Sahtekârlık konusunda erkekler kadınlardan daha başarılı

Ertuğrul Özkök, son kitabı KIRK7’yi kadınlığının farkında olan kadınlar için yazmış. İyi de yapmış.

Haberin Devamı

Öyle olduğunu düşünen kadınlar, bir zahmet alıp okusunlar, sevecekler. Kendilerinden çok şey bulacaklar. Söz verdiğim gibi cumartesi başlayan röportaj bugün de devam ediyor...

Kitabınızda, Mehmet Ergüven’in, “Aldığımız zevklerden bıkarız, verdiklerimizden asla” sözü çok sık tekrarlanıyor. Neden bu lafı bu kadar seviyorsunuz?
- Bunu, sana verdiği röportajda okudum. Müthiş biri, ona çok saygı duyuyorum. Tespitlerine bayılıyorum. Gerçekten de, aldığımız zevklerden bıkarız, verdiklerimizden asla. 40 yaş kadınının da en iyi bildiği şey, zevk vermektir.
Kadınlar iç çamaşırlarını, sizce erkekler için mi giyiyor, kendileri için mi?
- Şöyle bir tezim var: 2000’li yılların başına kadar, iç giyimi erkekler için giyiyorlardı. Fakat artık kendileri için istiyorlar. Ama tabii ki bütün kadınlar için konuşmuyorum, zaten bu kitabı da kadınlığının farkında olan kadınlar için yazdım. İç giyimde devrim var. İç giyim dediğin şey, artık bir jartiyer ve slipten ibaret değil.

Haberin Devamı

Sahtekârlık konusunda erkekler kadınlardan daha başarılı

MUHAFAZAKÂR KADININ İSYANI

Ertuğrul Özkök son kitabı KIRK7'yi yazdı - FOTOGALERİ

Her erkek, bir kadının iç giyiminin ayrıntılarıyla bu kadar ilgilenir mi? Siz, tarihçelerini falan biliyorsunuz. Bunları yazınca, aslında erkekler de eğitilmiyor mu? Bu kitapla, erkekleri eğitmek gibi bir misyonunuz mu var?
- Hayır, ben sadece gördüğüm, hissettiğim, bildiğim ve okuduğum şeyleri derliyor ve anlatıyorum.
Başbakan, CNN Ankara Temsilcisi’ne, “Sana üç çocuk yapmanı tembihlemedim mi?” diyor, o da “Biraz geç değil mi efendim, ben 39 yaşındayım” diyor. Başbakan da ona “Biraz daha vaktin var” diyor. Siz ise, güzel iç çamaşırları giyip, kocasıyla zevkin doruklarına çıkmasını önerirdiniz... Öyle mi?
- Bu konuda Başbakan’la aynı fikirde olmadığımızı herkes biliyor...
Biz burada, “iki farklı dünya”nın erkekleriyle mi karşı karşıyayız?
- Muhafazakâr erkeğin iç dünyasını bilmiyorum. Ama erkeklerin sahtekârlık konusunda kadınlardan daha becerikli olduklarını biliyorum. Muhafazakâr erkekler, bir yere gidildiği zaman içki içmiyorlar ama kadından bahsetmek konusunda çok cömertler. Seviyorlar kadınları. Kadını seven insanlar, elbette kadının her şeyiyle ilgilenirler. Son zamanlarda Sibel Erarslan gibi muhafazakâr kadınların yazdıklarını yakından takip ediyorum. Bir sosyolog olarak şunu rahatlıkla görüyorum, “What is the next big thing?” (Bir sonraki büyük şey nedir?) sorusunun cevabı, bence muhafazakâr kadındaki isyan olacak. Muhafazakâr kadınlar şimdiden erkeklere, “Başörtüsü, namusun timsali değildir!” diyorlar. Bu laf çok önemli.

