Tedirgin yazı

AŞAĞIDA okuyacağınız, Mecmua’ya yazdığım bir yazı. Ağustos’ta yazdım. Sonra da unuttum gitti.

Geçen gün kuaföre para öderken, kasadaki orta yaşlı hanım fısıldadı: “Yazınızı çok beğendim, ben de sizin gibi düşünüyorum ama boynumu kesseniz, bunu itiraf edemem. Sizinle farkımız bu! Bizim dile getiremediğimiz şeyleri, siz özgürce yazabiliyorsunuz...”
Dünyanın en büyük sırrından söz eder gibiydi.
Ben tabii anlamadım.
Sürekli yazı yazdığım için, nereye ne yazdığım unutuyorum.
“Hangi yazı?” dedim.
“Hani o seksle ilgili olan” dedi. “Dergideki, pardon Mecmua’daki...”
“Haaa” dedim.
Gülüştük.
“Lütfen bu tür şeyleri daha çok yazın” dedi.
Havaalanında uçuş kartımı almak için bekliyorum. Kontuardaki görevli kadın da aynı yazıdan söz etti. “Vay be!” dedim. Bir dergideki yazıdan bile etkilenmişler. Demek ki önemli bulmuşlar. Biraz ürkerek, o yazıyı bugün Hürriyet’te yayınlıyorum. Aslında neden ürktüğümü de bilmiyorum. Bana bir sürü şey normal geliyor ama herkese gelmeyebilir. Ya da hepimize aslında normal gelen şeylerin dillendirilmemesi gerekebilir. Bugün içimden geldiği gibi davranıyorum, yazıyı yayınlıyorum. Zaten sizden gelen tepkilere göre boyumun ölçüsünü alırım. Öpüyorum, neşeli günler diliyorum.

