Paylaş
* Mesleğiniz?
- Öğretmen, yazar.
* 2007 yılında, “Ayak Üstü Sevişmeler” adlı bir kitap yazdınız, Ahmet Hamdi Tanpınar roman ödülü aldı. Fakat basılmadı. Neden?
- Belki isminden, belki içeriğinden. Bazı şeyleri değiştirmemi istediler, olmadı, yayınlanmadı. Şimdi yeni bir hikaye kitabım çıktı: “Müstesna Deliler Albümü”. Mahallemdeki delileri, dokunduğum delileri, gördüğüm delileri, konuştuğum delileri anlatıyorum.
* Gerçek deliler mi?
- Tabii, tabii. Deliler bana merhameti hatırlatıyor. Bir de ben delileri ve velileri olan bir ailedenim.
* Nerede öğretmenlik yapıyorsunuz?
- İlköğretimde Türkçe öğretmeniyim.
* Öğrencileriniz kaç yaşlardalar?
- Canlarım, 11 ile 14 yaş arasında!
* Hepsini aydınlatıyorsunuz değil mi?
- Estağrullah! Bazen fırça da atıyorum ama sonra gidip özür diliyorum. Kaç kişinin önünde kızmışsam, o kadar kişinin önünde özür dilerim. Onun çocuk olması önemli değil, insan o...
* Siz, kendi camianızda neden aykırı olarak tanımlanıyorsunuz...
- “Ayak Üstü Sevişmeler” diye bir kitap yazarsanız, aykırı olarak algılanabilirsiniz. Ama tam da hayatımız bu aslında: Hangi camiadan olursak olalım, artık ayaküstü yaşıyoruz. İlla ki sevişme olması gerekmiyor. Ben hazır kalıpları reddeden bir insanım.
* Sizin hiç mi hazır kalıbınız yok!
- Var: La ilahe illallah ve Muhammeden Resulullah. Onun dışında her şeyi tartışırım, konuşurum.
* Kimliğinizi nasıl ifade ediyorsunuz?
- İslamcıyım. Tasavvufu baş tacı ederim.
* Daha geleneksel olan muhafazakâr erkeklerle problemleriniz oluyor mu?
- Şu gerçeği öğrendim: Herkes, kendi kastının içerisinde. Belki siz bizim camiamıza bakıp, bir mahalle görüyorsunuz ama aslında mahalle yok. Sokaklar var. O sokaklarda da, insanlar, sadece kendilerine yakın gördükleri insanlarla görüşüyor, onları takip ediyor. Beni aykırı bulan, beni okumuyor zaten, beni silip atıyor.
* Başörtülü kadınların Müslüman erkeklerden şikayetleri var, onları lafta savunup hayatın içinde sırt çevirmekle suçluyorlar...
- Haklılar. Erkekler, başörtüsü konusunda çok atıp tuttular. Ama sadece atıp tuttular. “Onlar size diplomalarınızı vermeyebilirler ama biz size şirketlerimizde iş vereceğiz!” dediler. Ve düşük maaşlarla o kızları oralarda çalıştırdılar. Çok büyük bir nimette bulunuyormuş gibi. O kızlar şimdi konuşuyor. Evet, kimisi ayarsız konuşuyor. Ama insanlara özgürlüklerini vermezseniz öyle olur.
* Bütün bu çifte standartları gören biri olarak, ikiyüzlülükleri yüzlerine vuruyor musunuz peki?
- Hayır. Nietzsche’nin bir lafı var: “Benim lafımı duyacak kulak, sizde yok!” “Sen karını çalıştırıyor musun?” diyen bir zihniyetle benim işim olmaz.
* Birinci karısı başörtülü, ikincisi Rus...
- İHL Sözlük açıklasın bu durumu ya da Ekşi Sözlük. Dalga geçilecek bir şey bu!
* Eşiniz başını açsa ne yaparsınız?
- Eşimin kalbi dayanacak mı ona bakarım. Üzülecekse, rahatsız olacaksa, açmaması için ona yardımcı olurum. Ama illa açmak mı istiyor? Hesabını Rabb’e verebilecek mi? Verebilecekse, “Evet böyle iyiyim” diyorsa, yine yanında dururum...
BENİ NASIL SEVİYORSUN? İLK GÜNKÜ GİBİ!
