Paylaş
Yer gök Berkin’di.
O cenaze görülmeye değerdi.
O cenaze Türkiye’ydi.
Hiçbir kanal bu defa görmemezlik edemedi.
Berkin’in ölümü, herkesin içine kaya gibi oturduğu için, bütün Türkiye ayağa kalktı.
On binler sokaklara aktı.
Herkes Berkin için bir oldu.
Herkes isyan etti.
Herkesin içi dağlandı.
Herkes ağladı.
Siyasetle alakası olmayanlar bile Berkin fotoğrafları paylaştı.
Herkes acısını dile getirdi.
İnsanlar konserlerini, programlarını iptal etti.
Dükkânlarını kapattı.
PR faaliyetleri durdu.
Açılışlar ertelendi.
Yine balkonlarda tencere tava çalındı.
Kimileri, “Siyah giyelim” dedi.
Kimileri, “Propagandalarda bugün müzik çalmıyoruz” dedi.
Kimileri, “Gece mum yakalım” dedi.
Sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada Berkin Elvan’ın ölümü lanetlendi.
İnanılmaz bir şeydi, toplumun bütün kesimleri yine Gezi’de olduğu gibi birleşti.
Herkes empati yaptı.
Herkes Berkin’i kendi evladı saydı.
Ekmeğin adı Berkin oldu.
Yeni bir protesto biçimi doğdu, önlerine ekmek koyup oturdu insanlar.
Biri 15 yıl yaşar sonsuz olur Biri 60 yıl yaşar soysuz olur!
Bütün bu insanlar, toplumun her kesimi...
Bir şey demek istiyor.
“Yeter artık!” diyor.
Bunu görmemek için deli olmak gerekiyor.
Ve bu öfke yatışacak gibi değil.
Bu ülkeyi yönetenlerin artık gerçekten şapkalarını önüne alıp düşünmeleri gerekiyor. İnsanlar bu zorbalığa “Hayır!” diyor.
Bir sürü tweet okudum dün, biri var ki bayıldım...
“Biri 15 yıl yaşar sonsuz olur, biri 60 yıl yaşar, soysuz olur!...”
Emine Ülker Tarhan:
Türkiye öyle umutsuz günleri aştı ki, bunu da aşacaktır
HAYATIN içine karışıyorum. Sizi Emine Ülker Tarhan röportajının üçüncü bölümüyle
baş başa bırakıyorum...
AK Parti ile Cemaat arasındaki çatışmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
-Dün yolda kol kola yürüyenler, bugün küfür kıyamet kavga ediyorlar. Kim bundan rahatsız olmaz ki! İttifakın bozulması büyük bir kavgaya yol açtı. Ellerini üzerimizden çekseler diyorum. Kavgalarını nerede edeceklerse etsinler, bizi rahat bıraksınlar. Biz de kendi değerlerimiz üzerinde yeniden yükselim. Çünkü bu, bir iyi-kötü kavgası değil. Çıkar kavgası. Güç kavgası. Umarım sonunda Türkiye temiz, derin bir nefes alabilir...
KENDİSİ KARANLIK
Bu ülkede, herkesin herkesi dinleyebilme özgürlüğü sınırsız mı?
-Herkesin değil elbet. Sadece muktedirlerin. Gücü kötüye kullananların. Bakın eğer iktidar, devletin olanaklarını, karanlık yapıların hizmetine sunmasa, bunca dinleme nasıl yapılabilir ki? Ya karanlık güçlerin hizmetine sundu. Ya da bizatihi kendisi karanlık!
AK Parti birinci parti çıkarsa, siz ne kadar hayal kırıklığına uğrarsınız?
-82 Anayasası, referandumda yüzde 90’ın üzerinde ‘evet’le kabul edildi. AK Parti’nin anayasa değişikliği yüzde 58’le kabul edildi. Evet, insanlar hayal kırıklığına uğradı ama vazgeçmediler. Ben de vazgeçmedim. Her fırsatta gerçekleri anlatmaya devam ettim, edeceğim de. Eminim, doğru, zaman da alsa yolunu bulur...
Bu şartlarla, bu Başbakan’la, bu iktidarla, bu hallaç pamuğu gibi atılan kurumlarla Türkiye’yi nasıl bir gelecek bekliyor sizce?
