Ortadoğu’nun Brad Pitt’i

İnsanın bakmaya kıyamayacağı kadar güzel. Bazen küçük bir oğlan çocuğu, bazen tutkulu bir aşık.

Görüntüsünün verdiği imaj bu. Sarı kaşlarına, dudaklarının kıvrımına, mavi- yeşil büyük gözlerine, kaslı kollarına, baklavalı karnına takıldı mı gözleriniz bir daha alamıyorsunuz. Çok hoş bir adam. Çok çok hoş. Ve daha henüz 25’inde. Bende ne göz varsa, 5 yıl önce ilk röportaji yapmışım onunla, 20 imiş daha o zamanlar düşünün. Peki ben nereden tanıyorum bu sarı kaşlı cebine koyup götürmek isteyeceğin kadar güzel adamı? Ailesi Adana’da bizim evin karşısındaki pastanenin (Mavi Köşe) sahibiydi. Kısa pantolonlu halini bilirim yani! Ne analar varmış, ne çocuklar /images/100/0x0/55ea162cf018fbb8f86a6f76doğururmuş! Aslında basketbolcu olmak istiyor ama hayat bu, önce model sonra oyuncu oluyor. Şimdilerde ise Ortadoğu’nun Brad Pitt’i. Arap kadınları ona deli divane. Kıvanç Tatlıtuğ, onların seksi Muhammed’i. Gümüş dizisi Arap ülkelerinde Nur ismiyle gösteriliyor, Kıvanç’ın adı da Muhammed. Sarışın Muhammed aşağı, sarışın Muhammed yukarı...

Şöhretten biraz nasibini almış eli yüzü düzgünce olan her erkeğin "Benim götüremeyeceğim kadın yoktur!" edasıyla fink attığı ülkemizde, Kıvanç Tatlıtuğ ne kadar seksi, ne kadar çekici, ne kadar yakışıklı biri olduğunun biraz fazlaca vurgulanmasından bile rahatsız. "Benim ambalajım iyi, bunda da benim bir dahlim yok" diyebiliyor. Gerçekten mütevazı. Alçakgönüllülüğü oynamıyor. Olağan yakışıklı. Yakışıklılığıyla karşısındakini ezmiyor. Tepeden bakmıyor, kibirli değil, kıymeti bilinmeli... Lokum gibi biri yani. Tek kusuru şu: Ayağı fazla yere basıyor. Çok aklı başında. Biliyorum, diyeceksiniz ki "Bu ne zamandan beri kusur oldu?" Olsun, öyle işte. Halen Kültür Üniversitesi’nde İletişim Tasarım ve Sinema bölümünde oyunculuk okuyor...

Dubai’de ben de gözümle gördüm, kadınlar tarafından bir parçalanmadığınız kaldı! Nedir bu Arap kadınlarının size olan düşkünlüğü?

- Valla ne diyeyim, ben de sizden farklı bir durumda değilim. Medya abartıyor zannetmiştim, fakat oraya gidince resmen üzerime çullandılar. Meğer medya abartmıyormuş, gerçekten öyleymiş. Tamam sevindim, tamam gurur duydum ama esas duygum şok! Dondum kaldım. Elimi kolumu oynatamadım...

Onlar mı sizi davet etti?

- Evet öyle. Bir gün telefonum çaldı, karşımdaki ses, "Sizi Dubai’ye davet etmek istiyoruz. Burada inanamayacağınız kadar hayranınız var!" dedi. İngilizceyi Arap aksanla konuşan biri. Makaraya aldıklarını sandım, alaylı bir ses tonuyla, "Yaaaa öyle mi? Siz doğru kişiyi aradığınızdan emin misiniz?" dedim. "Tabii ki eminim Kıvanç Bey" dedi, "Buradaki isminizle Muhammed, sizinle evlenmek için can atan binlerce kadın var. Hadi bir an önce atlayın gelin." Meğer arayan NBC kanalıymış. Bizde üç sene önce gösterilen "Gümüş", Arap ülkelerinde "Nur" adıyla yayınlanıyormuş ve dizi, reyting rekorları kırıyormuş. Benim canlandırdığım karakterin adı Mehmet’ti, Arap ülkelerinde Muhammed yapmışlar. Kadınlar da o Muhammed’e aşık olmuş. Ben de kalktım gittim...

