Paylaş
Bir pentatloncu.
Yani aynı anda 5 sporu birden yapıyor.
Yüzüyor, koşuyor, ata biniyor, eskrim ve atış yapıyor. 9 yaşından bu yana hayatı madalyalar ve başarılarla dolu.
İlk dünya şampiyonluğunu kazandığında 9 yaşındaydı. 11 yaşında bir daha dünya şampiyonu oldu. Sonra sırasıyla gitti, Avrupa ikinciliği, tekrar Avrupa ikinciliği, ondan sonra yine dünya şampiyonluğu... Büyüklerde üst üste geçen sene ve bu sene Avrupa üçüncülüğü. Beş tane de dünya rekoru kırdı...
Hayat dolu, enerjik, canlı, mücadeleci bir kadın.
Spora âşık.
Ve henüz 20 yaşında.
Kazandığı başarıları saydığında ağzınız açık kalıyor. Geçtiğimiz yaz, Türkiye’yi Rio Olimpiyatları’nda temsil etti ama ne yazık ki yaşadığı bir şanssızlık yüzünden attan düştü, kayda değer bir başarı elde edemedi.
Ama İlke yılmıyor, şimdi 2020 Tokyo Olimpiyatları’na hazırlanıyor.
İlke’nin yüzünde doğuştan bir iz var, damar çokluğu yüzünden, defalarca ameliyat oldu. Annesi Gülcan Özyüksel de görme engelli. Ama buna rağmen anne-kız, büyük bir mücadeleyle bunca başarıya imza attı. İlke ve annesi “Olimpik Anneler” projesinin içindeki 30 anneden biri. Hikâyesini İlke’nin ağzından dinleyelim...
- İlkecim, hepimiz seninle gurur duyuyoruz... Sen olimpiyatlarda Türkiye’yi temsil ettin, hem de çok zor bir alanda, pentatlonda...
Çok teşekkür ederim.
- Hadi anlat... Nasıl başladın? Nasıl sporcu oldun?
Ben ele avuca sığmayan bir çocuktum. Ailem 6 yaşında beni spora yönlendirdi. Harika bir ailem var. Annem de, babam da, ikisi de birbirinden değerli ve tatlı insanlar. Annem her sporu denememi istedi. Ta ki en sevdiğimi bulana kadar. O, anne-babaların böyle bir görevi olduğuna inanır: Çocuğunu mümkün olduğu kadar çok şeyle tanıştırırsın, o en sevdiğini seçer ve o alanda kendini geliştirir. Annem de öyle yaptı...
- Hangi sporları denedin?
Tenise gönderdi, tenis oynadım. Sonra buz pateniyle tanıştım. Buz pateni yaptım. Derken yüzmeye başladım. Ve orada kaldım: Çünkü yüzmeye bayıldım! Sonra yüzücü oldum, sonra pentatlonla tanıştım. Çünkü çok iyi koşucu olduğum anlaşıldı...
- Pentatlonda hem koşuyorsun hem yüzüyorsun... Başka?
Atış, eskrim ve binicilik...
- Vay anam vay! Sen hepsini yapmaya mı başladın?
Evet. Ve 9 yaşında dünya şampiyonu oldum.
- Bravo sana! Bu arada annen görme engelli... Zor olmadı mı?
Oldu. Antrenmanlara babam getirip götürüyordu. Ama annemin hiçbir şart altında pes etmeyen biri olması beni hep çok motive etti. Annem aynı zamanda öğretmen. Benim de hayattaki en önemli rol modelim. Ama çok didiştiğimiz zamanlar oldu. Başta acayip kavga ediyordum annemle. Ergenlik dönemleri kolay geçmedi, onu deli ediyordum. O ne derse yanlış gibi geliyordu. Hep itiraz ediyordum. Annem yanlış, dışarıdaki insanların dediği doğru gibi geliyordu. Ama bu, belli bir yaşa gelince geçti. Annemin de, babamın da bende emeği büyüktür. Herkes çocuklarıyla gurur duyar, ben onlarla duyuyorum. İnanılmaz destek verdiler ve her zaman, her şart altında arkamda oldular.
GÜNDE 10 SAAT ANTRENMAN YAPTIĞIM OLUYOR
- Spor senin için ne ifade ediyor?
