Rüyamda bir çift dolgun dudak gördüm Emina çıktı

İşte aşk bir adamı böyle güzelleştirir. Bir kadını bu kadar dişileştirir. Mustafa Sandal ve Emina çifti ile pazartesi çıkacak Mecmua Dergisi için röportaj yaptım. Hem de o dillere destan, güzel evlerinde. O eve giren, yatak odalarına sızan ilk gazetecileriz. Fotoğrafları Cem Talu çekti

Haberin Devamı

Emina’yla tanışmadan önceki haliniz...
- Dünya umrumda değildi. O aralar, akıyorum, takılıyorum. Klasik 30-34 yaş erkek sendromu. Evlenmekle, baba olmakla uzaktan yakından alakam yok. Ama bir taraftan da biliyorum, kızların, kadınların sonu yok!

Neredesiniz?
- Tanıştığımız gün mü? Göcek’ten Bodrum’a gidiyorum, teknedeyim. Tek başımayım. İçimde tarifi olmayan bir heyecan var. Tuhaf bir rüya görmüşüm.

Ne görmüşsünüz?
- Bir çift dudak. Dolgun. Öpesin gelir. O kadar güzel. Havada asılı duruyor. Kime ait o dudaklar? Bilmiyorum.

Rüyamda bir çift dolgun dudak gördüm Emina çıktı

Nereye gidiyorsunuz?
- Bodrum’a. Konserlerim var. Sabahın körü, bütün Bodrum uyuyor. Güzel bir sabah. Kahvaltı söylüyorum. Birkaç saat sonra, bir kız arkadaşımla karşılaşıyorum, “N’aber?” diyor ve ekliyor, “Ya Mustafa, demin bir kıza rastladım. Dünya güzeli bir şeydi. Hayatım boyunca böyle duru bir güzellik görmedim.” “Yapma ya!” diyorum, “Nerede?” “Şurada oturuyordu” diyor. Bakıyorum, kimse yok, şezlong boş. 10-15 dakika sonra “Hah” diyor, “Bak geçiyor” ve ben Emina’yı görüyorum. Çarpılıyorum. “Bu nasıl bir şey ya!” oluyorum. Artık nasıl baktıysam, Emina elini kaldırıp, selam verme gereği hissediyor. Ama ne o beni tanıyor, ne ben onu. Şezlonga uzanıyor, kulaklıklarını takıyor, müzik dinliyor.

Sonra...
- Yanına gidiyorum. Onun gözleri kapalı. Eğiliyorum, yavaşça kulaklıklarını alıyorum. O arada gözlerini açıyor, göz göze geliyoruz, kulaklıkları kendi kulağıma takıyorum, müziği dinliyorum, “Hımmm çok güzelmiş, nece bu?” diyorum, “Sırpça” diyor.

Eeee?/images/100/0x0/55eacde0f018fbb8f897bfec
- Hiçbir şey söylemeden, yerime dönüp oturuyorum. Zehri verdim, ondan adım atmasını bekliyorum.

Atıyor mu?
- Evet, bana kaçamak bakışlar fırlatmaya başlıyor. Derken ayağa kalkıp bize doğru yürüyor. Diyorum ki, “Benim adım Mustafa. Bu akşam çok kalabalık bir arkadaş grubuyla yemeğe gideceğiz, gelmek ister misiniz?” Kibarca teşekkür edip reddediyor. Ama ben vazgeçmiyorum, “Çok güzel bir enerji olacak, pişman olmayacaksınız.” İstemiyor, yine de numaramı veriyorum. Daha doğrusu elinden cep telefonunu kapıp, numaramı telefonuna kaydediyorum, “Belki son anda fikrinizi değiştirirsiniz.” 20.30 gibi arıyor, gelemeyeceğim demek için, o kadar ısrar ediyorum ki, gelmek zorunda kalıyor.