Hz. Ayşe, Hz Muhammed’e soruyor, “Sen beni nasıl seviyorsun?” “İlk günkü gibi” diyor peygamber efendimiz. “İlk gün nasıldı ki?” diyor. “Kör düğümdü!” Hz. Muhammed’in bunu söylediğine inanan bir kişi, eşinin üzerine nasıl başka bir kadın alabilir ki, peygamber efendimizi örnek göstererek?
Hz. Muhammed çokeşliydi ama hayatı cinsellik üzerine değildi. Siyasal evlilikleri oldu. Hz. Hatice’nin ölümü, Hz. Ayşe ile evliliği, ikisine verdiği değer çok farklı. Hz. Hatice ve Hz. Ayşe aynı süreçte yan yana değiller zaten. Onların dışındaki evliliklerine bakıyorsun, Yahudilerle olan ilişkiler için Yahudilerden kız alıyor, Esed Kabilesi’yle ilişkilerinin iyi olması için, onlar kendisine bir kız veriyor. Ayet açıkça uyarır, “Evet izin veriyorum ama siz yapamazsınız!” der, “Siz adil davranamazsınız!” Allah’tan gelen ayet bu. “Ben size bir kapı açtım ama geçerseniz yanarsınız” diyor.
Muhafazakâr erkek, başı açık kadına hayranlık duyuyor daha çok kıymet veriyor...
Gazeteci Selin Ongun müthiş bir iş yaptı. Destek Yayınları’ndan çıkan “Türbanlı Erkekler” mutlaka okunması gereken bir kitap. Değişen Türkiye’yi, kadını, erkeği, yenilenmekte olan bir toplumu bir sosyolog inceliğiyle elekten geçiriyor. O kitabı okuyunca fark ediyorsunuz ki, bu memlekette kalıplar değişiyor. Eski kalıplar, yenileriyle yer değiştiriyor. Hakikaten alkışlanacak bir çalışma, benim gözümü açtı, sizin de açması ve bu tür çalışmaların artması dileğiyle...
* Bu kitabı yazmak nereden aklınıza geldi?
- Başörtüsü söz konusu olunca, toplum gibi medya da ikiye bölünüyor. Her iki medya da karşı mahalleye sadece “atış” yapıyor. Medyanın bu alanda uzun süredir ciddi bilgi üretemediğini düşünüyordum. Ve bu kitabı yazmaya karar verdim...
* Kitabın ana fikri...
- Başörtülü kadına bakış konusunda, muhafazakâr erkeklerle, kendini “laik” olarak tanımlayanlar, benzer önyargı ve çifte standartlara sahip. Ana fikir bu.
* Konuştuğunuz kadınların hemfikir oldukları ana başlıkları bir de sizden dinleyelim...
- Muhafazakâr erkek de, başı açık kadınla başörtülü kadın arasında bir hiyerarşi kuruyor. Başı açık olmayı, modernlik kriteri olarak görüyor. Hatta, başı açık kadına hayranlık duyuyor, daha çok kıymet veriyor. 28 Şubat’a kadar onur sayılan başörtülü kadın, muhafazakâr erkek için artık makbul bir sosyal figür değil. Kısacası erkekler, siyasal söylemlerinde örtülerini “baş tacı” ettikleri kadınları, özel hayatlarında ve kamusal alanda, aynı şekilde konumlandırmadılar. Muhafazakâr erkek, başörtüsü konusunda pes etti!
* “Bu kitapla, laiklerin ekmeğine yağ süreceğim” gibi bir düşünceniz oldu mu hiç?
- Hayır, çünkü bu kitabı türban/başörtüsü kutuplaşmasının taraflarına malzeme üretmek için yazmadım. Yıllardır süren tartışmalarda, başörtüsünü “siyasal simge” olarak değerlendirip karşı çıkanlar da, “din ve vicdan özgürlüğünün tezahürü” olarak görüp destekleyen cephe de kadın üzerinden bir siyasi mücadele yürüttü. İşte bu nedenle, objektifi erkeklere de çevirerek, örtülü kadınların gözünden bir fotoğraf çektim. Ben gazetecilik yaptım.
* Konuştuğunuz isimleri nasıl seçtiniz?
- Farklı sosyal çevrelerden, değişik mesleklerden ve yaş gruplarından kadınlarla konuştum. Merve Kavakçı, Ayşe Böhürler, Sibel Eraslan gibi, kamuoyunun yakından tanıdığı isimler de vardı. Şimdiye kadar basın önüne hiç çıkmayan, İsmailağa cemaatinde kabul gören bir hoca hanım da, danışan kitlesini kendini dindar olarak tanımlayan insanların oluşturduğu bir psikolog da, bir ressam da, avukat da, doktor da...
