Ben aslında cumartesi günü bu kamptan çıkmıştım yarın yayınlanacak röportaj için. Mario Frangoulis’le konuştum, müthiş bir adam, müthiş bir ses, yetmezmiş gibi bir de çok çekici! Sonra düşündüm hafta sonunu niye İstanbul’da geçireyim diye, hava acayip sıcak ve boğucuydu, röportaj bittikten sonra atladık yine buraya geldik.
Alya’yla soluğu ormanda aldık.
Bir süre daha buradayım.
Ama artık şişmanlık öyküleri yazmayacağım. Ama bu dizi bana şunu da gösterdi, eskiden gazeteciler haber- röportaj diye bir şeyler yapardı, ben hayranlıkla okurdum, oradan buradan bildirirlerdi, ben de artık köşemi, itirazınız olmazsa bazen böyle kullanmak istiyorum, neden Everest Base Camp’den bildirmeyeyim mesela ya da bir çıplaklar kampından...
İlginç ve farklı yerlerden yazmak istiyorum.
Bu arada zayıflama günlüğü ile bir sürü olumlu tepkiler aldım. Ha olumsuz tepkiler yok muydu? Vardı, itiraz edenler en çok bedava mı, parası verildi mi bölümüne taktılar, o yüzden faturasını bile yayınladım.
Başka maceralarda buluşmak üzere...
Annem, babamı aldatıyor
Üniversite yeni bitti ve ben eve döndüm. Çocukluğumun geçtiği bu evde, 4 yılda bir sürü şey değişmişti. Özellikle de annem. Nasıl anlatabileceğimi bilmiyorum ama o kadın gitmiş, sanki yerine başka biri gelmişti. Davranışlarında bir gariplik vardı. Huylandım yapılması doğru değil ama "msn"deki konuşma günlüklerine girdim ve hep aynı adamla yazıştığını fark ettim: Benim annem, babamı aldatıyordu! Bu cümleyi nasıl yazabildiğime inanamıyorum aklımın hafsalamın alabileceği bir şey değil ama ne yazık ki gerçek. Bunu bildiğimi şu an kimse bilmiyor. Ben de ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Öylece duruyorum. (Faik S.)
- Oooooooo! Ağır bir durum. Böyle bir şey insanı çok sarsar, kafanın ve kalbinin karışık olması son derece normal. Çözüm ne bilmiyorum ama bunu hemen babana anlatmanın da çare olabileceğini zannetmiyorum. Bir aile faciasına yol açabilirsin. En makul görünen şey, annenle konuşman. "Yanlış bile olsa senin özel şeylerine girdim, böyle bir şeyler karşılaştım, olay nedir?" diye sor. Belki onun da sana anlatmak isteyecekleri vardır. Eminim o da, iç dünyasında taşıması hiç de kolay olmayan bir ağırlıkla boğuşuyordur. Konuşabilirseniz belki bir çözüm yolu bile bulanabilir. Tabii her zaman yapıldığı gibi, hiçbir şey konuşmayabilirsin de. Ama o zaman hep aranızda kuşkuya dayalı bir güvensizlik hali söz konusu olacak. Bu durumun içinden çıkabilmen, kendi hayatına bir an evvel dönebilmen ve huzura ulaşabilmen dileğiyle...
Psikolojik faktörler
Ben Uzman Danışman Psikolog Feyza B. Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra New York Üniversitesi’nde yetişkin psikolojisi, özellikle de kadın psikolojisi üzerine uzmanlaştım. Daha sonra Princeton Üniversitesi Hastanesi’nde yeme bozuklukları, beden imajı ve kilo almaya sebep olan psikolojik faktörler ve obezite psikolojisi üzerine klinik çalışmamı tamamladım. New York’ta belli bir süre Kadın ve Trauma Merkezleri’nde ve yeme bozuklukları merkezlerinde bu konular üzerine çalıştım. Şimdi Türkiye’ye döndüm. Konuya vakıfım, o yüzden "zayıflama günlüğünüz"ü önemli buldum. Zayıflama yazıları, genellikle yapılması gerekenleri dikte eder ve zayıflama programlarının içine dahil olanların o dönemde ne tür sıkıntılar çektiğini kale almaz. Zayıflamaya çalışan bir kadının kek tutkusunu aktarmış olmanız özellikle dikkatimi çekti, çünkü sahiciydi. Dünkü röportajınızda da zayıflamanın psikolojik yönüne değinmenizi ve bu süreçte psikoloğun önemini vurgulamanızı çok beğendim. Obezite hızla artıyor. Bu konunun gündemde kalmasına, öneminin toplum tarafından anlaşılmasına yardımcı olduğunuz için teşekkür ederim. Özellikle de esprili ve farklı bir bakış açısı ile yaklaştığınız için... (Uzman Psikolog Feyza B.)
- Asıl ben size teşekkür ederim. Tabii ki işin psikolojik yönünü çok ciddiye alıyorum. İnsanların kilo almalarının, deli gibi yemelerinin mutlaka psikolojik bir sebebi var. O sebep ortadan kaldırılmadan da kalıcı kilo verme işleminin gerçekleştirilemeyeceğine inanıyorum. Ayrıca bir işe girip, deli gibi çalışıp insanlara sunduğunuzda "İyi olmuş aferin!" duymak alabileceğiniz en iyi ödül, o yüzden de teşekkür ederim.
Kutudan ne çıktı
Ben Nida. Hani beni geçen gün "Hamiş" yapmıştınız, "Nida doğum günün kutlu olsun. Sevgilin Onur’un doğum günü hediyesini bugün saat 10’da onun evinde bulacaksın, tepe tepe kullanacağın bir şey, tadını çıkar!" demiştiniz. Ben anaokulu öğretmeniyim, o sabah yuvadakilerden biri gazeteyi gösterdi, elim ayağım boşandı, şoka girdim, akşamı zor ettim. Onur’un evine gittim, her yerde notlar, okuya okuya kutuya geldim. Kalbim yerinden çıkacaktı inanın. Salonun ortasında kocaman beyaz bir kutu. Paketi yırtmaya başladım. Gözlerime inanamadım çünkü içinden Onur çıktı, boynunda bir papyon altında bir boxer o kadar! Kan ter içinde kalmış zavallı, kutunun içinde öylece oturuyor. Ben kutunun kapağını açınca ayağa kalktı, önümde diz çöktü ve evlenme teklif etti. Bir tuhaf oldum hem ağlıyor hem gülüyordum. İnsan kutudan sevgilisinden çıkacağını düşünür mü? Şu anda bunları size yazarken bile ağlıyorum. Tabii ki "Evet!" dedim. En güzeli de, parmağıma rahmetli annesinin yüzüğünü takmasıydı. Şubat’ta nişan, Haziran’da da düğün var inşallah. Sizi, sevgilinizi, o minik sarışın tosbik Alya’yı da düğünümüze bekliyoruz.
- Tamam. Alya’ya anlatacağım "Bu abi, kutunun içinden çıktı ve bu ablayla evlendi!" diye. Öpüyorum çok mutlu olmanızı diliyorum.