Geçen yılın ocak ayında onun adını bilen bir tek Allah’ın kulu yoktu. Varsa bile, meslekten bir iki kişidir. Şubat ayı bittiğinde onu tanımayan, adını bilmeyen kalmamıştı. Çünkü Hıncal Uluç’la çektirdiği fotoğraflar, tahrip gücü yüksek bomba etkisi yaratmıştı.
O zaman, herkes bu olayın tepesindeyken, ben ilgilenememiştim. Ama hep aklımın bir tarafındaydı. Gördüğünüz gibi çok hızlıyım, bu olaya eğilmem neredeyse bir yılımı aldı! Bence sosyolojik bir vaka. Türkiye’de ünlü olmanın yolları konusunda okullarda ders olarak okutulabilir. Olayın dramatik yanları da var, komik yanları da. Ama artık Ece Gürsel diye ünlü, tanınmış bir mankenin varlığı tartışılamaz. Ha, bu iş bu amaçla mı yapıldı tartışmalı, ama böyle bir sonuç doğdu. Hıncal Uluç, hayatımıza Ece Gürsel’i armağan etti. Huzurlarınızdan ayrılmadan kendisi hakkındaki görüşlerimi belirtmek istiyorum. Hıncal Uluç’un haklı olduğu taraflar var, gözler, dudaklar, göğüsler (onlarla ilgili herhangi bir yorum yapmış mıydı bilmiyorum ama) gözünü alamıyorsun. Gerçi haksız olduğu yanlar da var: Bacak boyu gibi. Bence fazla uzun. Orantısız uzun. 1.80 boy mu olur kadında? O ayaklar hangi yatağa, yorgana sığar? Hep dışarıda kalır, ömrün üstünü örtmekle geçer! Eklektik bir tarzı var, tırnaklar, ruj ve allığın rengi farklı farklı... Ama kendine göre taşıyor. Seri konuşuyor, hızlı düşünüyor, ne dediğini biliyor...
Ece Gürsel... Biz sizi ne münasebetle tanıdık?
- Hıncal münasebetiyle tanıdınız. Birlikte çektirdiğimiz fotoğraflardan sonra...
Kendinizi şanslı sayıyor musunuz? Hıncal Uluç’la tanışmıyor olsaydınız, biz sizi tanıyor olabilir miydik?
- Zannetmiyorum. 98’de başladığım mankenlik kariyerimde, ben ancak 2005’te bir isim olabildim. O da, Hıncal sayesinde. Bu da, bu ülkenin gerçeğiymiş. Oysa, kendi çapımda mücadeleler verdim: Miss Turkey’de ve Best Model’de 2. seçildim. Dünya yarışmasına gittiğimde 90 ülke arasında 4. oldum. En iyi vücutlu kız olarak ilan edildim. Bunlar küçümsenecek başarılar değil. Ne var ki, bir türlü istediğim gibi bir çıkış yapamadım. Demek ki, böyle bir şey gerekiyordu....
Nasıl bir şey?
- Birinin sevgilisi olarak anılmak...
Bu olay gerçekten kendiliğinden mi gelişti?
- Evet.Bağlı olduğum ajansın gecesi vardı. Ben de çok hastayım, ayıp olmasın diye gidip bir yarım saat kalacağım. Sıfır makyaj ve kafamda koca bir şapkayla gittim. Artık şapkam mı, boyum mu, bir şeyler Hıncal’ın dikkatini çekiyor, soruyor: ‘Bu kız kim?’ Görüşmek istediler, ‘Dergi için sizinle çekim yapalım’ dediler. Gerisi çorap söküğü gibi geldi...
Siz hiç onun kız arkadaşı oldunuz mu?
- Hayır. Hep dosttuk. Aramızda böyle bir muhabbet olmadı. Hıncal’ın öyle bir yaklaşımı da olmadı. Ama hep sevgili diye lanse edildik...
Siz ona eşlik eden kız mıydınız? Eşlikçi kız...
