Yoğun bir iş hayatı, al bunu sat şunu, alınan aşırı sorumluluk isteyen görevler, hızlı bir hayat, elde edilen zaferler, kavgalar, kıyametler...
Seneler birbirini kovalıyor, Selma A. hep koşuyor, hiç durmuyor, kendine yıldızlı pekiyili bir kariyer inşa ediyor etmesine, fakat bir gün şunu fark ediyor: “İyi ama ben kendim için ne yaptım?” Para kazanmış olmanın dışında koskoca bir hiç. Aldığı onca kilo da cabası... Birden kendisi için yaşayacağı bir hayat arayışına giriyor ve hayatının geri kalanını nerede geçireceğini düşünmeye, araştırmaya başlıyor. Hımbıl bir emeklilik değil sözünü ettiği, kendisine benzeyen insanlarla, şehrin kaosundan uzakta, keyifli, mutlu, sade bir hayat sürmek, aynı zamanda üretmek... Benden yardım istedi. Mektubunu yayınladım. Bir sürü insan cevap verdi, onların yazdıkları da aşağıda. Bakın insanlar kendi sade hayatlarını nasıl anlatıyorlar... HAMİŞ: Bu arada, bu konuya dalmışken www.istanbuldankaçmakistiyorum.com diye web sitesiyle karşılaştım, haber vereyim, ilginç.
HUZURUN ADI BOZBURUN
Çok güzel işimizi, Ulus’taki evimizi, yoğun sosyal hayatımızı, çok sevgili akraba ve arkadaşlarımızı bırakarak, 1997’de Marmaris’in Bozburun beldesine yerleştik. Size yazan Selma Hanım’ın hayal ettiği bir yaşantımız var. Burada bütün evler, aşağı yukarı deniz manzaralıdır. Bizim evimizin yolu bile yok. Anayol bittikten sonra bir patikayla ulaşıyoruz. Kış yaşamıyoruz, şu an bahardayız mesela. Papatyalar, anemonlar, yemyeşil çimenler, yeni doğmuş keçi yavruları, taze balık, ahtapot, kalamar ile çok mutluyuz. Ben hâlâ yüzüyorum çünkü deniz soğumadı. Son günlerde arkadaşlarımızla turunç reçeli, likör, ev yapımı ekmek ve peynir olayına girdik. Hayatımız boyunca bunları yapmayı deneyeceğimizi düşünmemiştik bile! Uyduruk arabamız ve uyduruk motosikletimizle her yere ulaşıyoruz. Kıyafet problemi yok, yazın bir askılı bluz ve şort, kışın bir eşofman yeterli. Her gün, günbatımını büyük bir keyifle seyrediyoruz. İnanın, müthiş bir hayat bu... (Serviye Ö.) - İnanmaz mıyım? İnanırım. Ben de bayılırım Bozburun’a. Çok güzel anlatmışsınız, her şey canlandı gözümde. Belki yazın gelir tanışırız, birlikte balık yeriz. Öpüyorum, şahane bir 2010 diliyorum. Sahi, oradaki Sabrinas Haus ne oldu? Tobias ve Aynur? Ses verin, nerelerdesiniz...
BOZCAADA’DIR SADELİĞİN ADRESİ
Ben de size Bozcaada’yı önerebilirim. Bir süredir hayatlarının geri kalanını geçirmek üzere yerleşen, kendilerini şarap üretmeye, yazmaya, Homeros’un İlyada’sını gün doğarken okumaya adamış insanlar var burada. Üstelik Selma Hanım gibi, yoğun bir iş tempolu hayattan sıyrılıp, kendilerine yeni bir hayat kurmaya çalışan insanlar. Neredeyse tamamı iyi eğitimli. Eski kaosu özlerlerse de, 6 saatte İstanbul’dalar. (Alev E.) - Evet, Bozcaada benim de hayatımın geri kalanını geçirmek isteyebileceğim yerlerden biri. Semra Hanım mutlaka değerlendirmeli, görmediyse gidip görmeli.
MAZI KÖYÜ BİR CENNET
Eşimi kaybedeli 12 yıl oldu. Tam 4 yıl aradım hayatımın geri kalanını kuracağım yeri. Ve 8 sene önce geldiğim bu doğa cenneti köy, son durağım oldu. 10 sene önce Türkiye’de bozulmayan üç yer vardı: Patara’nın ucu Gavur Ağılı, Datça’da Hayıt Bükü ve Gökova’nın kuzey kıyısında saklı bir cennet: Mazı Köyü. İşte ben Mazı Köyü’nde yaşıyorum. Burada yaşımı, yasımı unuttum. Olağanüstü güzel bir yer. Eski bir sünger avcıları köyü, hudutlarından imar geçmediği için çirkin hiçbir şey yok. Köyün erkekleri Bodrum teknelerinin kaptanı, aşçısı ya da miçosu, yani denizcilik yapıyorlar, kadınlar ise halı dokuyor. Kendine ait 7 özel koyu var bu köyün ve Bodrum’un 39 sahil köyünden kendine ait suyu olan tek yer. Mazı’nın yabancılarına gelince: Bir Fransız aile, bir Alman aile, bir fotoğraf sanatçısı avukat, kimya mühendisi emekli bir çift, bir üniversite profesörü ve Alman eşi, eczacı bir çift, ülkemizin en değerli saksofon sanatçısı ve eşi ve ben. Bir gün mutlaka gelin görün burayı. (Erkan D.) - Bilmez miyim? Ünü bize kadar ulaşmış bir yer orası. Ama siz o kadar güzel anlatmışsınız ki, bir gün gidip görmek farz oldu. Kapınıza dayanırsam şaşırmayın.
