Paylaş
“Kalkışma” sözcüğünü anlamlandırmaya çalışırken “TSK yönetime el koymuştur!” haberiyle kendimi ‘80 darbesini anlatan bir filmin figüran oyuncusu gibi hissettim. Mantığım gerçekle bağlantı kurmak istemiyor ve inkâr yolunu seçiyordu.
Millet olarak yaşadığımız onca şeyden sonra yan yana gelmesinin mümkün olmadığını düşündüğüm iki kelime Asker ve Darbe…28 Şubat’ta başrol oyuncusu olan tanklar yine sahnedeydi ama bu sefer önüne geleni altına alıyordu.
Detayları takip etmek için açtığım sosyal medyada da şaşkınlık vardı. Bir kısım endişeli, bir kısım heyecanlıydı. Heyecanlı olanlar; karşı oldukları, sandıkta yenemedikleri Erdoğan’ın sonunun geldiğini düşünüyordu. Sonunun nasıl geleceği hiç önemli değildi, yeter ki Erdoğan gitsin. Darbe neticesinde yaşanacaklar, akacak kan, ülkeyi bekleyen karışıklık, itibarımız hiç önemli değildi. Tek önemli olan Erdoğan’dı ve tabi onun gitmesi.
Açıkçası bu nefret beni korkuttu. Ben ve arkadaşlarım çok zor dönemler geçirdik ama hiçbir zaman vatanımızdan vazgeçecek kadar kimseden nefret etmedik.
İlk defa nefretin neler yaptırabileceğine, insanın nasıl aklını başından alabileceğine bu kadar net tanık oldum. Sosyal medyadaki alkışı duyup ihaneti görünce birkaç gün önce Irak’lı Kadum el Caburi’nin İngiliz gazetesine verdiği söyleşiyi hatırladım. Caburi, Saddam Hüseyin’in Irak’taki heykelini yıkan adam olarak biliniyor.
10 yıl sonra şöyle diyordu; “Saddam Hüseyin, ailemden 15 kişiyi idam ettirmişti. Bu sebeple nefret ediyordum ama yine de kendime sorarım, “Neden bu heykeli devirdim?” Şimdi onu tekrar aynı yerine dikmek isterdim. Ama beni öldürürler... O günden sonra her şey kötüye gitti. Yozlaşma, iç çatışmalar, ölümler, yağmacılık. Saddam insanları öldürüyordu, fakat şimdiki hükümetle karşılaştırınca bu hiç bir şeymiş. Bir Saddam gitti, bin Saddam geldi."
Saddam Hüseyin darbeyle iktidara gelmiş ve vatandaşlarına her türlü zulmü reva görmüş bir insandı. Buna rağmen darbenin ardından Iraklıların yaşadıkları ortada iken, Suriye’nin içinde bulunduğu durum önümüzdeyken ve ülkemizde darbelerde yaşananlar hafızalarımızdan silinmemişken darbeyi alkışlamanın mantığını anlamam mümkün değil.
“Darbe girişimi Erdoğan’a yaradı, dolayısıyla onun organizasyonudur.” iddiasıyla darbeyi kınamayanlara açık olarak söylüyorum ki; bugün darbeye karşı Erdoğan’ın yanındayım, yarın aksi ispat edilirse herkesten önce karşısında olurum.
“Ama”sız “Darbeye hayır!” diyebiliyor muyuz? Bugün önemli olan budur.
Ben bir Türk vatandaşı olarak, bugün hâlâ darbe yaparak yönetimi ele geçirmeyi düşünen ve bunu ülke menfaatine görerek alkışlayacak insanların olmasından dolayı utandım.
Bu biz değiliz, olmamalıyız.
Kalkışma esnasında, dün açıklanan rakamlara göre; 145 sivil, 60 polis, 3 askerimiz şehit olmuş.
Giden 208 vatan evladını, yaşandığı iddia edilen ama yalan haber olduğu anlaşılan “Askerin başı kesildi!” haberi kadar konuşmuyorsak zihniyetimizi sorgulamalıyız.
“Darbe mi kötüdür, linç mi?” sorusuna “İkisi de” cevabını veremiyorsak durup bir şeyleri sorgulamalıyız.
Önceliklerimizin, sevgilerimizin, nefretleremizin ve ideolojilerimizin vatansız ne anlam ifade edeceğini ciddi ciddi düşünmeli ve tartışmalıyız.
Paylaş