bir bölüm vardır.
Tarihimiz ortak ama olsun biz seçiciyiz.
Tarihimizle yüzleşme cesaretimiz bile yok. Tarihte yapılan yanlışları orada bırakabilme kabiliyetimiz de.
Aklımızı emanet bırakmış, manipüle edilmiş duygularla yönümüzü bulmaya çalışıyor gibiyiz.
Niyetimiz kötü mü? Hayır, niyetimiz kötü değil.
Sorsalar hepimiz ülkemizi çok seviyoruz. Aslında bizim sorunumuz sevmeyi beceremiyoruz. Bunun için tarihte uzlaşmamıza da gerek yok. Gazete manşetlerine bakmamız yeter.
-Bir erkek bir kadını seviyor. “Ben seni seviyorum” diyor. Kadından sevgisine karşılık alamadığında, “Ya benimsin ya kara toprağın!” diyerek gözünü kırpmadan kadını vuruyor.
Çünkü adam, kadını çok seviyor.
-İki kardeş toprak kavgası yapıyor. Bir karış toprak için kardeş kardeşi vuruyor.
Çünkü o kardeş, toprağını çok seviyor.
-Maç sonrası bir takımın taraftarı diğer bir takımın taraftarını öldürüyor.
Çünkü o taraftar, takımını çok seviyor.
Sevmiyoruz adeta tapıyoruz.
Bireysel sevgilerimizi böyle yaşayan bizler kurumsal sevgilerimizde de aşırıyız maalesef.
Ülkemizi, Atatürk’ümüzü, partimizi, liderimizi o kadar seviyoruz ki eleştirenlere tahammülümüz yok. Anında hain olarak ilân ediyoruz. Toprağa gömdüklerimiz gibi karanlıklara gömüyoruz değerlerimizi, kutsallarımızı.
Sonra da dönüp “suçlu” arıyoruz. Tek suçlu biziz.
Sevdiğimiz her ne ise biz tüketiyoruz. Din adına yaptıklarımızla dine en büyük zararı biz veriyoruz. Atatürk’e olan sevgimiz adına insanları Atatürk’ten biz uzaklaştırıyoruz. Milliyetçilik adına insanları kendimizden soyutluyoruz.
Liderlerimizin de insan olduğunu, hata yapabileceğini unutuyoruz.
Hâlbuki ortak doğruları var insanoğlunun. O doğruların tersini yapanın bizim için değerli olması, gözümüzü kör etmemeli.
Çünkü Allah bize diyor ki; “Ey iman edenler! Adaleti ayakta tutmak için öncülük edin; kendiniz, ana-babanız veya akrabalarınız aleyhine olsa dahi, zengin fakir demeyerek Allah için şahitlik yapın. Allah merhamet bakımından onlara daha yakındır. Adaletin yerine getirilmesinde nefsiniz size engel olmasın. Eğer eğilip bükülür ve hakkı dosdoğru söylemekten kaçarsanız, bilin ki, Allah yaptıklarınızdan haberdardır. (Nisa/135).
Paylaş