- Evet, aynen. Sinemaya, yemeğe, operaya, galalara, açılışlara giderken Hıncal’a eşlik ediyordum. Bundan da keyif alıyordum. Adam derya, ne kapsam kár diye bakıyordum. Millete de konuşacak şey çıkıyordu. Hıncal mesaj atıyordu: ‘Operaya gidiyoruz. Kalabalık grup’ ya da ‘Sinemaya gidiyoruz. Gelir misin?’ Ünal Bey olur, Özcan Bey, onun eşi Begüm...
Kim onlar?
- Hıncal’ın arkadaşları. Tabii benim de arkadaşlarım...
Kaç kere çıkmışsınızdır birlikte?
- Çoook.
Otuz kere mi mesela?
- Fazladır. Bir yıl boyunca galası, sineması, açılışı, yemeği, osu, busu. Ama sadece o değil, ben de mesaj atıyordum: ‘Hadi çok güzel bir şey var, gel gidelim.’ Bu aralar iş tempom yoğun olduğu için kopukluk yaşadık. Yoksa, hálá dostuz...
Yıllardır mankenim ancak Hıncal’dan sonra para kazanmaya başladım
Geçen sene bu zamanlar Ece Gürsel’in esamesi okunmuyordu...
- Doğrudur...
Ünlü olmak için çırpınan biri miydiniz?
- Ünlü olmak için değil, iş yapabilmek için...
Öyle ya da böyle isminizin bilinmesini istiyordunuz...
- Tabii. Her manken, isminin Deniz Akkaya gibi bilinmesini ister. Ya da Şenay Akay, Çağla Şikel gibi. Ama insanlar değil, firmalar önemli benim için. Para kazanmak istiyordum. Sorumlu olduğum bir ailem var...
Anlamadım.
- Annem ve ablam var. 15 yaşından beri onların sorumluluğu bende. Annemle babam ayrı benim. Annem ev hanımı. Ablam ise mimar. Ama yeni mezun, yeni mezunların durumu bellidir. Annem, hemşire emeklisi, üç aydan üç aya para alıyor. O para kime, neye yeter? Üçümüz beraber oturuyoruz...
Nerede?
- Daha önce Erenköy’de oturuyorduk. Şimdi Ulus’ta oturuyoruz. Tabii ben, belimi doğrultunca, Ulus’a doğru bir kayış oldu. Derler ya maddi güç kazanınca, işte öyle oldu. Sonuç olarak ben insanların değil, firmaların beni tanımasını istiyordum. Türkiye güzeli seçiliyorsun, Best model seçiliyorsun, yok yine bir şey olmuyor. Allah’tan bu sefer oldu...
Hıncal Uluç bir şekilde size yardımcı oldu...
- Tabii kameraların bana dönmesini sağladı.
Ayıptır sorması bunu nasıl sağladı?
- ‘Bu kız benim sevgilim’ havası vererek...
Sizce sizin iyiliğiniz için mi böyle davrandı?
- Bence evet. Ama ben ondan herhangi bir şey talep etmedim. O yaptı. Ona soruyorlardı: ‘Sevgiliniz mi?’ Ne ‘Evet’ diyordu ne ‘Hayır.’ Bana soruyorlardı, ‘Babam gibi gördüğüm bir büyüğüm’ diyordum. Ama sonra gülüyorduk...
‘Sweetheart’ ne demek?
- Tatlım gibi bir şey. O koydu bu ismi bana.
Neden size ‘sweetheart’ dediğini anlayabilmiş miydiniz?
- Türkiye’nin beğendiği değil de, örnek aldığı kız anlamında. Amerika’da böyle bir kavram mı varmış ne...
Milletin ilgisini çeken sizce o muydu, yoksa siz mi?
- Bence 22 yaşındaki bir kızla, 60 küsur yaşındaki bir adamın yan yana durma hali insanların ilgisini çekti. Bir de tabii o fotoğraflar: ‘Bunlar sevgili olabilir mi?’ ‘Aşkın yaşı var mıdır, yok mudur?’ türünden pek çok soruyla karşılaştım...