Hayatım spor. Kendimden ayıramıyorum. Uzaklaşıp bakamıyorum. O kadar küçük yaştan beri yapıyorum ki, spor yapmamak nasıl bir şey, onu bilmiyorum bile. Spor beni bu kadın yaptı. Mutlu bir insan yaptı. Hedefleri olan, hayalleri olan biri yaptı. Disiplinli yaptı. Azimli yaptı. Başarılı yaptı. Hayatımın merkezi spor. Tüm hayatım, hayallerim onun etrafından dönüyor. Benden ayrı bir şey değil...
- Nasıl geçiyor bir günün?
Sabah 6.30’da yüzme antrenmanıyla başlıyorum. Oradan okul. Ankara Üniversite’sinde Beden Eğitimi Öğrentmenliği’nde okuyorum. Sonra koşu antrenmanı, sonra eskrim antrenmanı. Ata biniyorum, atış yapıyorum. Haftada 5-6 gün eskrim, 6 gün koşuyorum.
- Günde 6 saat antrenman mı yapıyorsun?
Minimum 6 saat! Normalde 10 saate kadar çıkıyor. Daha fazla olduğu bile oluyor.
- Bıktığın olmuyor mu?
Yok ya, çok seviyorum. Spor yaptıkça daha akıllı oluyor insan sanki. Kendimi çok iyi ve zinde hissediyorum. Sporu hayatımdan çekip alırsanız ölürüm galiba. Bir gün bedenimi dinlendirmem gerekiyor, pazarlarım o yüzden boş. Ama bıkmak asla söz konusu değil...
BAŞARIMDA ANNEM BAŞROLDE
- Anne-kız nasıl bir ikilisiniz?
Süper. Bu mücadeleyi birlikte verdik. O olmazsa olmaz, hâlâ her şeyde ona danışırım. Danışmanım gibidir annem.
- Türkiye’yi olimpiyatlarda temsil edebilmek için nasıl bir mücadele verdiniz?
Deli bir emek. Çok yoğun ve yorucu bir süreçti. Özellikle psikolojik anlamda. Keşke sadece antrenmansal mücadele vermek zorunda kalsaydım, insanlarla da uğraşmak zordu. Bir de bu sporu ülkeye anlatmak için uğraş verdim.
- Elde ettiğin başarıları sayar mısın?
İlk dünya şampiyonluğumu 9 yaşındayken aldım. 11 yaşında bir daha dünya şampiyonu oldum. Sonra sırasıyla gitti, Avrupa 2, Avrupa 2, ondan sonra dünya 1, Avrupa 3, büyüklerde üst üste geçen sene ve bu sene Avrupa üçüncülüğü. Beş tane de dünya rekoru kırdım gençlerde.
- Müthişsin...
Sağ olun. Ama olimpiyatlarda kayda değer bir başarı elde edemedim. Çünkü attan düştüm. Büyük şanssızlık. Sıfır puan çektim. Tabii arada 300 puan gibi bir fark oldu. Antrenmalarda da attan düştüğüm oldu. Bağlarımı kopardım. Diz kapsülümü yırttım. Zor bir spor bu. Ama ben yılmam. Hedefim, olimpiyat altını getirmek. 2020 Tokyo Olimpiyatları’na kilitlendim.
- Pentatlonun nesi seni cezbediyor?
Zorluğu ve zorluğuna rağmen başarabiliyor olmam... Çabalıyorum, çalışıyorum, kafamı ve kalbimi koyuyorum. Ve başarıyorum. Bu başarı da satın alınabilecek bir şey değil. Çoğu insan çoğu mesleği yapabilir. Ama sporcu olmak farklı. Hele olimpiyatlar gibi bir kategorinden söz ediyorsun, herkes o kürsüye çıkamaz...
- Ailenin seni spora teşvik etmekteki rolü neydi?
Tabii ki başrol. Bütün anneler-babalar böyle bir rol üstlense, Türkiye spor alanında çok daha ileri gider. Direkt ailede bitiyor bu olaylar. Özellikle de anne bu fedakârlığı yapmaya karar verirse, bakın ne şahane sporcular çıkar ülkemizden...
Paylaş