-Bu açmazdan kurtulamazsak, Türkiye yıllarca önce Batı’ya çevirdiği yüzünü, Ortadoğu bataklığına çevirir. Bir barış adası olabilecekken, başkaları tarafından kullanılan bir Ortadoğu cengâverine dönüştürülebilir. Ama ben bunları düşünmek bile istemiyorum. Türkiye öyle umutsuz günleri ve geceleri aştı ki, bunu da aşacaktır...
BERKİN GİBİ
Bir de “günah işleme özgürlüğü” çıktı... Sizce bu nasıl bir özgürlük?
-Evet, bir AKP milletvekili söylemiş, bu bence bir itiraf. İfade özgürlüğü yok bu ülkede ama günah işleme özgürlüğü sınırsız! Yahu, senin “günah” dediğin şey, çağdaş hukuk sistemlerinin tümünde “suç” olarak tanımlanıyor. Bu, bizi bir suç şebekesinin, bir günah şebekesinin yönettiğinin itirafıdır. Halka karşı suç işlediklerinin itirafıdır. Bu zihniyetin nasıl kirli, günahkâr ve karanlık olduğunun açık bir kanıtıdır. Aslında söylenen çok vahim ama gündem öylesine yoğun ve dehşet verici ki, bunlar artık çerez niteliği taşıyor. Bu gibi adamlar için “Çalma çırpma özgürlüğüne” müdahale edilemez ama sırt çantasıyla sokağa çıkan bir çocuk, kafası kaldırım taşlarına vurula vurula katledilebilir, gözleri kör edilebilir ya da Berkin örneğinde olduğu gibi beynine fişek sıkılıp öldürülebilir!
‘Beni susturabilecek tek şey...’
Aklınızda kitap yazmak var mıydı?
-Yoktu. Genç bir yayıncı beni buldu. Ve ikna etti. Onlar sordu, ben yanıtladım. “Nehir söyleşisi” tarzında bir kitap çıktı ortaya.
Sadece düşüncelerinizi değil, hayatınızdan kesitler de anlatıyorsunuz. Çocukluğunuza, gençliğinize dair yazdıklarınız harika. Açıksözlüsünüz. Ve edebi bir anlatımınız var...
-Çok okumak besliyor belki insanı. Ben metafor seviyorum. Edebiyatta anlatılan kadar, üslubu da önemsiyorum. Siyasette de söylemin gücüne inanıyorum. Düşünsenize, Çanakkale destanını “Karşılıklı siperler arasındaki mesafe 8 metre, yani ölüm muhakkak” diye başlayan sözlerden daha iyi ne anlatabilmiş sizce? Orada ölen yabancı askerler için söylenen, “Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim de evlatlarımız olmuşlardır” sözü, çocuklarını bilmediği topraklarda yitirmiş anneler için ne çok şey ifade ediyor. Bir şeyi anlatmak için uzun uzun konuşmaktansa simgelere ve duyguya yoğunlaşmak daha iyi. Zaten ben de başka türlüsünü yapamıyorum...
BABAMIN KIZIYIM
Babanızı çok güzel anlatmışsınız. Koca ellerini, ayakkabıcılık zanaatını, dürüstlüğünü, çalışkanlığını... Bugünkü Emine Tarhan olmanızda onun payı ne kadar?
-Çok... Kocaman bir adam. Dürüst, çok çalışkan, bazen kaba saba ama yumuşacık kalpli Ali Usta benim babam. Onulmaz bir hastalık gibi bir iyiliği vardır. Bazen kendine zarar veren bu iyiliğiyle hep benim kahramanım oldu. Onun kadar dürüst, net ve çalışkan olmaya gayret ettim. Annem de neşeli, dünya tatlısı bir kadın. Ama ben ille de babamın kızıyım...
Sizin alanınızda “güzel” olmak bir dezavantaj mı?
-Gençliğimde öyleydi. Sıkıntılarını yaşadım. Belki zaman zaman görünmez olmayı tercih etmemin nedeni budur. Belki bugün de bir dezavantajdır. Ama ben de neysem oyum...
Paylaş