Yaşasın!
- Evet, evet. Bütün yeğenlerini filan da getiriyor. Güzel bir yemek oluyor. Yemeğin sonunda da, Emina’nın o güzel dudaklarına bakarak, “Biz seninle evleneceğiz, iki de çocuğumuz olacak!” diyorum. Kahkaha atıyor, “Hep bu numarayı mı çekiyorsun?” gibisinden. “Göreceksin” diyorum.

Gördü...
- Evet. Zaten o günden sonra hiç ayrılmadık!

Demek ki insan bir şekilde biliyor...
- Evet. Hissediyorsun. Ya da hatırlıyorsun.

Nasıl yani?
- Belki de eskiden beri tanışıyorduk, kim bilir, birbirimizi kaybetmiştik, yeniden bulduk. Ama Emina’nın hep beklediğim kadın olduğuna şüphem yok. Sekizinci seneye doğru emin adımlarla ilerliyoruz. Rahatlıkla söyleyebilirim ki, hayatım boyunca başıma gelen en güzel şey o.

Siz kendi hayatınıza bakınca şaşırmıyor musunuz?
- Şaşırmaz mıyım? Sekiz senedir aynı kadınlayım ve sadığım. Benim ilişkilerim en fazla bir buçuk sene sürerdi.

Nedir sizin için Emina’nın diğer kadınlardan farkı?
- Emina varış noktam. Yaşadığım diğer bütün ilişkiler, sağ olsun beni ona taşıdılar. Hepsinin önemi, değeri var. Hepsinin öğrettiği şeyler var. Ama vardığım nokta Emina. Yaman gibi bir evlat verdi, ikincisi de yolda. İnsanın bu kadar sevdiği bir kadından çocuk sahibi olması olağanüstü. Yaman’a her baktığımda, aşkımızı canlı bir halde görüyorum. Hep şükrediyorum.

Tanıştığınızda, siz o Arnavutköy’deki evde mi oturuyordunuz?
- Evet sahildeki minik ev. Bir kere geldi ve “Ben bu evde kalmayacağım” dedi.

Niye?
- Bence diğer kedilerin kokusunu aldı! O evin enerjisini sevmedi. Sonra Ulus’a taşındık. Huzurlu olacağımız bir yer arıyorduk, karşımıza bu ev çıktı.

Doğanın içinde olmak kimin fikri?/images/100/0x0/55eacde0f018fbb8f897bfee
- Ben aslında rezidans hayatı istiyordum. Her şey, elimizin altında olsun. Emina ise başından beri bahçeli bir ev olsun, doğa olsun istiyordu. O haklı çıktı. Konforlu olan buymuş.

Bu evi görünce ne hissettiniz?
- Manzaraya baktık, “Tamamdır” dedik.

Evi bir anlatsanıza...
- Dört katlı. Birinci kat Yaman’ın katı, yatak odası ve oyun odası var. İkinci kat, mutfak ve salon. Muhabbet yerimiz, jakuzi filan da var. Sosyal alan bahçeye açılıyor. Organik bahçemiz de var, çardak filan. Kendi sebzelerimizi yetiştiriyoruz. Bir de evin yanında bir alan var, oraya da şu anda bir havuz ve misafir odası yapıyoruz. Ev böyle bir şey, bitmiyor.

Bazı starlar birine bağlanmak, çoluk çocuğa karışmak istemez. İhtilalci ruhlarını engelleyen, bastıran bir şey olarak kabul eder...
- Yok ya. İnsanın doğasında var değişmek, büyümek, gelişmek. Akışın içinde var bu. Yoksa yerinde sayarsın, güdük kalırsın. İkimiz de starız ama aynı zamanda, anne-babayız.

Evde iki egoyla nasıl başa çıkıyorsunuz?
- Farkındalıkla. Neredeyse 20 senedir şov dünyasının içindeyim. Tabii ki farkındalığım arttı. Tabii ki yaptığımız işler çok önemli ama en değerlisi ailemiz. Ve oluşturduğumuz bu güzel şey, yaptığımız işlere engel değil. Emina geçen sene ülkesinde, ‘en iyi söz yazarı ve besteci’ seçildi.