Siz o fotoğrafları nasıl buldunuz?
- Yani, ne bileyim. Yorumsuz. Ben güzel çıkmışım. Bir şey söylememeliyim...
O fotoğrafları bir başkasıyla çektirmeyi tercih eder miydiniz? Brad Pitt’le mesela...
- Brad Pitt’i istemem. Ben sarışın sevmem. Ama Antonio Banderas’a hayır demem.
HEMEN ANNEMİ ARADIM
O fotoğrafları bayağı bulanlara verecek cevabınız nedir?
- Herkesin yorumu kendine. Ben sevimli ve şirin buldum.
Yayınlamadan gördünüz mü?
- Hayır, dergide gördüm. Zaten ben kapak olacağım zannediyordum. ‘Arada iki üç tane beraber resminiz olacak, gerisi senin fotoğrafların olacak’ dendi. Çok kar tipi vardı o gün. Yine de çekime gittim. ‘Kırmızı giyeceksin’ dediler, giydim. ‘Hadi başlayalım.’ ‘Bekliyoruz’ diyorlar. ‘Neyi bekliyoruz?’ Meğer Hıncal’ı bekliyormuşuz. Hıncal geldi, smokin ve elinde bir kırmızı gülle, şaşırdım, ‘A ne şıksın!’ dedim. Sonra baktım, bir dergiden koparılmış sayfalar gösteriyorlar. Birlikte öyle fotoğraflar vermemizi istiyorlar. Hemen annemi aradım, ‘Hıncal’la birlikte böyle böyle resimlerimizi çekmek istiyorlar, n’apim?’ dedim.
Niye annenizi arıyorsunuz?
- Ben her şeyi anneme sorarım.
Niye her şeyi annenize soruyorsunuz?
- Onun 6. hissine çok güvenirim. Bugüne kadar hiç yanılmadı. O arada beni ikna etmeye çalışıyorlar: ‘Bak, bir iki tane çekelim. Sonuç hoşuna gidecek, pişman olamayacaksın. Merak etme, kapak yine sensin...’
Sizi basbayağı ketenpereye getirmişler...
- Evet önce canımı sıkan şeyler yaşadım, ama sonra her şey tatlıya bağlandı.
Hıncal Uluç’un reaksiyonu neydi?
- O sürekli, ‘Sen rahat ol’ dedi. ‘Fiziğinle, duruşunla, eğitiminle zaten bir adım öndesin, senin yaptığım hiçbir şey kimseye batmaz. Her şey senin lehine olacak.’ Öyle de oldu.
Peki anneniz fotoğrafları görünce ne dedi?
- Önce çok gerildi. Ama sonra...
Bu olup bitenler, sizce size ‘kıyak’ mı?
- Bence öyle.
Size reyting kazandırmak mı?
- Evet ama sadece bana değil. Hıncal da kabul ediyor, ‘Benim Ece’ye faydam olduğu kadar, onun da bana faydası dokundu’ diyor.
Sizce, bunu kibarlığından mı söylüyor?
- Yooo. Niye kibarlığından olsun? Gerçeği söylüyor. ‘Sayende daha çok okunuyorum. Daha çok izleniyorum’ diyor. Tek başına gitmesiyle benimle birlikte gitmesi arasındaki farkı o da biliyor. Bütün kameralar bize dönüyor.
O zaman siz, karşılıklı birbirinizi kullandınız... Öyle mi?
- İkimizin de böyle bir amacı yoktu. Her şey kendiliğinden oldu. Ben, kendi halinde, gece hayatı bile olmayan, işten eve, evden işe giden biriydim. Uzun yıllar süren bir ilişki yaşadım, ondan dolayı da çok kabuğumdaydım. Sonra bunlar oldu. Ve hayatım değişti.
O günden sonra fiyatınız arttı mı? Şimdi daha fazla mı iş teklif alıyorsunuz...
- Evet. Ben isim oldum. Ama hep öyle değil midir: Skandallar ve sansasyonlar hop diye fiyatı ve işleri artırır.