ÇOK UZAĞA GİTMEYE GEREK YOK O YER TUZLA
Aradığınız o yer, aslında size çok da yabancı olmayan bir yer: Tuzla. Huzur, güven, gerçek balıkçılar, sahil, mangal, nefis bir günbatımı... Hepsi burada. Hem de İstanbul’dan çok da fazla uzaklaşmadan. (Cansu T.) - Ben de Tuzla’yı sevenlerdenim. Hatta, birkaç yıl önce yazın ev kiralamıştık. Kim bilir belki bu yaz tekrar niyetleniriz, Tuzla Mercan özellikle güzel.
İZMİR URLA’YI TEK GEÇERİM
48 yaşında emekli bir öğretmenim. 6 ay önce Urla’ya yerleşmeye karar verdik, kocam ve ben. Kızımız İstanbul’da üniversitede. Ben Urla’yı tek geçerim, müthiş bir yer. Kocamla akşamları deniz kenarında buluşuyoruz, çay içiyoruz, balık tutuyoruz, yürüyüşler yapıyoruz, zeytin yapmayı öğreniyoruz, çiçek yetiştiriyoruz, o kadar mutluyum ki, sürekli şükrediyorum. Şu anda dışarıda çok güzel bir yağmur yağıyor, elektrikler kesik, dış dünyayla bağlantım yok gibi, ama herhangi bir şeyi kaçırıyor hissim yok. Ben bugüne kadar kim Türk, kim Kürt hiç merak etmedim, kimin parası var, kimin yok bilmedim. Çıkar ilişkileriyle, güç gösterileriyle hiç ilgilenmedim. Öğretmenlik yıllarımda, herkes özel ders peşinde koşarken, ben öğrencilerimle çok güzel zamanlar geçirdim. Hayatımda hiç zorlamalar yaşamadım, kimseyi takmadım, kimsenin karşısında eğilip bükülmedim, hiçbir zaman da çok param olmadı. Bunu şundan anlatıyorum: Birdenbire sade bir hayat yaşamak mümkün mü bilemiyorum. Çünkü büyük hırslarla yaşayanlar, şu an benim yaşadığım ortamlara girince, huzur bozuyorlar. Her şeyi onlar biliyor, komut veriyorlar, dayatmalarda bulunuyorlar. Benim için sıkıcı insanlar. Yani öyle küt diye sadeleşelim, güzelleşelim demekle olmuyor, gerçekten ruhen hazır olmak gerekiyor. (Şule B.) - Çok güzel bir noktaya temas etmişsiniz, evet hazır olmadan böyle bir hayata geçmemek lazım, dominant teyze olup milletin canını sıkmanın manası yok. Zaten hazır olmadan gidenlerin hepsi geri döndüler. Urla’yı da çok güzel anlatmışsınız, yalnız değilsiniz, bir sürü insan Urla’yı önermiş...
DİDİM DİYORUM BAŞKA BİR ŞEY DEMİYORUM
7 aydır mutlu mesut Didim’de yaşıyorum. Küçük bir bahçem var, maydanoz, tere, roka gibi taze otlar yetiştiriyorum. Bahçeyle uğraşmak müthiş bir zevk. Bunun yanı sıra, yarım bıraktığım master’ımı tamamlıyorum. Sonrasında doktoramı yapacağım. Sabah akşam sahilde yürüyüş yapıyorum. Burası dümdüz güzel bir ilçe, hava çok temiz. Canım sıkıldığında, kalabalığa karışmak istediğimde her yer yakın. Bodrum-Kuşadası en fazla bir ya da iki saat. Sadece sinema ve tiyatro eksikliği çekiyorum, onu da CD ve DVD ile çözmeye çalışıyorum. Didim diyorum başka bir şey demiyorum! - İyi diyorsunuz, demeye devam edin. Taze otlarla haşır neşir olmak ve aynı zamanda master’ı tamamlamak çok hoşuma gitti. Kolaylıklar dilerim. Öperim.
GELİN GÜRÇAMLAR KÖYÜ’NDE BİR HAYAT KURALIM
İşlerim gereği Ankara, İstanbul, Amerika ve Almanya’da yaşamaktayım. İş hayatının zorluklarını dile getiren hanımefendiyi çok iyi anlıyorum. Biz de eşimle bir hayli araştırma yaptık. Ayvalık ile Marmaris arasında bir yer arıyorduk. Hem doğa bozulmamış olacak hem havaalanına yakın olacak, hem teknolojiden nasibini almış olacak, hem alışveriş merkezlerine fazla uzak olmayacak, üstüne üstlük balık denizden zıplayarak masana gelecek. Bulduk: Gürçamlar Köyü, Taşlı mevkii. Adı gibi gür çamların çepeçevre dağları sardığı yemyeşil bir yer. Bodrum havalimanına 32, Didim’e 25 km. Türkbükü ile Gündoğanı’nın tam karşısı. Gelin hep birlikte burada güzel bir hayat kuralım. Biz evimizi yapmaya başladık, sizler de buraya renk katın. İlgilenenler için: sgunduz@xvetgermany.com (Salih G.) - Tamamdır Salih Bey, siz aradığınızı bulmuşsunuz, darısı başkalarının başına. Sevgiler.
Sade bir hayat için... BAKIN OKURLAR NERELERİ ÖNERİYORLAR?