Paylaş
Mirgün Cabas da, genel yayın yönetmeni. Cabas, medyanın renkli ve sevilen bir siması. Zeki, derin, esprili, duyarlı, yakışıklı ve en önemlisi iyi kalpli. Ekranlardan tanıdığımız Cabas, şimdi de bir erkek dergisi yöneticisi olarak karşımızda, hatta GQ erkeği olarak! Ben de herkes gibi, şehirli erkeğin yaşam biçimini ve stili yönlendiren dergiyi heyecanla bekliyorum ve ona iyi şanslar diliyorum...
- Mirgün Cabas, ne zamandan beri GQ erkeğisin?
- Galiba uzun zamandan beri. Ama Londra’daki Conde Nast mülakatından sonra resmileşti…
- Nedir, kimdir GQ erkeği? Nasıl olur?
- Hah! Çok iyi soru! Biz de dergiyi tartışmaya başladığımız günden beri bu sorunun cevabını arıyoruz. Ama ne var ki hepimizin mutabık kaldığı bir GQ erkeği bulamadık. Bence çok var, dergiyle birlikte göreceksin sayıları da çok artacak. Ama şu ana kadar eldeki tescilli GQ erkeği benim, benimle idare edeceksiniz!
- Neler yapar? Nerelere gider?
- Canının istediği her yere gider, her şeyi de yapar aslında. Ama kendi bildiği gibi yapar. Bu adamın özelliği, her yerde rahat edebilmesi. Yani çok ‘hip’ bir yerde de, çok sıradan bir yerde de, “Benim burada ne işim var?” demez. Daha da önemlisi etraftakilere, “Bu adamın burada ne işi var?” dedirtmez.
- Ne yer, ne içer?
- Bak, o sürekli değişiyor. Kısa süre öncesine kadar viskiye meraklıydı, şimdi gördüğüm kadarıyla daha çok votka içiyor.
- Diğer erkeklerden farkı nedir?
- Meraklı, tasarıma değer veriyor. Renk seviyor. Yeniliklere açık. Kadınlarla arkadaşlık etmeyi seviyor. Bulunduğu her ortamda duruma uygun anlatacak bir şeyleri var. Az ya da çok harcayacağı parayı kaliteli şeylere veriyor. Mizah duygusu var. Şimdi ben böyle bir adam tarifi yapıyorum ama sanma ki tescilli GQ adamı benim dedim diye kendimi anlatıyorum, bu ideal prototip tabii ki…
- Kızlar ona hasta mıdır?
- Yalnızca kızlar değil. Erkekler de. Böyle bir adamla kim takılmak istemez ki?
- İçindeki GQ cevherini ne zaman fark ettin?
- Valla, ben hiçbir şey fark etmedim. “Böyle bir iş var, aramızda bunu yapacak tek aday sensin” deyip arkamdan ittiler. Bir de, “Arkandayız. Hepimiz bu işe el atarız. Seni bu işte yalnız bırakmayız. Zaten çok eğlenceli. Kendimiz için dergi yapıyoruz sonunda” demişlerdi. Sağ olsunlar, geçen gün ilk kez derginin prova baskısına bakıp, “Eline sağlık, çok güzel olmuş” dediler. Ama asıl pay Neyyire Özkan’ın. Bu işi önerdiğinde “Sen ne diyorsan, yaparım” deyip hiç tereddüt etmedim...
- Dalga geçenler çıkıyor mu bu yüzden?
- Daha çok kıskanıyorlar, diyelim. Biraz da benim yüzümden. Hayatımda hiç çalışmadığım kadar çok çalışıyorum. Bugüne kadar reklamverenle, müşterilerle hiç yüz yüze gelmemi gerektiren bir işim olmamıştı. Bir de üstelik, hiç bilmediğim bir alana girdim. Her dakika yeni bir şey öğreniyorum ama ben hep sanki işim bundan ibaretmiş gibi, “Fotoğraf çekimi için model seçtik, Paris’e moda haftasına gidiyorum” filan diye anlatıyorum bizim NTV ekibine, haliyle hazmetmeleri kolay olmuyor.
- Bu ülkede GQ erkeği çok var mı? Senden başka kimler var?
- Çok var tabii, olmaz mı? Bak etrafına, şahane hobileri olan, iyi giyinen, ağzından çıkanı kulağı duyan, yalnızca zengin olduğu için değil, işini iyi yaptığı için tanınan çok erkek var. Onların hepsi bizim kulübün doğal üyesi.
- Daha iyi anlayabilmemiz için somut örnekler, isimler verir misin?
- Veremem, vermem. Yüz kişilik bir muhtemel erkek kapak listemiz var. Listeyi sızdırmış olurum.
