Orgazm öncesi kadınları hazırlama cihazı: Hassas dokunuşlar

Oysa, ben bugün size bir devrim yazısı yazmaya hazırlanmıştım.

Kadınlar için mucizevi bir ‘cihaz’dan söz edecektim. Yüz- yıllardır kadınların en önemli sorunlarından birini, cırt diye çözecek bir keşif aktaracaktım size. Güya. Bakın neler oldu...

*

İlk problem havaalanında yaşandı. Bütün bir güvenlik ordusu tepeme toplandı:

‘Bu çantada ne var!’

‘Gümüş çatal bıçak. Sevgilimin annesinin hediyesi. Merak etmeyin, bıçaklarla uçağa binmeyeceğim, bagaja vereceğim...’

‘Kesici aletten söz etmiyoruz hanımefendi. Tanımlayamadığımız bir cihaz var bu çantada. Ne taşıyorsunuz yanınızda?’

Aval aval suratlarına bakıyorum. Neden söz ettiklerini anlamıyorum. Sanki siyanür ya da roket başı çıkarmaya çalışıyorum yurtdışına. Bir telaş, bir telaş. Yoksa, filmlerdeki gibi, biri bir şey mi koydu çantama? Hayatımın bu döneminde bir kurye olmam eksikti.

‘İzin verir misiniz?’

Hayır diyecek halim mi var?

Bavul açılıyor, eşyalar havaya saçılıyor.

‘İşte bu!’ diyor görevlilerden biri; parmak, hedefi gösteriyor. Suç aletini bulmanın gururuyla suratıma bakıyor:

‘Nedir bu?’

Aman Allah’ım! Şimdi çakıyorum durumu. Doğru ya, son anda bavula koymuştum. Nasıl izah etsem. Bu adamlara ne desem. Yer yarılsa da ben içine girsem...

‘Ha o mu?’

Ağzımdan çıkan ilk cümle bu. Gerisi gelmiyor.

‘Evet bu... Ne bu?’

‘O mu? Bir cihaz’ diyorum, suçlu suçlu önüme bakıyorum.

‘Çok elektrik yüklü. Nedir bu?’

‘Söyledim ya... Bir cihaz... Bir keşif, bir buluş... Haklısınız elektrikli... Elektrik veriyor... Sadece kadınlara ama... Faydalı bir işe yaradığı söyleniyor... Haber için, gazeteden verdiler. Al sen bunu bir dene dediler... Siz erkeksiniz size olmaz ama... ’

Haklısınız, ben tamamıyla saçmalıyorum. Yan yana getirdiğim cümlelerden bir anlam çıkarabilmelerine olanak yok. Zaten ben de bir anlam çıksın diye konuşmuyorum, bu utançtan yırtmaya uğraşıyorum.

Bu arada sadece görevliler değil, güvenlik kontrolünden geçmekte olan herkes toplanıyor başıma, yolu tıkıyorum ya, eğlence var ya, meraklıyız ya, bir kalabalık görünce kafayı uzatıp ‘N’oluyor?’ demeye bayılırız ya, işte o hesap...

Herkes o pizza kutusu gibi şeyin içinde olan cihazın ne olduğunu söylememi bekliyor.

Derin bir nefes alıyorum, başka çarem yok, elim mahkum, yakalanmışım, köşeye sıkışmışım ‘Bu bir mastürbasyon cihazı...’ diyorum.

Allah sizi inandırsın, o anda bütün havaalanında hayat durdu. Ağlayan çocuklar bile ağlamaz oldu. Müthiş bir sessizlik. Kimse kıpırdamıyor. Sanki bir şey daha söylemem gerekiyor... Ki hayat normale dönsün. Ağzımdan çıkan bir sonraki cümle daha da feci:

‘Yanlış anlamayın, ayağa takılıyor...’