Haberin Devamı

TEMBELLİK EN BÜYÜK UYARICI

Önümüz yaz, daha mı çok sevişmeye başlayacağız? Seksin mevsimleri var mıymış gerçekten?
- Bunu da bir psikoloji dergisinde okumuştum, araştırmayı kitaba aldım. Benim dolaşım sistemimde bir sorun vardı, ellerim ve ayaklarım hep soğuktu. Tansu’yla yatağa girdiğimizde de Tansu titrerdi. O yüzden kompleksliydim, kış aylarını sevmezdim. Sonra doktora gittim, “Dolaşım sisteminden kaynaklanıyor, geçer” dedi, gerçekten de geçti. Ama yine de yaz, bana hep daha uygun görünür. Yazın başka havası vardır...
Bir erkeğin ya da kadının sahip olduğu en doğal “uyarıcı” nedir?
- Tembellik. Aylaklık. Çünkü sevişmeye zaman ayırmak gerekiyor.
Kitabın bir yerinde, “Sevişmek mi istiyorsun, kopacaksın arkadaş! Mecburen kopacaksın, zaman ayıracaksın sevgiline” diyorsunuz. Arzuyu öldürenin ise stres olduğunu söylüyorsunuz. Bu mantığa göre, CEO’lar, genel müdürler, siyasetçiler filan gerginlikten sevişemiyor mu?
- Siyasetçileri, patronları çıkaralım listeden, başımız belaya girmesin! Şakayı bir kenara bırakırsak, bunu ben değil doktorlar söylüyor. “Stres”, her şeyi tetikleyen bir unsur. Stresli bir halde, bir kadının koynuna girmek teorik olarak, “İntikamımı senden çıkaracağım!” demek. Olmaz yani. Evet, stressiz olmak gerekiyor. Sevişmek, insanın hayatında Allah’ın verdiği en güzel şeylerden biri. Ona zaman ayırmak gerekiyor.

Haberin Devamı

FARKLI OLMAYI GÖZE ALACAKSIN

“Yazdıklarım için ‘Teneşir paklasın’ diyene de, insani bir temennide bulunuyorum: Darısı senin başına!” Böyle şeyler yazıyorsunuz. Bu
nedir? Meydan okuma mı, kışkırtma mı?
- Yazı yazmak kışkırtmaktır, meydan okumaktır. Yazı yazmak, herkesin normal dediği şeyin dışına çıkmaktır. Zaten bunları yapmazsak niye yazalım ki? Farklı olmayı göze almazsak, hiçbir şey yapamayız. Fark yaratmayı öğrenmeliyiz. Sen niye Ayşe Arman oldun? Sadece güzel olduğun için mi? Hayır. Cüretkârdın, meydan okudun. 20 yıl sonunda o gün için “anormal” denilen her şey, bugün insanların normali haline geldi. Sana “Özel hayatını anlatıyor” diyorlardı, söyle, bugün Twitter’da anlatmayan mı kaldı?
Samimi ve sansürsüz bir biçimde anılarınızı yazabilir misiniz?
- Yazmayacağım, çünkü karıma söz verdim. Bir arkadaşımız yazdı ve istemeden ne kadar büyük haksızlık yapıldığını gördük. Her türlü hatıra, sizin gördüğünüz şey. Halbuki “karşı taraf” farklı bir şekilde yaşıyor. Bunun objektif tarafı da yok. Dolayısıyla hatıra yazmak, gerçekten cesur bir şekilde yapıldığı zaman güzel. Bunu başaranlar var. Mesela Rolling Stones’un Keith Richards’ı, anılarını kendini de yerden yere vurarak yazmış. Eric Clapton yazdı mesela. George Harrison’ın karısını ayartmak için ne aşağılıklar yaptığını açık açık anlattı. Bunu kendini yücelterek de yapabilirdi ama hayır, “Yaptıklarım aşağılıktı!” diye yazdı.