- Derginin reklamlarında niye sen oynuyorsun?
- Reklam ajansının fikri. “Dergiyi temsil edecek bir yüz bulmamız lazım. Kimse içimize sinmeyecek. İçimize sinen de belki reklamda oynamaz. Sen zaten bir ekran yüzüsün, niye ünlü birini arayalım ki?” dediler. Parayı sorduğumda da, “Dergi iyi satarsa, para da alırsın” diye eklediler espriyle!
BENİM YAPACAK İŞİM YOKTU GRUBUN DA DAHA İYİ BİR ADAYI
- Uzun yıllar siyasetle haşır neşirdin? Özel ilgi alanın mıydı? Nereden siyasete sardırdın?
- Siyaset, özel ilgi alanım hiç olmadı. Gazeteciliğe Ankara’da siyaset muhabiri olarak başladım. Bu sene, meslekte yirminci yılım doluyor. Siyasetin ıcığını cıcığını öğrendim. İşteyken, hayatım siyaset düşünüp siyaset konuşarak, insanları tartıştırarak geçti ama iş dışında tek kelime konuşmayı sevmem. Konuşmam, konuşulmasını da istemem. Siyasetle yatıp kalkanlar için kullanılan ‘politik hayvan’ diye bir tanım vardır, ben ondan değilim.
- Peki siyasetle uğraşmaktan vazgeçmenin sebebi ne? Sıkıldın mı? Yoksa artık bu ülkede siyaset yapılamaz mı?
- Sıkıldım! Ama sıkıldım diye geçmedim GQ’ya. Televizyonda iş yapmak giderek zorlaştı. Herkes canı burnunda geziyor. İktidarı, muhalefeti, azınlığı, çoğunluğu... Herkes acayip tahammülsüz. Kime değsen, seni karşı cephenin adamı sayıyor. Bir program yapıyorsun, aynı şeyi izleyen iki kişiden arka arkaya iki mail geliyor. Biri “Vay cemaatçi!” diye sövüyor, diğeri lafa, “Seni Ergenekoncu!” diye başlıyor. Sonra seçim zamanı bu durum özellikle benim yaptığım içerik ve formatla, sürdürülemez hale geldi. Herkes bizim yönetmemiz gereken o alana elini sokmaya çalışıyordu. Biraz soğutalım dedik. Tam o arada Doğuş Grubu, GQ anlaşması yaptı Conde Nast’la. Benim yapacak işim yoktu, grubun da daha iyi bir adayı...
- Dergi işine geçmenin sebebi daha az çalışmak, kendine zaman ayırmak mı?
- Tam tersine, dedim ya, hayatımda hiç bu kadar çok çalışmamıştım. İki tane günlük program yapıp, yüz kişilik haber merkezinin yöneticisi olduğum yıllar oldu. O zaman bile böyle çalışmadım. Ama o kadar memnunum ki, “Sabah olsun şu kalan işleri halledelim” dediğim zamanlar oluyor.
- Artık bundan böyle hep iyi giyinmen, bakımlı ve fit bir adam mı olman gerekiyor?
- Her zamanki kadar. Ama işin içinde olmaktan kaynaklanan ufak tefek farklar olabilir.
- Ne kadar iddialısın?
- Çoook! Çok iyi bir dergi yaptık. GQ’nun başka dillerde 19 edisyonu daha var. Bence bizimki en iyilerden biri. Conde Nast’çılar da memnun. “Acaba başka türlü mü olsaydı?” diye hiç tereddütüm yok.
- 14 yıldır, aynı yerde aynı insanlarla çalışıyorsun. Bu kadar uzun süre birlikte çalışılınca aile gibi mi oluyor insan?
- Ailemizde de bazı sevmediğimiz akrabaların bulunduğunu kabul edecek olursak, evet…
- Kadınlar seni pek bir beğeniyor. Sence neden?
- İyi kalpli olduğum için…
- Neden kadınlarla aran bu kadar iyi? İyi bir dinleyici misin, iyi bir gözlemci misin?
- Çok kötü bir gözlemciyim. Konuşmayı fazla sevmediğim için de geriye iyi bir dinleyici olmak kalıyor.
- Flört adamı mısın, evlilik adamı mısın?
- Flört adamıyım.
- Uzun ilişkiler kuruyorsun, genellikle neden bitiyor?
- Sanırım daha en başta, her ilişkinin bir ömrü olduğunu varsayıyorum. Yola böyle çıkınca da, bir yerde nefesim tıkanıyor.
- Bir kadının nesi seni baştan çıkarır?
- Özgürlüğü.
Flört adamıyım
- Bir kadında neye tahammül edemezsin?
- Vırvır, dırdır...