*

Eğer okurum olduğu söyleyen görevlilerden biri son anda belirmesiydi ve ‘İlginç şeyler yazıyorsunuz. Demek bu da onlardan biri. Buyrun, geçin’ demeseydi ‘Slightest Touch’la birlikte ülkeyi terk edebilmem imkansız hale gelecekti.

Fakat dakika bir, gol bir, gıcık oldum cihaza. Bela getiriyor bana. Birkaç gün yüzüne bile bakmadım. Onu cezalandırdım. Bu arada -galiba farkında olmadan- şimdi sizinle de tanıştırdım: Adı Slightest Touch. Bana Dallas doğumlu olduğunu söyledi, Amerikalı yani, bana ulaşabilmek için uzun bir yol tepmiş, gemiyle Almanya’ya gelmiş, sonra da uçakla İstanbul’a. Korku içinde benimle birlikte bir Arap ülkesine gidiyor olmasının sorun teşkil edip etmeyeceğini sordu, ‘Ne bileyim’ dedim ama az biraz hak da verdim, sevgilimin ‘Erotizmi çağrıştıran herhangi bir şeyin bile bu ülkeye girmesi yasak, bilmiyor musun?’ diye beni azarlamasını istemediğim için de varlığını ondan (dolayısıyla herkesten) gizledim.

*

139 dolarlık ‘Hassas dokunuş’ adındaki bu yeni misafirimle epey bir süre ilgilenmedim. Fakat bir gün fena halde merak ettim. O gün de yalnızım. ‘Hadi bakalım birbirimizle yakından tanışmanın zamanı geldi’ dedim. Pizza kutusunun içinden gümüş renkli makyaj çantasına benzeyen bir şey çıktı. İçinde neler mi var?

1) Öksürük şurubuna benzeyen minik cam bir şişe. Rengi mavi. Üzerinde ‘Elektrolyte concentrate’ yazıyor. Yaşasın! Onunla kendine bir kokteyl hazırlayacakmışsın. Yarım litre suya 23 damla damlatacaksın, suyla iyice karışsın diye de şişeyi epey bir sallayacaksın. Cihazı bedenine bağlamadan 20 dakika önce, bu sıvıyı buzlu bir bardağa koyup içeceksin. Seni rahatlatıyor muymuş neymiş...

2) Dikdörtgen bir cihaz. Pille çalışıyor. Sana elektrik vererek sinir yollarını harekete geçiren alet bu işte. Bir tür elektrikli uyarıcıymış. Açma kapama düğmesi var, istersen elektrik akımını yükseltebiliyorsun. Ama cart diye sonuna kadar açmayın diye uyarıyorlar adamı. Ayak bileğine bağlı olan bu alet, kadınları orgazm öncesine hazırlıyormuş...

3) Bir de vücuda bağlanan 4 tane elektrod var. Her birini 30 kere kullanabiliyormuşsun. Dikdörtgen cihazdan çıkan kablolar, iki ayak bileğine yapıştırdığın bu elektrodlara bağlanıyormuş. Sonrası şu, kendine elektrik veriyorsun. Bu kadar basit. Mi?

Değil. Son anda aklıma prospektüse bakmak geliyor. O da ne? Bin tane şey yazıyor: Hamileysen kullanmayacaksın. Anti-depresan alıyorsan (Prozac, Zanax, Effexor vesaire) uzak duracaksın. Yüksek tansiyonun varsa da unut bu işi.

Çarpıntın ya da herhangi bir kalp sorunun varsa, aman Allah’ım yazdıkça yazmışlar... Epilepsi, Parkinson, MS ya da sinirlerle, kaslarla ilgili herhangi bir rahatsızlık... Eğer sevişirken kendini kaybediyorsan ya da kendinden geçiyorsan (bilmem ki?).... Herhangi bir boyun rahatsızlığın varsa (yok)... Cilt problemi, akut hastalıklar...

Bu ne be!