Haberin Devamı

KİM ‘DEDE’YLE YATMAK İSTER

Dede olmak sizi neden zorladı?
- İddialı bir adamsan, “dede” olmak zor. Hangi kadın bir “dede” ile yatmak ister?
Kadınlar, yayın yönetmeniyken sizinle daha mı çok ilgileniyorlardı?
- Solcu bir gençken, Hürriyet gazetesiyle ilgili iki düşüncem vardı. Hürriyet, “devlet” demekti benim için. “Bu adamların her yerde muhabiri vardır” derdim. Bir de, “Bu gazetenin yayın yönetmeni Türkiye’de istediği kadını elde eder” diye düşünürdüm. Beni asıl ilgilendiren de, bu ikinci kısmıydı. Hürriyet’e geldikten sonra, bir düş kırıklığı yaşadım. Birincisi, Hürriyet’in her yerde muhabiri falan yokmuş. İkincisi de, kadınlar bir adamı sadece Hürriyet’in yayın yönetmeni diye beğenmezlermiş. Yani? Bugüne kadar ne elde ettiysem, Hürriyet’in yayın yönetmenliğiyle değil, bileğimin hakkıyla elde ettim. Bu arada merak ediyorsan, yayın yönetmenliğinden ayrıldıktan sonra, kadınların ilgisi arttı. Çünkü ben daha rahat bir insan oldum. Daha rahat konuşur oldum.
Kadınlar hâlâ sizi korkutuyor mu?
- Hep. Hayatım boyunca yaşadığım en büyük korku sevdiğim kadını kaybetme korkusu. O korkuyu hâlâ taşıyorum.
Siz, kendi ahlakınızı kendiniz belirleyeceğiniz bir ütopya mı istiyorsunuz?
- Evet ve orada yaşıyorum zaten. Çocukluğumdan beri kendime kurduğum adada.

Haberin Devamı

KİMSEYE YARANAMIYORUM

Üniversitede, devrimci arkadaşlarınız sizi fazla “pop” bulduğu için dışlıyor, derin popçu arkadaşlarınız sizi fazla siyasi ve Marksist bulduğu için. İki cemaatte de kimseye yaranamıyorsunuz. Bu, bir alın yazısı gibi bir şey mi?
- Evet. Hâlâ kimseye yaranamıyorum. Alıştım ama...
Kitabı okurken bir kere daha fark ettim. Gerçekten kendinizi korumuyorsunuz...
- Kendince utanılacak bir iş yapmıyorsan, neden kendini saklayıp koruyacaksın ki. “Kötülük yapmadım” demiyorum ama kimseye bilerek kötülük yapmadım. 20 yıl Türkiye’nin en büyük gazetesini yönetip, orayı burayı kırmamak mümkün değil. Ama iş hayatımda da, özel hayatımda da karşımdaki insanlara kötülük yapmadım, ezmeye çalışmadım. Ben yazılarımda kendimi anlatıyorum. İnsanlara tuhaf geliyor. Neden, anlayamıyorum. Geçenlerde bir televizyon programında, “Kendime hak gördüğüm her şeyi, karıma da hak görürüm!” dedim, ortalık ayağa kalktı. İyi de nasıl demem böyle bir şeyi? Demek ki Türkiye’de, kimileri kendine hak gördüğü şeyleri karılarına görmüyor. Hangisi normal sence? Benimki mi, onlarınki mi? Benim normalim bu. Artık öyle bir hale geldik ki, normalleri söylemek de sanki cesaretmiş gibi algılanıyor. Bir başka mesele de. gazetecilikte cesaret hükümete kafa tutmaktan ibaretmiş gibi algılanıyor.
Öyle değil mi peki?
- Benim gözümde değil. Adnan Kahveci’yi sevgilisiyle yakaladı bizim gazete. Bastık. Çıktı mertçe, “Evet, sevgilim!” dedi. Budur cesaret. Aynı zamanda, muhafazakâr bir partinin vekiliydi, karısıyla ilgili dedikodu çıkardılar, “Size ne ulan benim karımdan!” dedi. Budur cesaret. Mertlik, erkeklik de budur...


 

Yazarın Tüm Yazıları