“Kadın hayranlarım beni eskisi kadar arzulamazsa” diye dertleriniz var mı?
- Hayır. Onların da bu durumu takdir ettiklerini düşünüyorum. O dönemleri de yaşadık, kızlar üstlerini başlarını yırtıyordu, saçlarını başlarını yoluyordu. Sahnenin ortasında Michael Jackson gibi boş boş izleyicilere bakışlar atıyordum. E şahaneydi. Ama bitti. Hayatın akışında başka dalgalar var, gelişiyorsun, evrim geçiriyorsun. Mesele, kendini oralara da taşıyabilmek. Öteki türlüsü insanın yerinde sayması, ruhunun sıkışması. Ben kendimi bir starın içine hapsetmedim.

Karınıza ihanet edebilecek ruh halinde değilsiniz sanki...
- Aman Allah korusun! Bir de niye yani? Dünya güzeli bir karım var. İçi dışından güzel. Dünya tatlısı da bir oğlumvar. Bir çocuğum daha olacak, deli miyim ben?

Eylül’den itibaren hayatınızda neler olacak?
- Yeni albümüm çıkıyor, yeni program başlıyor. Güzel zamanlar.

MUSTAFA BENİM DİĞER YARIM/images/100/0x0/55eacde0f018fbb8f897bff0

Nasıl gidiyor hamilelik?

- Biraz mide bulantıları var. Onun dışında iyi. Geçecek. İlk aylar böyle oluyor. Yaman’da da böyleydi. En büyük derdim su içememek. Hemen çıkarıyorum. Haftada bir serum bağlanıyor, hastaneye gidiyorum.

Siz de kendi memleketinizde bir starsınız. “Unutulacağım” diye korkulara kapıldığınız olmuyor mu?
- Yok. Kolay kolay böyle bir şey olmaz. Ben dün çıkmadım, senelerdir varım, tuğla tuğla inşa ettim. Hayranlarım da bana çok düşkün. Üç haftada bir gidiyorum, yeni bir single çıkardım mesela.

Kendi ülkenizden biriyle birlikte olmadığınız için üzüldüler mi?
- Hem de nasıl. Damadı sırf bu yüzden sevmediler.

Mustafa’nın en şahane tarafı...
- Pozitiftir. Bana bardağın dolu kısmını görmeyi öğretti. Çok iyi baba, sevgili ve koca. Her şeyden önemlisi çok iyi kalpli bir adam. O benim diğer yarım.

Ne o, kötü bir tarafı yok mu hiç?
- Yok galiba. Bir tek misafirler geldiği zaman beni sinir ediyor. Çok rahat ve doğal olduğu için, onlar kalkarken, “Hadi görüşürüz” diyor, öpüyor, sonra yerine oturuyor. Kapıya kadar geçirme alışkanlığı yok.

BU KADINI YA DÖRT DUVAR ARASINA HAPSEDECEKSİN YA DA GÜZELLİĞİNİ OLDUĞU GİBİ KABUL EDECEKSİN

Kim kime daha düşkün?

- Değişiyor. Zaman zaman benim ihtiyacım oluyor, hooop Emina bana aşımı yapıyor. Onun ihtiyacı olduğunda da ben yapıyorum.

Giderek genişleyen bir aile olmak sizin için ne kadar önemli?
- Çok. “Yeteri kadar çocuk var, bu dünyaya çocuk getirmek gereksiz!” diye salak salak konuşan bir adamdım. Oysa dünyayı gerçek anlamıyla kavramaya, baba olduktan sonra başlıyorsun.

Nasıl söyledi Emina ikinci kez hamile olduğunu?
- Telefonda bir şeye sinirlendim, bağırıyordum. Dedi ki, “Hşşşşş sakin ol, yeniden baba oluyorsun!” “Ha! Nasıl yani?” dedim. “Hamileyim” dedi. O anda dünyanın geri kalanını unuttum.