Devam ediyorum prospektüsü okumaya... Elektrodu asla kalbine ya da boynuna yakın takmayacaksın. Vitamin yüklemesi yaptıktan ya da çok alkol aldıktan sonra bu işe kalkışmayacaksın. Bedenine taktığın her türlü metal şeyi çıkaracaksın. Cildin kuru olacak. Nemli ortamlarda kullanmayacaksın. Sudan uzak dur yani. Elektrodu takmadan krem varsa bacağında sileceksin. Sabunla yıkayıp, suyla durulayıp, havluyla kuruladıktan sonra takacaksın. Kendine elektrik verirken -olur ya- uyuyakalmayacaksın...

Böyle sayfalarca devam ediyor. Orgazm garantisi vermiyor, ama orgazm denilen o ‘plato’ya sizi çok yaklaştırdığını söylüyor. İnsanı yükseltiyormuş.

İnanmayacaksınız ama ben korktum!

Şimdi bu otel odasında ölürsem ya da ayak bileklerime taktığım kablolarla zangır zangır titrerken bulunursam, bu Arap ülkesinde sevgilimi zor durumda bırakırım diye düşündüm. Fakat diğer taraftan da görev aşkı var. Hazırladım elektrolyte içkimi. İçtim, 20 dakikanın geçmesini bekliyorum.

Yüreğim pır pır ediyor, hálá korkuyor muyum neyim...

Sonra, ‘Aman be... Amma çok düşünüyorsun. Ver elektriği...’ dedim. Dayadım elektrodları tenime. Açtım düğmeyi. Bekliyorum ne olacaksa olsun diye...

Tık yok.

Allah Allah. E bari daha fazla elektrik vereyim kendime. Birden, ayak bilek kemiğimin üç parmak üstüne (bir de ölçerek biçerek takıyorsun bu mereti, anasını satayım her şeyin kuralı var) taktığım o şeyden bir şey, tarif edemiyorum o ne, neredeyse beynime kadar ulaşıyor.

Ulan çalışıyor bu!

Akupunktur yaptırdınız mı hiç, onun verdiği acı gibi bir şey.

Dur azaltayım....

Tık- tık tık- tık, sivri sinek ısırığı gibi. Sürekli stimüle ediyor sizi. Sanki ayak bileğinizde bir nabız atıyor. Yavaş yavaş dizlerden yukarıya doğru ulaşıyor. Bedeninize tuhaf bir sıcaklık yayılıyor. Ayak altlarınızda bir uyuşma, bir karıncalanma oluyor. Fakat gözüm o anda televizyonda oynayan Steve Martin filmine takılıyor. Olacak şey mi bu! Sanırım erotik bir şeyler düşünmek istiyorsanız, yeryüzünde aklınıza gelmesi gereken en son erkek Steve Martin. Ben şu an ona bakıyorum. Ve gülüyorum. Konsantre ol, konsantre ol...

Olamadım.

Açma kapama düğmesi sonuna kadar dayanmış vaziyette.

Ama ben kahkahalarla gülüyorum Steve Martin’e.

Hani küçükken bir makineler vardı, çok yorulunca para atıp üzerine çıkardınız, ayaklarınızın altı karıncalanırdı, bu ‘Slightest Touch’ onun gibi bir şey. Israrla bir oyuncak olmadığı yazıyor. Pek çok mahareti anlatılıyor. Ama ben göremedim.

Üzgünüm.

Sonra ne mi oldu?

Yani sorduğunuz soru şu mu:

Bu aletin bir faydası olmuş muydu?

Söyler misiniz, hangi cihaz bir sevgilinin yerini tutabilir?


HAMİŞ:

Beni bu cihazdan haberdar eden ve bizzat yabancı diyarlardan getirten, meslek büyüğüm Ertuğ Karakullukçu’dur. Ona teşekkür ediyorum. O iflaholmaz bir haber düşkünü, kendisi kullanabilseydi o kullanırdı, kullanamadığı için bana bu kıyağı geçti. Ben de onun sayesinde bu hizmeti insanlığa verebildim!
Yazarın Tüm Yazıları