Paylaş
Biriktiriyorum.
Neleri mi?
Küçük defterleri, kalemleri, fotoğrafları, güzel zarfları, ajandaları, aman Allahım ev ajanda dolu, bir de kablo, neye ait olduğunu bilmediğim kablo ve şarj aleti...
Atamıyorum.
Ortalıkta durmasınlar diye kutulara koyuyorum, bu sefer ev, ‘kutu cumhuriyeti’ oluyor.
Röportaj sorularımın yer aldığı defterleri, eski ses kayıt cihazlarını, minik kasetleri, CD’leri de atamıyorum ben. Niye bilmiyorum.
Mektuplar, notlar, bir de günlükler...
Bunlar sadece çalışma odamdaki fazlalıklar. Siz bir de evin geri kalanını düşünün.
Ara ara temizlik yapıyorum ama yine doluyor. Ben mesajlarımı, mail’lerimi de atamıyorum. Birikiyor, birikiyor...
Aynı şekilde gardırobum.
“Zayıflarsam giyerim” ya da “Ama anısı var, atamam” dediğim bir sürü şeyle dolu.
Sonunda o kalabalıkta hiçbir şey bulamıyorum ve hep aynı şeyleri giyiyorum.
Hayalim, yazı yetiştirmemin gerekmediği günlerden birinde bu atma, daha doğrusu hayatımı, evimi sadeleştirme faaliyetini gerçekleştirebilmek.
Çünkü kalabalığım.
O yüzden, “Kalabalıkta kendimizi bile bulamayız!” lafını görünce ‘zınk’ diye durdum.
D&R’da aval aval dolanıyordum.
Karşıma çıktı.
Bana meydan okudu.
Beyaz, sade bir kitap.
Adı da SADE zaten.
“Evimizi, çantamızı, programımızı, günümüzü, gardırobumuzu, cüzdanımızı yani kısacası hayatımızı ne kadar çok doldurursak, o kadar tatmin ve dolayısıyla mutlu olacağımızı zannederiz. Bu kalabalığı yaratırken yaptığımız şey, kendimizi yok etmektir aslında. Çünkü kendini sadece boşlukta yaratabilir insan. Azalınca çoğalır, sadeleştikçe özgürleşir, hatta daha çok görünür olur.”
Böyle yazıyordu.
Bir de girişinde Antoine de Saint Exupery’den bir alıntı vardı: “Mükemmelliğe eklenecek bir şey kalmadığında değil, çıkarılacak bir şey kalmadığında ulaşılır!”
Bayıldım ve kitabı aldım tabii.
Yazarı Begüm Başoğlu ve Ege Erim.
Onlar, hayatlarındaki fazlalıkları attıkça mutlu olduklarını keşfeden ve sade yaşayan iki kadın.
Valla, dün geceden beri kitabı hatmettim.
Sekiz ana kategoride sadeleşmemiz gerektiğini öneriyorlar: Gardırop, ev, yemek, egzersiz, ilişkiler, para, iş hayatı ve teknoloji...
Faydalı, hap bilgiler ve formüller var nasıl yapacağımıza dair.
Yemin ederim şu yazı bitsin, bodoslama önce gardırobuma dalacağım, giymediğim giysiyi artık tutmayacağım, kullanmadığım eşyayı saklamayacağım.
Gazeteci olmanın faydaları tabii, gittim Begüm ve Ege’yle tanıştım, bakın neler öğrendim.
HAMİŞ: ‘Sade’, sadeleşmek isteyenler için iyi bir yılbaşı hediyesi olabilir, aklınızda olsun...
EGE KİM?
Sade yaşıyor, kurskolik
80 doğumlu. Oldum olası hikâyelere meraklı. Sebebi annesi. Bakın nasıl anlatıyor: “Ben küçükken, o yılların hit dizisi Dallas’tı. Annem, JR’ı, Sue Ellen’ı, Pamela’yı feda ederek, her gece bana masal okurdu! E ben de hikâye ve kurgu meraklısı biri olup çıktım!”