Ne hissettiniz o kadar kadını bir arada görünce.../images/100/0x0/55ea162cf018fbb8f86a6f78

- Sadece kadın değil, erkek hayranlarım da vardı! E insan kendini bir tuhaf hissediyor. Ben birkaç saatlik bir imza dağıtma olur diye düşündüm. O da ne! İnsanlar birbirini yiyor. Üstelik enteresan bir kalabalık, genci, yaşlısı, çocuğu, duyan gelmiş. Benim için önemli ama geride kalmış bir iş Gümüş, neresinden baksan üç yıl önceki proje, kapattığım bir defter, o yüzden ekstradan hoşuma gitti. Bir de sen kariyer planlamanı Türkiye’de yap, sana Ortadoğu’da bayılıp ayılsınlar, ilginç tabii. Gerçi onların bayıldığı Muhammed, ben değilim. Bence canlandırdığım karakterle duygusal bir bağ kurdular.

Türkiye’de bir oyuncu olarak popüler olmakla orada olmak arasında bir fark var mı?

- Ben burada da popülerim, kendi çapımda, işini iyi yapmaya çalışan biriyim. Burada gelirler, imza isterler, "A siz o musunuz!" derler, el sallar giderler. Ama orada durum farklıydı, bayağı izdiham söz konusuydu, tek parça kalabilmem için beni bir odaya kaçırdılar. Kalabalığın sakinleşmesini bekledim. Ama söylüyorum onlar Kıvınç Tatlıtuğ’u filan tanımıyorlar, varsa yoksa Muhammed, beğendikleri o, ben değilim. O karakter, hanımına bağlı, annesinin babasının sözünden çıkmayan, tabuları olan bir tip, onu kendilerine yakın buldular. Bir de tabii sarışın ama Müslüman ve adı Muhammed...

Haaaaa siz bu olayı kendi üzerinize alınmıyorsunuz yani...

- Evet öyle. Olan biteni bir başkasının başına gelmiş gibi izliyorum.

Oysa bütün adamların hayalidir bu kadar çok kadın tarafından arzulanmak, beğenilmek, sevilmek...

- Şu iki şeyi birbirinden ayırmak lazım. Ben özel hayatımla ekranlarda boy gösteren biri değilim. Ben bir oyuncuyum. Bir iş yapıyorum, bir kutudan insanların mahremine giriyorum, beni izleyenler beni tanıdıklarını zannediyorlar, öyle değil aslında. Arap kadınlarının da beni tanıdığı filan yok, kaç yaşındayım, nasıl bir aileden geliyorum, kaç kardeşim var, ne yaparım, ne ederim, ne yerim, ne içerim bilmiyorlar. Bilmelerine de gerek yok. Bana değil yarattığım karaktere bu ilgi. Bir de tabii kültür olarak bize yakın ama sarışın, renkli gözlü, ters köşe bir tipim onlara göre...

Mısır’da "Bu dizi tehlikelidir, aileler tarafından izlenmesin" diye fetva verilmiş...

- Ben işimi yapıyorum, bana bir karakter verilmiş, vücudum ve benliğim el verdiği ölçüde onu canlandırmaya çalışıyorum. Benim için olay budur. İnsanlar filmle hakikati karıştırıyorlar herhalde. Muhammed de sürreel bir karakter.

İlk ne zaman fark ettiniz farklı bir çekiciliğiniz olduğunu?

- Herkes kendini beğenir. Ama ben kendi kendine "Vay be ne şahaneyim. Gözlerim de şöyle kaşlarım da böyle!" diyenlerden değilim. Öyle bir yapım yok. Allah böyle bir bedene sokmuş beni.

