Paylaş
“Dur!” diyorum sevgilime...
Akaretler’de ilerlerken...
Frene basıyor, “N’oldu?”
“Şu köşede çok acayip bir yer açılmış. Kitapçı mı kafe mi anlamadım. Ama çok baştan çıkarıcı. N’olur girip bir kahve içelim, ölecem meraktan...”
Kafasını çevirip işaret ettiğim yere bakıyor, bakışlarından anlıyorum, o da beğeniyor... “Hadi fırla o zaman!” diyor.
İşte benim sevdiğim şey bu!
Bu uyum!
Bu hız!
Bu kendini hayatın akışına bırakma hali!
Tak diye arabayı park ediyoruz, merak ettiğimiz mekâna dalıyoruz.
Bedenimi bir mutluluk dalgası sarıveriyor daha içeri girer girmez!
Cennet burası!
Kitap, kitaplar, kitaplar...
Tavanlara kadar...
Ahşap raflarda...
O kitaplar konuşuyor, “Gel beni karıştır” diyor, “Saatlerini burada geçir”...
Nasıl bir estetik anlatamam.
Yer de ahşap.
Işıklandırma da harika.
Ev gibi sıcacık.
Bu yeni numaram, bir şeyi beğenince ya da çok etkilenince ağlıyorum.
Mutluluktan ağlamak da pek hoşuma gidiyor.
O kitapçıda ağladım.
Adı Minoa’ymış, Minoa da yok olan bir Akdeniz medeniyetinin adıymış.
O kadar geniş yelpazede kitap vardı ki, şaşırdım kaldım. Şiir bölümü akıl alır gibi değil. Çok farklı kitaplar ve romanlarla karşılaştım.
Nefis ‘cofee table book’lar var, hani şu dev gibi kitaplar.
Hepsini toparlayıp eve götüresim geldi.
Alt kat, tam öldürücüydü.
Çizgi roman katı.
Paris’te filan zannettim kendimi.
İki ay olmuş açılalı, henüz alt kattaki rafları yeni yerleştiriyorlardı. Enki Bilal’lerin Türkçeye çevrildiğini bilmiyordum, Marmara Çizgi’den çıkmış, onlardan aldım...
Bu uğurlu ve büyülü kitabevinin bir hoşluğu da...
Bir yanının kafe olması.
Kitabını alıyorsun, yan tarafa geçiyorsun.
-Bir kahve lüften... Dondurmalı olsun...
Yaa böyle numaraları da var...
Hem kitabevi hem kafe Türkiye’de sık karşılaşmadığımız bir şey.
Bu güzellik, hayallerini gerçekleştiren bir aileye aitmiş.
Ali Nazım Tokuz, kitap âşığı bir mimar. Hep böyle bir kitabevi açmak istemiş. Eşi Petek Tokuz da insan kaynakları uzmanı.
Ve gün gelmiş hayallerini gerçekleştirmişler.
Apartman kendilerine ait; pekâlâ birilerine kiraya verip epey yüklü bir para alabilirlerdi ama onlar böyle şahane bir şeye kalkmışlar.
Kutluyorum onları!
Süleyman Seba Caddesi’nde, Refik Osman Top Sokak’ta... Akaretler’den yukarı çıkarken sağda...
Gidin, pişman olmayacaksınız!
HAMİŞ: Yarına Kübra-Neptün Eken dosyasını hazırlıyorum. Bugünlük bu kadar, yarın görüşmek üzere...
Paylaş