* Kitabın adını neden “Türbanlı Erkekler” koydunuz; nereden çıktı bu isim?
- İnanç meselesini, sadece kadın üzerine inşa eden ahlak ve siyaset anlayışına dikkat çekmek istedim. Şimdi kimse darılmasın; başı açık kızı vitrinin en güzel yerine koyan, tesettürlüyü saklayan erkek öznenin aksesuvarı da türban.
* Kadınların kendi camialarından bir kesim Müslüman erkeği suçlamaları size tuhaf gelmedi mi?
- Hayır, aksine hareket noktalarımdan biri zaten buydu. Zira başörtülü kadınlar, hep varsayılanın aksine, kendi dünyasındaki erkeği, hayatı, siyaseti sorguluyordu. Şunu söylemeliyim; konuştuğum tüm kadınlar muhafazakâr erkeklere yönelik, sahiden sıkı eleştiriler yaptılar. Ancak kullandıkları dil, suçlayıcı değildi. Kendi camialarındaki erkeklere yönelik topyekûn bir genelleme içinde bulunmadılar.
* Peki erkeklere dair şöyle bir şey hissettiniz mi: İktidar ve güç sahibi olma noktasında Müslüman erkek ve laik erkek birleşiyor mu?
- Evet, söyleşilerden çıkan sonuç, doğal olarak böyle. İslamcı ya da laikçi fark etmez, erkekler güç söz konusu olduğunda epey “kardeşler.” Başörtülü kadın, her iki taraf için pragmatist siyasette bir “kart” haline geliyor. Bunları dile getiriyor kadınlar.
* Peki yaşa göre hangi fikirler, ne kadar farklılaşıyor? Gençler ve önceki kuşaklar arasında samimiyet farkı var mı mesela?
- Genç muhafazakârların bir önceki kuşaktan ayrıldığı pek çok konu var. Örneğin 40’lı yaşlarında bir muhafazakâr erkek için, başı açık kadınla arkadaş olmanın bir nevi “başarı” sayıldığını söylüyorlar. Oysa, 20’li yaşlarındaki bir muhafazakâr erkek için bunun hayatın içinden bir detay olduğunu vurguluyorlar. İslami gettoların içinde değil, karma hayatların içinde yetişen gençlerin başörtüsü konusunda kompleksli olmadığını düşünen de var.
* Bu kitap süresinde dinledikleriniz arasından sizi en çok ne etkiledi?
- Kadınların cesareti ve içtenlikleri. Ben en çok bundan etkilendim. Çünkü nihayetinde bu söyleşilerden önce onlar için tanımadıkları ve “mahalle” dışından bir gazeteciydim. Medyadaki kutuplaşmayı, safları, dövüşleri bir kenara bırakıp, son derece çetin bir konuda lafı eğip bükmeden konuşmalarına saygı duyuyorum.
‘Türbanlı Erkekler’ kitabından alıntılar
AYŞE BÖHÜRLER:
Seküler dünyanın baskısı, Müslüman erkekleri kompleksli yaptı. Papermoon’a başörtülü yerine başı açık kadınla giden bir sınıf var. AK Parti’de başörtülüye değil, başörtülünün ön planda olmasına itiraz var.
MERVE KAVAKÇI:
Erkekler, başörtülü kadınları oyunda bir “jeton” olarak kullanıyorlar. Muhafazakâr erkek başörtülünün kamusal alana girmesine hala razı değil...
SİBEL ERASLAN:
Geleceği parlak erkek evlatlar için başörtülü kızlar uygun eş adayı değil artık. 28 Şubat’a kadar eşin örtülü olması onurdu, sonrasında sosyal bir yüke dönüştü.
ENİSE AKGÜL:
10 yıl sonra tesettürlü kadınlar için evlenmeden cinsel deneyim yaşamak ütopik olmayacak.
PROF. TÜLİN KAYHAN:
Cemaat hekimliği bitti; başörtülü doktor, hemşire çalıştırmak avantaj değil artık.
ÖZLEM TOPAL:
Erkekler İslami usullere göre evlenip seküler sistemin nimetlerinden faydalanarak boşanıyorlar. Birçok örtülü kadın, kızının başını örtmesini istemiyor.
Paylaş