Kendisi 40’lı yaşlarda, alımlı, hoş sohbet bir kadın.
Atatürk’çü, Dini mevzulara ve dindar insanlara son derece saygılı bir arkadaş.
Eşinden ayrılmış, üniversite mezunu, bir çocuklu, ailesiyle oturuyor ve “düzgün” bir iş arıyor. İş ararken başından geçen bir olayı bana anlattı. Sizinle paylaşmak istedim.
İşte bir patron(!)
Bizim arkadaş bir siyasi parti aracılığıyla iş buluyor. İş yeri sahibiyle görüşmeye gidiyor ve macera da ondan sonra başlıyor.
Kapıdan ilk girdiğinde dikkatini “yerde serili olan seccade” çekiyor. (Tabii kıbleye doğru mu serilmiş bilmiyoruz.) Yerde seccade, odanın bir köşesinde Kur’an-ı Kerim.
Çok etkileniyor arkadaşım, çok da seviniyor. “Çok şükür doğru yerdeyim” diye düşünüyor.
Görüşme sonunda işe kabul ediliyor. Bizim ki büyük bir sevinçle başlıyor çalışmaya.
Doğduğum, büyüdüğüm ve hala yaşamakta olduğum mahallemdeki arkadaşlarımın ve komşularımın “siyaset meydanı” formatındaki farklılığından kaynaklanan zenginlik.
Ulusalcısından-milliyetçisine, radikalinden-gelenekseline, partizanından – cemaatçisine kadar küçük bir Türkiye’yiz biz. Bu da bizim en büyük zenginliğimiz.
Bu kadar farklılıklar arasında zaman zaman görüş ayrılıklarına düştüğümüz anlar da oldu elbette ama kimse kimseyi “tehlikeli” görmedi.
Çünkü çocukluğumuz birlikte geçmişti. Bizim için arkadaşımız daima masumdu, bir yanlış varsa o da çevresinden kaynaklıyordu muhakkak.
İşte biz böyle kendi halimizde yaşarken, bir gün “ sosyal medya” denen bir canavar çıktı karşımıza.
Arkadaş listelerimize büyük bir hevesle tanıdık tanımadık kim varsa ekledik.Uzun listeler oluşturduk.
Tanımadıklarımızda sorun yoktu; karşı görüşte olanlarla çatır çatır kavgamızı ettik. Aynı görüşte olduklarımızı “beğendik” birbirimizi alkışlayıp onayladık bir güzel.
Kızı Aişe, Peygamberimizin eşidir. En çok rivayet eden kadın sahabedir. Zeki, samimi ve duygularıyla hareket eden, eşini çok seven bir kadındır.
Peygamberimiz bir sefere çıkarken (Beni Müstakil Gazvesi) Aişe’yi yanına alır.
Sefer dönüşü ordu, uygun bir yerde konaklar. Aişe ihtiyacı için ordugahın dışına çıkar. Döndüğün de, boynundaki gerdanlığın düşmüş olduğunu fark eder. Gerdanlık annesinin hediyesidir, kaybolmasına gönlü razı olmaz. Kimseye bir şey söylemeden aramaya gider.
Gerdanlığı bulup döner ama döndüğünde ordu gitmiştir. Aişe çok zayıf bir kadın olduğundan muhafızlar devesi üzerindeki mahfelinde olmadığını anlayamazlar.
Nasılsa “ beni aramak için dönerler” düşüncesiyle beklemeye başlar ve uyuyakalır. Ordunun artçısı olan sahabe Aişe’yi fark eder ve devesine bindirerek onu orduya yetiştirir.
Hadiseler de bundan sonra başlar ve gelişir. Aişe’nin genç bir sahabeyle geldiğini gören münafıklar, dedikodu yapmaya başlar. Peygamber eşine iftira atarlar.
Aişe sefer dönüşü rahatsızlanınca anne-babasının yanında kaldığından çıkan dedikodulardan habersizdir. Sadece Peygamberin kendisine neden soğuk davrandığına anlam veremez.
Bir kadın ziyaretine gelir ve olan biteni anlatır. Aişe çok üzülür. Üstüne bir de Peygamber konuyla ilgili bir takım sorular sorunca hiçbir şey söylemez.
Bazı törenler vardır sizi onurlandırır, duygulandırır, göğsünüzü kabartır. İyi ki bu toprağın insanıyım diye şükür ettirir size.
Geçtiğimiz hafta ailemizin dördüncü askerinin yemin töreni vardı Bilecik'te. Daha önce ki yeğenlerimin yemin törenlerine katılamamış olmamın üzüntüsü vardı içimde.
"Sabah 08:00’de burada olun" diye sıkı sıkı tembihledi bizim ki. Sabah orada olabilmek için geceden yola çıktık. Gidene kadar söylendim , “bu töreni öğleden sonra yapsalar olmaz mıydı?” diye. Çünkü sabah 05:00’te Bilecik’e varıyorsunuz ve tören 10’da başlıyor. (Tören alanını görünce neden sabah yaptıklarını anladım tabii)
Bilecik’e ulaştıktan sonra kahvaltımızı -ziyaretlerimizi yaptık. Saat 08:00 gibi geldiğimiz askeriyenin önü ana baba günüydü.
Askerler karşıladı bizi. Çantalarımızı aradılar. Böylece ilk defa askeri bir ortama adım atmış oldum.
Kapıdan tören alanına kadar baya uzun bir yol kat ettik. Sanırım komutanlar “asker aileleri olarak empati yapmamızı istediler.” Yürüyemeyenler için araç tahsis edildiğini belirteyim.
Tören alanı bayram yeri gibiydi. Bir yanda türküler çalınıyor, bir yanda yemin yapılacak alanda fotoğraflar çektiriliyordu. Her şölen de olduğu gibi günün en çok eğleneni yine çocuklardı. Bir çok aile küçük çocuklarına askeri kıyafetler giydirmişti.
Biz de kaideyi bozmayarak, gerekli mekanlarda fotoğraflarımızı çektik. Bir taşın üzerine oturup törenin başlamasını bekledik.
1970 Bilecik/Pazaryeri doğumlu. 6.000 nüfuzluk şirin bir ilçede ailenin 4.çocuğu olarak dünyaya geldi. 3 yaşına kadar normal çocukluk yaşadı. Bir gün ateşlenip çocuk felci geçirdi o günden sonra yürüyemedi.
Ailesi kısıtlı olan imkanlarına rağmen tedavisi için elinden geleni yaptı fakat çare bulunamadı. Çocukluğunun büyük bir bölümü hastanelerde geçirmek zorunda kaldı.
Hatice çocukluğunda hiçbir zaman engelini sorun olarak görmedi. Diğer çocukların yapabildiği her şeyi yapmasına rağmen ailesinin çevreden çekinip kendisini kısıtlamak istemesine de anlam veremedi.