Bu aralar en medyatik mankenlerden biri siz misiniz?
- Yok, o kadar değil. Tuğba Özay filan var.
Tuğba Özay’ın da mafya babasıyla anıldıktan sonra mı reytingi arttı?
- Öyle. Sonuç olarak ben işimi yapmak istiyorum. İlla skandal filan olsun değil derdim. Yeter ki düzgün bir şekilde işimi yapayım ve paramı kazanayım..
Bu işler, ilişkilerle mi yürüyor? Bir tanıdık ya da medyada bir aracı yoksa, fazla açılıp saçılmıyorsan, bir skandala adın karışmıyorsa, magazin basınına malzeme vermiyorsan... Hiç şansın yok mu?
- Yok. Para kazanmak açısından yok. Yine tercih ediliyorsun ama cüzi rakamlar alıyorsun. Ben yıllardır hep aynı tempoda iş yapan bir mankenim, bir sürü katalog çektim, bir sürü dergiye kapak oldum, bir sürü defileye çıktım. 15-16 yaşında Cengiz Abazoğlu’na, Cemil İpekçi’ye çıkıyordum. Eeeee? Hıncal’dan sonra para kazanmaya başladım...
Sadece zeki ve güzel bir mankenin kendini gösterme şansı var mı?
- Açıkçası yok. Böyle bir ihtimal olsaydı, ben gösterirdim....
Peki manken adaylarının ne yapması gerekiyor?
- İnanın ben de bilmiyorum. Öyle bir ortam ki, illa birilerinin eli, birilerinin değneğinin değmesi gerekiyor. İlişki yaşa ya da yaşama. Yani tek başına mümkün değil. Türkan Şoray’dan Hülya Avşar’a, Fatma Girik’ten Hülya Koçyiğit’e kadar bütün şöhretlere bakın. Mutlaka bir erkeğin desteği olmuş. Benimki de Hıncal Uluç...
PİYASADA BAŞKA YOL YOK GİBİ
Sizce manken ve model olmak isteyen genç kızlara siz iyi bir rol model misiniz?
- Buna ‘Evet’ diyemem. Tutup da, ‘Benim gibi yapın, kendinize yaşça büyük bir gazeteci bulun, gezin, tozun, birlikte poz verin onun sevgilisi olarak anılın’ diyemem. Biraz umutsuz bir durum. Tek yol bu diye düşünecekler. Sanki birine, bir adama ihtiyaç varmış gibi, sanki tek başına yapılamazmış gibi. Ama biliyor musunuz öyle. Bu piyasadaki herkes de bunun bilincinde. O yüzden yeni yetişen kızlar ya playboylara ya da futbolculara sataşıyorlar. Göz önündeki birilerine kapağı atmaya çalışıyorlar. Ben isterdim ki, benim eğitimimi, yabancı dilimi, koşturmamı örnek alsınlar. Ama onlar karın doyurmuyor. Bu piyasada da başka yol yok gibi duruyor...
Mankenlerin çok akıllı olmadığı konusunda ne düşünüyorsunuz?
- Aptalı oynuyorlar. Aksine çok zekiler. Ben görüyorum, resmen nutkum tutuluyor. Manken eşittir güzel, ama boş ve aptal diye bir anlayış var ya, tamamen palavra. Bunlar insanı suya götürür, susuz getirirler...
Sizi ilgilendiriyor mu insanların sizin hakkında ne düşündüğü...
- Hayır. İsteyen hakkımda istediğini düşünebilir. Ben sadece kendimle, ailemle ve sevdiklerimle ilgiliyim. Zaten ben ne yaparsam yapayım, onlar istediklerini düşünecekler.
Mankenler kolay kadındır konusunda ne düşünüyorsunuz?
- Ben zor bir kadınım. Fazlasıyla zor. Gerisi beni ilgilendirmiyor.
Filmi başa sarma imkanınız olsa yine aynı şeyleri yapar mıydınız?