Çocuklar için yazdığı bir hikâye kitabı da var: ‘Kayıp Şeyler Ülkesinde.’ İzmir Saint Joseph’te okuyor, sonra da Bilgi’de Karşılaştırmalı Edebiyat. Yetmiyor. Sorbonne Nouvelle’de master, derken doktora...
Çeşitli dergilerde editörlük yapıyor, sonra reklam ajansında çalışmaya başlıyor. Hep, iş hayatıyla derdi olmuş. Rutin ve sıkıcı geliyor. Sadece ‘çalışıyor’ olmayı kabul edemediği için onlarca farklı kursa gidiyor. Çocuklar için yazmaktan cazz vokalistliğine, yaratıcı dramadan yemek kurslarına kadar ilgisini çeken ne varsa hepsini tek tek deniyor. Kaybetmek, tüketmek, harcamak kafayı taktığı şeyler.
Bundan birkaç sene evvel, çalıştığı reklam ajansından istifa ediyor. 2014’ten bu yana tamamen freelance çalışıyor.
Biraz da eksantrik, mesela üç ayda bir kendine kapsül gardırop hazırlıyor ve üç ay boyunca sadece seçtiği 33 parça giysiyi kullanıyor. Her sabah yogaya gidiyor. Bir taraftan İsveççe öğreniyor, diğer taraftan maratonda koşmaya hazırlanıyor.
Anlayacağınız sade yaşıyor. Bu arada, Begüm’le ‘Sade’yi yazıyor.
BEGÜM KİM?
Sevmediği hiçbir şeyi yapmamaya çalışan bir kadın
80 doğumlu.
O da bir edebiyat tutkunu.
İstanbul Üniversitesi İtalyan Dili ve Edebiyatı’nı bitiriyor, oradan moda tarihi eğitimi için Milano IED’e gidiyor. Vitali Hakko Kreatif Endüstriler Kütüphanesi’nin küratörü. Aynı zamanda moda tarihi dersleri veriyor, akademik moda yayınları çeviriyor, online bir derginin editörlüğünü yapıyor, gönüllü olarak Khan Academy Türkçe için sanat tarihi videoları seslendiriyor.
Ve sade yaşıyor!
O da tıpkı Ege gibi, sevmediği hiçbir şeyi yapmamaya çalışıyor.
Öğrenmeyi, öğretmeyi, sakinliği, dinginliği, gerçek ilişkileri, istediği şeylere istediği kadar zaman ayırabilmeyi, bir yerdeyse her şeyiyle orada olabilmeyi seviyor.
Hayat felsefeleri uyuştuğu için bu kitabı Ege’yle birlikte yazdılar.
FAYDALI BİLGİLER
Gardırobunuzda asla var olmaması gerekenler
-Etiketiyle durmakta olan kıyafetler
-Zayıfladığımda giyerim diyerek tuttuklarınız
-Ara sıra giymeye niyetlenip başka bir gün giymek üzere gardıroba geri yerleştirdikleriniz
-Giyince kendinizi iyi hissetmedikleriniz
-Son 1 yılda hiç giymedikleriniz
-Hatıra kategorisine girenler
-Sevmediğiniz halde hediye geldiği için tuttuklarınız
-Olmayı dilediğiniz ama aslında olamadığınız kişinin stilindeki parçalar
-Eskimiş, kötü durumda (lekeli, delik, kalıbı bozulmuş) ve tadilat gerektiren parçalar
Acımayın, ayıklayın! Büyük bir karton kutuya ya da geniş torbalara koyun, uzun süre giymeyeceğiniz bir yere kaldırın. İhtiyacı olanlara verin veya seçtiğiniz parçaları hoşuna gideceğini düşündüğünüz arkadaşlarınıza hediye edin.
Basit kurallar
-Gardırobunuzdan sevmediğiniz her şeyi atın.
-Tarzınızı belirleyin.
-Birbiriyle birden fazla şekilde kombinleyeceğiniz parçalardan oluşan bir gardırop yaratın.
-Doğru seçilmiş 10 temel parçayla çok rahat edeceğinizi unutmayın.
-En büyük yatırımı giysilere değil, kendinize yapın. Stil, görünüşünüzden daha çok, kim olduğunuzla ilgilidir.
Paylaş