- Denizlerdeki kum, çarpı çöllerdeki kum kadar... - Ooooo, çok seviyormuşsun, gel bir öpeyim seni...
*
- Sen beni ne kadar seviyorsun anne? - Gökyüzündeki anne yıldızlar, yavru yıldızlar, kayan yıldızlar, sönen yıldızlar, parlayan yıldızlar... Hepsinin çarpımı kadar... - Ama ben güneş kadar anne! Ve onun peşine bütün gezegenleri ekle... Bir de galaksiyi.... - Offfff yine çok oldu. Beni geçtin! Ben seni sonsuzluk kadar seviyorum... - Ben seni yeryüzündeki ağaçların bütün yaprakları kadar seviyorum, yere düşenler, çürüyenler ve şimdiye kadar çürümüş olanlar dahil... - Yaşasııııııın...
*
Akşamları kızımı ben uyutuyorum. Yıllardır. Bir aksilik olur da uyutamazsam, sinir küpü oluyorum. Çünkü bana göre uyku öncesi, kutsal bir zaman. 8 kitapla tırmanıyor yatağın üzerine ama olsun. Okuyoruz, konuşuyoruz, yatakta çok eğleniyoruz. Bugünkü en iyi şey neydi, en kötü şey hangisiydi... En favori oyunumuz ise, “Ben seni ne kadar seviyorum biliyor musun?” Bayılıyorum, her gün yeni bir ölçüyle geliyor. Su damlaları... Havada uçuşan tozlar... Kedilerin tüyleri... Yaşayan herkesin saç teli... Kurşunkalem uçları... Hepsini sonsuzla çarp anne... Bunlar 5.5 yaşındaki kızımın bana olan sevgisini tarif etmek için kullandığı kavramlar...
*
“Müthiş bulmuşsun bunu, ne kadar yaratıcısın!” dediğimde de, mutluluktan uçuyor... Ve sonra koca yatakta, sanki başka yer kalmamış gibi, birbirimize sarılıp uyuyoruz. Bazen ben de onunla birlikte uyuyakalıyorum, bir bakıyorum “baba” da Alya’nın yatağına gelmiş. Kocaman bir prenses yatağı var, üçümüz de sığıyoruz. Hayatımın en mutlu, en anlamlı anları...
*
Dün yine... - Seni ne kadar seviyorum biliyor musun anne? dedi. - Ne kadar? dedim. - Allah kadar! dedi. Seni Allah kadar seviyorum... In ın ın ınnnıııııınnnnnnnn. Dondum kaldım. Ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi bilemedim. - Tövbe de! gibi bir şey çıktı ağzımdan. Daha önce benden hiç böyle bir şey duymadığı için, tuhaf tuhaf baktı suratıma. O bu kadar çok seviyordu da, ben niye itiraz ediyordum... Anlamadı...
*
Her akşam birlikte dua ediyoruz. Allah’ın bize verdiği nimetler için şükrediyoruz. “Allah’ım sen herkesi koru, esirge, yardıma muhtaç olanların yanında ol” diyoruz. Allah’a sevgilerimizi, öpücüklerimizi yolluyoruz. O, Allah’ın her yerde olduğunun, her şeyi gördüğünün, bildiğinin farkında. Hepimizi O’nun yarattığının da. Allah’ın gücünün ucu bucağı yok. Allah büyük, çooooook büyük. 5.5 yaşının aklıyla da kızım, bana olan sevgisinin büyüklüğü göstermek için, kendisi için en büyük ölçüyü kullanıyor. Ama karşılığında ben, “Öyle yapmamalısın!” diyorum. Haliyle, “Nerede hata yaptım?” diye düşünüyor. “Hata yapmadın ama Allah en yüce varlık, insanlarla kıyaslayamazsın, kimseyi onun kadar sevemezsin. Beni bile...” deyince de makineli tüfek gibi bir sürü soru daha sıralıyor.
*
Bazı geceler -özellikle o gün çok çizgi film seyretmişse- uyumadan, “Allah’ım n’olur kötü rüya görmemeyim!” diye dua ediyor. Ama her zaman duası tutmuyor. Bazen sabaha karşı ağlayarak uyanıyor, “Anne, kötü bir rüya gördüm, gel” diye... “Buradayım, bir şey yok” deyip onu sakinleştirince, “Ama ben dua ettim, neden kötü rüya görmeme izin verdi Allah?” diyor. Ya da Afrika fotoğraflarına bakıp “Neden o çocukların yiyeceği yok? Neden onlar hasta? Neden Allah onlara yardım etmiyor?” diyor. Benim de cevabını veremeyeceğim sorular soruyor. Aslına bakarsanız, başkalarının da benim çocuğumun bu sorularına cevap vermesini istemiyorum. Ben ona iyiyi, kötüyü anlatmaya çalışıyorum. Ve adına Allah, Tanrı, God ne dersek diyelim, bizi yaratan yüce bir varlık olduğuna inanması, şükretmesi gerektiğini bilmesi, inançlı, vicdanlı, sevgi dolu ve iyi kalpli bir insan olması benim için yeterli...
*
Dubai’de yaşarken, din soruyorlar... Bir sürü yerde, okulda, doktorda, hastanede... Ben kızımın din hanesini boş bıraktım, “Müslüman” diye işaretlemedim. Çünkü kimsenin ona din konusunda ahkâm kesmesini istemedim. Aklı erdiğinde, inanç konusunda, kendi kararlarını kendisi verecektir.