- Aşk acısı çeker misin, yürür gider misin?
- Hiç yürüyüp gidemem valla. Kendimi kovdurana kadar uğraşırım…
- Nasıl bir sevgilisin?
- “Dünyanın en romantik olmayan, duygusal insanısın” demişti bir kadın. Haklı galiba.
- İç dünyanı kadınlarla paylaşır mısın?
- Pek değil. Erkeklerle de pek paylaşmam.
- Kadınlarda aradığın özellikler?
- İş bitirici ve bağımsız olmalarını beğenirim. Bütün bunları yaparken zarif olmalarını isterim.
- Kadınlar seni en çok ne zaman şaşırtır?
- Kavgada sertleştiklerinde.
- Hangi konularda kadınlarla anlaşamıyorsun?
- Bir ilişkide üzerime düşenler konusunda...
- Seks ne kadar önemli senin için?
- Epey önemli.
- Rahatlıkla tek gecelik aşk yaşayabilir misin? Yoksa sevgi ilişkisi olması gerekiyor mu?
- Bunun teorik bir soru olduğunu varsayıyorum. “Çok beğendiğim bir kadınla bile sevgi ilişkisi olmadan yatamam” diyen bir erkek tanıyorsan, onu bana getir, sana hemen bir yalancı göstereyim!
- GQ’nun arka sayfalarında ‘sex tips’ köşesi olurdu, kim yazacak onları?
- Çok başarılı olacağına inandığım bir seks editörümüz var. O köşenin hem bir kadın tarafından yazılması, hem bilgilendirici, hem neşeli, hem de seksi olması gerekiyor. Galiba doğru kişiyi bulduk. Bir ara sana teklif etmeyi bile geçirdik aslında aklımızdan.
- Sevgilinle evlenmeden çocuk yaptınız. Aileler şaşırmadı mı? İtiraz etmedi mi?
- Pek şaşırmadılar. Zaten beş yıldır birlikte yaşıyorduk.
- “Evlilik teklif edeyim, benim çocuğumu taşıyor” diye düşünmedin mi?
- Hayır. Evlilik benim gözümde ancak çok zorunlu durumlarda yerine getirilecek hukuki bir angarya. Ne bileyim, evlenmeden koruyamadığın bir hak filan vardır da, o zaman belki. Yoksa hiç kendimi nikahlı biri gibi düşünmedim.
- Evlenmemenin özel bir sebebi var mı? Yoksa insanlara vermek istediğiniz bir mesaj mı var?
- Mesaj olsun diye değil. Böyle de olabiliyor diye. Çok üzerinde durmadık.
- Anne-babanın boşanmış olmasının, evlenmemende etkisi var mı?
- Belki vardır. Ben ergenlikten çıkalı epey olmuştu boşandıklarında ama boşanana kadar kendi ailende ve başka evlerde gördüklerin de etkili oluyor elbette. Belki evliliğe yaklaşımımı etkilemiş olabilir...
- Evlilik adamı mı değilsin o zaman…
- Ev adamıyım ama evet, evlilik adamı değilim.
- Baba olmak sana ne öğretti? Babalık senin için ne ifade ediyor?
- Tahammüllü olmayı öğrendim. Bir de birine bir şeyi yaptırmanın bir sürü farklı yolu olduğunu. Mesela mama yedirmenin!
- İyi bir baba olduğunu düşünüyor musun?
- Dünyanın en iyi babası olsan bile, yeteri kadar iyi olduğunu düşünemezsin herhalde.
- Kızına şu hayatta öğretmek istediğin en önemli şey ne?
- Adaletli olmak.
FAZLA USLU DÖRT GÖZ VE KİTAP KURDU BİR ÇOCUKTUM
- İzmir deyince aklına ne geliyor?
- Çocukluğum. Yaz sıcağında güneş tepedeyken Hatay’da boş sokaklar, Kemeraltı’ndaki kalabalıkta büyüklerin bacakları arasında koşuşturmalarım…
- Baban mücevher tasarımcısı ve kuyumcu, annen ev hanımı, sen neden baba mesleğine ilgi duymadın?
- Başlangıçta duydum. Ama sonra üniversite için Ankara’ya gittim ve olaylar başka türlü gelişti.
- Nasıl bir çocuktun?
- Uslu. Dört göz, kitap kurdu. Üç kardeşin en büyüğü, azgın Serdar’la küçük Özgür’ün abisi.
- Çok açık bir insan değilsin, neden kendini kapatıyorsun, gizliyorsun? Kimden, neden korunmaya çalışıyorsun?
- Sana karşı açık olduğumu düşünüyorum. Ama evet, kendini anlatmayı seven biri değilim pek. Neden bilmiyorum.
Paylaş