Magazin haberlerine konu olan pek çok kadın, beni zerre kadar ilgilendirmiyor. Haklarında yazılıp çizilenlere, ekranlardaki görüntülere, gazetelerdeki fotoğraflara öylece, hissiz, tepkisiz bakıyorum.
Ne yalan söyleyeyim, şaşırmıyorum, kınamıyorum, kızmıyorum.
Ama biri var ki, ne zaman fotoğraflarını görsem içim acıyor: Yağmur!
Sebebini ben de bilmiyorum. Bu kız, paspas üzerindeki ıslak yavru kedi değil. Cami avlusuna filan bırakılmış da değil. Üstelik bana hiç düşmez ama...
Ben onun adına üzülüyorum.
Türkan Şoray ve Cihan Ünal’ın kızı Yağmur’un hali, beni fevkalade rahatsız ediyor. Kurtarılmaya filan ihtiyacı yok ama ben yine de onu kurtarmak istiyorum.
Onu, yaşı küçük olduğu halde kocaman adam gibi duran, ‘ağır abi’lere benzeyen sevgilisi Barış Yaman’dan kurtarmak istiyorum mesela...
Onu, yaşadığı o hayattan da kurtarmak istiyorum...
Bir şeyler üretsin istiyorum. Çalışsın, kendini ifade etsin, ‘Ben de varım!’ desin: ‘Türkan’ın ve Cihan’ın kızı, Barış’ın sevgilisi, Nazan’ın yeğeni olmak dışında ben de biriyim..’
Allahaşkına, size de biraz geri ve ilkel gelmiyor mu, onun Şamdan’da sevgilisinden dayak yemesi?
Bana geliyor. H ál á var mı bu tür şeyler?
Yoksa ben mi uzaydan yaşıyorum?
Adam, onu bilmem kimden kıskanıyor, gece kulübünün orta yerinde tokatlıyor. Yok artık daha neler! Ve kızın burnu kanıyor. Teyzesi apar topar alıp onu eve götürüyor.
Ne yani, şimdi adam ona haddini mi bildirmiş oluyor?
‘Sen benden başka kimseyle dans edemezsin’i hak ettiği biçimde söylemiş mi oluyor? ‘Kızım, sen benimsin. Herhangi bir yamuğunda gebertirim!’ mesajı mı bu?
Ne abuk bir maçoluktur. Ne eski bir sahiplenme yoludur. Ne salak bir kıroluktur.
Şimdi bir şey söyleyeceğim, belki size tuhaf gelecek:
Hani annesinin, teyzesinin başına gelmiş olsa, bir derece, anlayacağım... İçimi çekerek, eskiden öyleymiş, kadınlar ses çıkaramazmış filan diyeceğim...
Ama şimdiki kadınlar farklı, hele genç kadınlar, erkekler onlara artık nah böyle davranabiliyor...
Bile diyemiyorum!
Belki de, bu yüzden üzülüyorum.
Hálá değişen bir şey yok diye... Bu ülkede bazı kızlar hálá annelerinin, teyzelerinin kaderini yaşıyor diye...
Gül’ün Cumhuriyet Gecesi
Çok hoşuma gidiyor Gül Etker Demirer gibi ‘cins’ kadınlarla tanışmak! Onlarla konuşmak...
Çünkü sürekli bir şey üretiyorlar, yeni ve parlak fikirlerle ortaya çıkıyorlar. Esas olarak onlar hayallerinin peşinden koşmaya cesaret ediyorlar...
G by Karaf’ın sahibi Gül, aralar bir Cumhuriyet Balosu fikriyle yatıp kalkıyor.
‘Çok mu iddialı oldu acaba? Peki sizi mi kıracağım 27 Ekim Çarşamba günü saat 19.30’da gerçekleşecek geceye Cumhuriyet Gecesi diyeyim!’ diyor.
İki arkadaşıyla, ‘Eskiden insanlar Cumhuriyet Baloları yaparmış, herkes inanılmaz şık giyinirmiş, o gecelerde acayip eğlenilirmiş. Artık niye olmuyor?’ diye nostalji yaparken, birden bire, bu fikir aklına düşüyor.
Böyle bir Cumhuriyet Gecesi düzenlemek...
‘Evet ya, neden olmasın? Benim bir mekanım var, imkanım da var, girişeyim bari böyle bir işe’ diyor.
Ve der demez vazgeçiyor!
‘Şimdi davetiye bastıracaksın... İnsanlara o davetiyeleri parayla satacaksın... Bir kısmı arkasına bakmadan kaçmaya çalışacak... Bir kısmını ise sen zorlayacaksın, o geceden elde ettiğin geliri bir yerlere bağışlayacaksın... Fikir iyi de... İnsanlar bıkmış artık para vermekten... Ben de kimsenin boynuna çökemem...Vazgeçeyim bari’ derken...
Kafa durmuyor ki, sürekli çalışıyor...
‘Ben bu işi parasız da yaparım!’ diyor.
Ben size söylüyorum kadın cins diye!
350 kişiye davetiye yolluyor.
Davetiye de en az Reina’nın üst katındaki lokantası kadar şık... Beril Tokcan imzalı...
Beril, yıllarca yurt dışında okumuş ve yaşamış genç bir tasarımcı. Ve acayip yaratıcı. O kadar hoş işlere imza atıyor ki, adını ileride daha çoook duyacağız.
Diyeceğim, G by Karaf’ta bu çarşamba düzenlenecek Cumhuriyet Gecesi’ne şık tuvaletleri ve smokinleriyle 350 davetlinin gelmesi bekleniyor.
O güzel mekanda yemek yiyecekler ve hoş bir gece geçirecekler. İyi ama insan merak ediyor:
‘Neden?’
Çünkü Gül, bir Atatürk manyağı.
‘Bugün istediğim gibi yaşayabiliyorsam, o adam sayesinde’ diyor... ‘Bazen unutuyoruz bunu... Ona ne kadar şey borçlu olduğumuzu...’
29 Ekim onun için çok özel bir gün.
Gerçekten kutlanmasını istiyor.
Laf olsun torba dolsun diye değil:
‘En az Anneler Günü, Sevgililer Günü gibi şamatası yapılsın... Bütün restoranlar, kulüpler, 29 Ekim için özel numaralar çeksin... Cumhuriyet Bayramı hak ettiği şekilde kutlansın... Evet bu şimdilik bir hayal. Ama belli mi olur? Bakarsın, günün birinde gerçekleşir...’
HAMİŞ: İstanbul Belediyesi, bu Cumhuriyet Gecesi fikrine çok sıcak bakmış ve arşivindeki siyah beyaz Atatürk fotoğrafları Gül Etker Demirer’e açmış. Yani o gece sadece Atatürk’ün sevdiği şarkılar çalınmayacak, valsler, tangolar yapılmayacak aynı zamanda Atatürk fotoğrafları da satışa sunulacak. Elde edilen gelir, de Valiliğe bağlı İstanbul Çocuklar Vakfı’na bağışlanacak...