Marjinal domestik

Ben hem marjinalim hem domestik.
Bence pek çok kadın böyle.
İyi ki de böyle.
Bu, bizim zenginliğimiz.
Yani hem “Ailem canım ailem”, onlar her şeyden önemli.
Hem de “biz” marjinal halimizle biz, yani ailelerimizden bağımsız olarak biz kadınlar...
Ben bazı şeyleri yazıp insanları şaşırtmaktan, “Terbiyesiz kadın! Nasıl yazıyor bunları” dedirtmekten hâlâ hoşlanıyorum.
İşte bu da öyle bir yazı.
¡ ¡ ¡
Natalie Portman’ın olağanüstü oyunculuğuyla Oscar aldığı “Black Swan” unutulmaz bir filmdi.
Bir balerinin mesleğine duyduğu aşkı, çektiği acıları, meslektaşlarıyla yaşadığı rekabeti, heyecanla, ağzımız açık izledik.
Bence filmde başka çarpıcı, yan mesajlar da vardı.
Ama sizi peşinen uyarayım, okuyacağınız bir film eleştirisi değil.
Hocasının, “beyaz kuğu”yu olağanüstü canlandırmasına rağmen, üzerindeki kontrol mekanizmasından bir türlü kurtulamadığı için, ruhunda var olan “siyah kuğu”yu çıkaramayan Portman’a sinirlenip, “Git bu akşam evde kendi bedenine dokun!” demesi bence fevkalade önemliydi.
Cümle biraz uzun olsa da...
Dolaylı olsa da...
Can alıcı bir noktaya dokunuyor:
Kendi bedenine dokunmak!
Buyurun efendim, hoş geldiniz, kendi bedenimizi tanımaya!
Bir insan, bir başkasının bedenini tanımadan ve bunun keyfine varmadan önce bedenini tanımalı.
Bedeniyle ilgili keşiflere açık olmalı.
Çünkü beden, bir tarafıyla da bizden ve ruhumuzdan bağımsız bir varlık. Onun da bir aklı, bir kalbi var. O da okşanmaktan, sevilmekten hoşlanıyor.
Evet, mastürbasyondan söz ediyorum.
Bizim toplumumuzda, kadın mastürbasyonu hâlâ bir tabu.
“Çek elini oradan!”
Her kadının, çocukluğundan itibaren duyduğu engelleyici uyarı bu. Fikren “pis”, “kötü” geliyor.
Üzerine konuşulacak tarafı bile yok. Ben böyle düşünmeyenlerdenim.
Bence kadınların, kadınlarımızın, seksten uzak durmalarının, sekse soğuk bakmalarının, seksten alınacak zevkle bağlantı kuramamalarının ana nedenlerinden biri bu.
Engellendikleri için, bedenlerini tanımıyorlar.
Bedeninin tanımayanın, seksten zevk alabilmesi mümkün değil.
Mümkünse bile, tamamen şarta bağlı.
Önce sen bilmelisin ki neden hoşlandığını, partnerine öğretebilesin.
Neden hoşlandığını bilmeden yapılan seks, kör karanlıkta el yordamıyla bir şey aramaya benzer.
Çoğu kez bulamazsın.
¡ ¡ ¡
Mastürbasyon müthiş bir özgürlük duygusu aslında.
Bizim özgürlüğümüz.
Kimsenin içine girmediği gezegenimiz, planetimiz.
O gezegenin “Küçük Prenses”i biziz, kendi gezegenimizde istediğimizi düşünürüz, istediğimizi hayal ederiz, kendimizi bir zevk denizinden diğerine atarız.
Ve sonuçta rahatlarız.
O kadar “gergin kadınlar” var ki etrafta...
Bir şekilde, bir yolunu bulup rahatlamaları lazım.
Biliyorum yine kızacaklar böyle yazdığım için ama inanın bunlar samimi duygularım.
¡ ¡ ¡
Oysa erkeklerin kendi bedenlerine dokunması, kabul gören bir şey.
“31 çekmek” diye bir deyim var mesela.
Ben küçükken, erkeklerin pipilerini 31 kere çektiklerini düşünürdüm.
Tabii sonra şu soru belirdi zihnimde:
O zaman, kızların da, belli bir sayıda, bir şey yapması gerekiyor!
Sihirli bir sayı var ama ben bilmiyorum!
¡ ¡ ¡
Yazının bu bölümünde yakın kız arkadaşım Selin’e teşekkürü borç bilirim.
Orta 1 filandık, bir gün bana, “Sen hiç kendine dokunuyor musun?” dedi.
Salak olduğum için anlamadım tabii, “Nasıl yani?” dedim.
“Orana dokunuyor musun?”
“Yooo!” dedim. “Hiç yapmadım.”
“Ne oluyor ki?”
“Bir hoş oluyorsun!” dedi.
“Nasıl yani hoş oluyorsun?”
“Yüksek bir merdivene tırmanıyorsun sanki... Tırmanıyorsun, tırmanıyorsun... Kalbin küt küt atıyor... Birden, o da ne... Merdivenin en tepesine geliyorsun... Son basamağa ulaşmış olmanın verdiği rahatlama ve huzur... Ve sonra o merdivenlerin tepesinden, kendini derin sulara atıyorsun... Bütün bedenin ürperiyor... Müthiş bir gevşeme hissediyorsun...”
“İyiymiş valla, nasıl yapacağım?”
Derin bir iç çekti, “Bir yer var, orayı bulman ve dokunman gerekiyor, 51 kere!”
Yaşasın! Sonunda biri, sihirli rakamı söylemişti.
Denedim ama hiçbir şey olmadı.
Arkadaşıma telefon açtım, “Baksana bir şey olmadı. Kalbim de hızlı atmadı, zevk mevk de almadım, merdivenin en tepesinde oturup oh da demedim. Oradan derin sulara da düşmedim...”
“Sen hiçbir şey düşünme, devam et!” dedi.
Ve bir gün...
Arkadaşımın ne demek istediğini anladım.
O gün bugündür, bir kadının kendi bedenine dokunması benim için kutsal.
Bedenini tanımayanın, seksten zevk alabilmesi mümkün değil.
Partnerden saklanacak bir şey de değil. Dünyanın en güzel şeyini niye gizleyelim?
Yazarın Tüm Yazıları