Özel hitaplar var mı?
- Emina bana, ‘Brownie’ der, Yaman’a da ‘Bebeçeko’ deriz. Anne karnındayken de ‘DJ’ diyorduk. İkimizdeki malzemeyi miks ettiği için.

Yaman ismini nasıl buldunuz?
- Doğumuna bir ay kala buldum. Bir akşam Göcek’te Emina iskelede oturuyordu, ona doğru yürürken gözüm arkasındaki denize takıldı. Hafif dalgalıydı, oysa bir gün önce süt limandı. İçimden, “Deniz böyle bir şey” dedim, “Her zaman süt liman değil, bazen fırtınalı, bazen akıntılı, bazen yaman...” O zaman, “Tamam” dedim, “Oğlumuzun ismi Yaman!”

Kıskançlık durumları?
- Dozajında, tatlı tatlı... Bir arıza gibi değil de aşkımızın tuzu biberi gibi.

Çok güzel bir kadın Emina...
- Sorma. Bir Milano seyahatimiz olmuştu, dönüm noktasıdır. Nasıl bakıyorlar aman Allah’ım, fotoğraf çekiyorlar, dükkanlarda insanlar onu giydirmek istiyor, lokantalarda bütün İtalyan erkeklerinin dibi düşüyor. O zaman kendime dedim ki, “Oğlum, bu kadını ya dört duvar arasına hapsedeceksin ya da onu ve güzelliğini olduğu gibi kabul edeceksin!” Kimseyi kilit altına alabilecek biri değilim, o yüzden durumu kabul ettim.

Babasını erken kaybetmiş olması onu nasıl etkilemiş?
- Babası, Emina 12 yaşındayken vefat etmiş. Mirsat ve Sabina daha büyük. Babasının sırtından inmeyen küçük bebeği Emina’ymış. Tabii çok ağır bir travma yaşamış. Fakat güçlü bir kadın, bu acıyla yüzleşip, üstesinden gelebilmiş. Tanıştığımızda, “Karakter olarak babama benziyorsun” demişti, hoşuma gitti. Tabii ki babasının yerini dolduramam ama merhem olma düşüncesi bile iyi geliyor.

Hâlâ spor devam ediyor mu?
- Tabii, tabii. Siz gelmeden önce, 40 dakika koştum. Haftanın dört gün spora devam.

Siz de bir gün her şeyi küt diye bırakıp gidebilir misiniz, Teoman gibi?
- Bence Teoman müziği tam bırakmış değil. Şarkıların yapıp arkadaşlarına dinletebilir, daha pek çok şey yapacaktır da. Saygı duymak lazım, tercih meselesi. Bu endüstri içinde pozisyon almaktan sıkılmış olabilir.

Siz yaptığınız işi nasıl tanımıyorsunuz?
- Biz illüzyonistiz. Hayal satıyoruz. İyi niyetli yalancılarız. İnsanların duygularına tercüman olmaya çalışıyoruz. Önden gidiyoruz, gözlemliyoruz. Bazen de kendimizi gereğinden fazla ciddiye alıyoruz. İşte buna gerek yok. Zaman içinde öğreniyor insan. Ben çok eğleniyordum, klavyenin önünde müzik yaparken, evrenle bütünleşiyordum. Meditasyon gibiydi. Sonra ne oldu? Meşhur oldum. Bu meditatif hal, başkalarının da hoşuna gitti. Ben de gaza geldim. Sonra işin içine para girdi. Ve tabii korkular... “Bir sonraki albüm kaç satar? Ya az satarsa?” Bazında aşk ve sevgi olması gereken bir şeye, korku zehrinin girmesi iyi değil...

Ama şimdi rahatsınız ya da öyle görünüyorsunuz?
- Rahatım çünkü büyüdüm. Anladım ki, bunların hepsi illüzyon. Önemli olan bu yolculukta vardığın yer değil, yolculuk. Ve bu yolculukta ne kadar gerçek olabilirsen, o kadar başarılı oluyorsun.

Yazarın Tüm Yazıları