Ambalaj iyi yani.

- Evet ama bunda benim bir dahlim yok. Bu bir hediye. Zaten ambalaj nedir ki? Ben elimden geldiğince yeteneklerimi konuşturmak istiyorum. Güzellik değil kabiliyettir değerli olan. Kalifiye olmak çok daha önemli. Ben bunun için uğraşıyorum. 25 yaşındayım, her geçen gün daha fazla şey öğreniyorum.

Bu sarışınlık Avrupa’da işe yarıyor mu?

- Nasıl yani?

Arap ülkelerindeki gibi Avrupa’da da aşırı ilgi görüyor musunuz?

- Yok canım. Orada herhangi biriyim. Kuzey ükelerinde daha da sıradanım. Türkiye’de ve Ortadoğu’da popülerim.

Erkek arkadaşlarınız dalga geçmiyor mu "Oğlum bir Ortadoğu kalmıştı fethetmediğin, orayı de fethettin, erkek güzeli ilan edildin" diye.

- Yooo olmadı öyle bir şey.

Ne kadar cool’sunuz, Ortadoğu’nun Brad Pitt’i olmak bu kadar hafifsenecek bir şey mi?

- Hayır ama ne söyleyebilirim ki? Kasılayım mı yani? Beklemediğim bir şeydi. Oldu. Artık Dubai’de sokakta yürüyebilme şansım bile yok. Keşke bu dizi yayınlanmadan önce daha uzun kalsaymışım Dubai’de. NBC’de gösterilen diziler sayesinde daha çok Arap turist gelir olmuş ülkemize. Ama havaya girecek halim yok.

’Ben buradayım!’ diye lamba yakmayan kadına SEKSİ derim

İlk aşk...

- 13- 14 yaşındaydım. Mersin’de yazlıktayız. Basketbol o zamanlar en önemli tutkum. Zaten basketbolcu olmayı hayal ediyordum. Neyse işte, yine arkadaşlarla basketbol oynamaya gittim. Aaa! Sahada erkeklerle basketbol oynayan bir kız var. Uzun bacaklı, kısa şortlu. Sakin, sade kendi halinde bir kız. Oldu. Aşık oldum.

Çok mu güzeldi?

- Yoo! Yani güzeldi ama o değildi mesele, güzel bir sürü kız vardı, o çok iyi basket oynuyordu. Birbirimizle basket oynarken flört ediyorduk. Aynı yaştaydık. Onun dışında gece bankta oturup yıldızları seyrediyorduk.

Ne kadar ileri gittiniz?

- Gitmedik. Sadece el ele tutuştuk. O bile çok çok büyük bir şeydi.

Kadın delince aklınıza ne geliyor?

- Annem. Kadın annemdir yani.

Azra Akın bozulmaz mı bu cevaba?

- Yok canım. İkisinin de yeri ayrı. Çok düşkünüm ben anneme. O da bana.

Seksi kadın deyince peki aklınıza ne geliyor?

- Makyajsız, doğal, kendi güzelliğinin farkında olan ama bağırmayan, "Ben güzelim" diye ortalarda dolaşmayan, bildiği şeyleri çok fazla göstermeyen, kılığıyla kıyafetiyle, davranışlarıyla "Ben buradayım" diye lamba yakmayan kadınlar...

Sizinle birlikte olmaya can atacak bir sürü kadın vardır. İsteseniz playboy olurdunuz. Ama siz öyle bir adam değilsiniz. 25 yaşındasınız ve 6 yıldır aynı kadınla birliktesiniz. Sizce bu durumda bir acayiplik yok mu?

- Yok valla ben heteroseksüel bir adamım.

Ben böyle bir imada bulunmadım...

-Yok yok alınmadım. Ben tekeşliliği tercih ediyorum. Hayatımda doldurmak istediğim şeyler yok. Gideyim gece çıkayım, daldan dala atlayayım. Böyle dertlerim yok. Herhangi bir şey kanıtlama derdinde de değildim.

Bazı erkekler sevgililerinin dekolte giymesinden, mini giymesinden rahatsız olurlar. Öyle bir adam mısınız peki?

- Hayır, kıskanç da değilim. Her şeyi dozunda kıskanırım. Bir miktar kıskanmak ve kıskanılmak güzeldir dozunda olması şartıyla, yoksa ilişkiye zarar verir.

Hep ayağı yere basan şeyler söylüyorsunuz...

- Evet çünkü makul, düzgün ve sıradan bir adamım.

Diyelim ki yanınızdaki birkaç erkekle bara giriyorsunuz. 15’ten 55’e kadar istediğiniz bütün kadınları neredeyse tavlayabileceğinizi biliyorsunuz. Bu nasıl bir iktidar?

- Doğru bu insana bir iktidar verir. Ama yani, ilk görüşte etkilenmek nedir ki? Bir sürü kadın var, ilk 3 dakikadan sonra kaçmak için ne yapacağını bilemezsin. Demek sökmüyor. Bu kadar çabuk etkilemek de, etkilenmek de. Ben daha içe bakan bir insanım. İçte bir şeyler arıyorum. Doluluk arıyorum. Komplekssizlik arıyorum. Daha sade, daha natürel ilişkiler. Ben şöhret oldum ama bu çevreden arkadaşım yok, hálá eski arkadaşlarımla görüşürüm ben.

Peki sizin camiada en sinir olduğunuz davranış?

- Benim felsefem şu: "Bir şeyle uğraşıyorsun oradan yürü, başka bir tarafa sıçrama." Çünkü bunu yaparsan, işinle değil başka şeylerle anılmaya başlıyorsun. Adam oyuncu ama rolünden çok özel hayatıyla gündeme geliyor, ben istemem mesela böyle bir şey. Sırf bu yüzden gece hayatında da insanların beni çok fazla görmesini istemiyorum. Hoşuma gitmiyor.

Siz nerede eğleniyorsunuz? İçki içmeyi dans etmeyi sevmiyor musunuz?

- Seviyorum tabii. Ama yani magazin basınının zulaya yattığı mekanlar belli. E oraya gidiyorsan, haber olmak istiyorsun. Ben istemiyorum. Daha mütevazı yerlere gidip, basınsız vakit geçirmeyi seviyorum. Beyoğlu’nda bir sürü böyle bar var.

Yazın Türkbükü de yapmıyorsunuz yani...

- Hayır daha çok dağda gezmeyi seviyorum.

Romantizm kareniz...

- Romeo değilim ama kendi çapımda romantiğim. Spontane tatile çıkmayı severim. Hesapsız, plansız. Basit şeyler aslında, birlikte film izlemek, kapıyı sevgilimin açması...

Azra ile birlikte mi yaşıyorsunuz?

- Yok. O Avrupa yakasında yaşıyor, ben Anadolu yakasında ama her gün birlikteyiz. Zamanı gelince birlikte de yaşayacağız.

Günde ne sıklıkta konuşuyorsunuz?

- Bir iki kez konuşuruz. Genellikle de işlerimiz üzerine...

Kazandığınız paraları ne yapıyorsunuz?

- Yatırım yapıyorum. Babam ilgileniyor ama birlikte karar veriyoruz.

Ortak iş?

- Düşünüyorum. Gıda üzerine bir şeyler olabilir. Kafe olabilir, pastane olabilir ama trendy bir şey. Sürekli aklımda. Bizim aile mesleğimiz biliyorsun. Hem annem ve babam için de bir uğraş olur. Babam 64, annem 55 yaşında.

Hiç antidepresan kullandınız mı?

- Hayır. Aşırı sinirlendiğimde ya playstation oynarım ya da basketbol. Benim antidepresanım spor.
Yazarın Tüm Yazıları