Paylaş
- Nerelisiniz?
Malatyalı.
- Eğitim?
Lise terk.
- Meslek?
Aksaray’da bir handa çay ocağa işletiyordum.
- Kaç yaşındaydınız askere gittiğinizde?
20. Baktım, beni kimse çağırmıyor, ben kendim gittim. “Senin şubede kaydın yok!” dediler. Bir şekilde adım gitmemiş, “Nüfustan kağıt getirmen lazım!” “Bunu yapmaman durumunda ne olur?” dedim. “Hiiiç” dediler, “Askerlikle ilişkisi olan işlerde sorun yaşarsın. Ama kaydın olmadığı için arama-marama olmaz...”
- İsteseydiniz gitmeyebilirdiniz yani...
Tabii, tabii. Ama bizim kitabımızda yazmaz öyle şeyler. Kendi kendime dedim ki, “Sen ana kuzususun da, o gidenler değil mi?” Gazetelerde şehit haberlerinin en çok çıktığı zamanlardı. Uğraştım, kaydımı yaptırdım ver elini Samsun. Acemi birliği, makineli tüfek taburu. Sonra da Ardahan’ın Dama ilçesine tertip oldum.
- Sevgili filan var mı?
Var. Şimdiki eşim. Gözden göze, kaptan kalbe bir durumdu. Askere gitmeden ona açıldım. “Git gel, öyle gündeme getirelim” dedi. Fakat anladım ki, beni bekleyecek, o da beni seviyor. Mahalledeki arkadaşlarım, otobüsümün önünü kestiler, davullar, zurnalar, pek coşkulu bir gidiş oldu. “Ya ölürüm ya dönerim” diye bir düşüncem vardı, bu hal aklımdan bile geçmiyordu, sakat kalmak...
- Ardahan tehlikeli miydi?
Tunceli gibi değildi ama yine de...
- Aldığınız eğitim yeterli miydi?
Değildi. Ama ne yapacaksın ki, neye karşı eğitim alacaksın? Karşındaki düşman düzenli bir ordu değil ki. Sana kurallar içinde mi saldırıyor ki, sen o kuralları öğrenerek kendini savunacaksın? Meğer operasyon taburuna gitmişim, dağ bayır gezip terörist arıyorduk. İstihbarat geliyordu, “Şu kadar terörist, şu bölgeden geçiş yapacak!” Önce biz gidiyorduk, arama- tarama yapmaya. Sıcak temas gerçekleşince de, bize takviye olarak özel tim geliyordu.
- Hep Ardahan’da mı kaldınız?
Hayır, bir süre sonra Tunceli Pülümür. İlk günler çok zor geçti. Arazideyiz, yatacak yerimiz yok, panço çadırlar var, yağmurluk normalde, iki kişi yağmurluğunu düğmelerini birbirine ilikliyor, çadır oluyor, içinde uyuyorsun. Hava soğuk. Bir de daha o zamanlar, kondisyonum eksikti, şehir çocuğuydum. O dağ senin, bu dağ benim gezerken perişan oldum. 500 mermilik çelik sandık taşıyorum, üç günlük mühimmatımızı da, 30-35 kiloluk yük, “Komutanım ben yapamıyorum” diyecek halim de yok.
- E ne yaptınız?
Mevzilerde nöbet tutarken, kendi kendime çök kalk yaptım, snav çektim ki, biraz bacaklarım güçlensin, güçlendi.
- Orada insan travma yaşıyor mu?
Orda değil ama döndükten sonra yaşadım. Sakat kaldıktan sonra, bir de ülkemin durumu basından, çevremden gözlemleyince... Fena oldum. Sen orada, bilmediğin bir düşmanla savaşıyorsun ve ne yapıyorsan ülken için yapıyorsun, ama sonra bir bakıyorsun ki, senin yaşında gençler Bodrumlarda, Marmarisler de eğleniyor. Onların derdi başka...
Bebeğimiz 9. denemede oldu
- Çocuk sahibi olmaya ne zaman karar verdiniz?
Evlendikten bir süre sonra. Allah karşımıza müthiş komutanlar çıkardı. Gata’da Korgeneral Ömer Keçeligil vardı ve eşi Bilge Hanımefendi. Çok duyarlıydı. Onunla paylaştığımızda, orada bir tüp bebe ünitesi kurulması gerektiğini söyledi. Ünite kuruldu. Tedaviye gittik. 8 kez transfer yapıldı ama hamilelik gerçekleşmedi. Bir tanesinde gerçekleşir gibi oldu ama 21. gününde Emine düşük yaptı. Çok üzüldük, çok yıprandık, umudumuz kırıldı. Tam bu işten vazgeçmek üzereydik ki, Tarık Hoca’ya gitmemizi tavsiye ettiler. Benim bir dükkanım vardı memlekette, onu sattık, üzerine de para koyduk ve Hacettepe’nin yolunu tuttuk. Allah razı olsun, ilk denemede oldu. Şimdi ikizlerimiz var, aile olduk. Tek idealim onlara iyi bir eğitim vermek ve ayaklarının üzerinde durabilmelerini sağlamak...
Bugün Emine’yle berabersek hep onun inadı sayesinde
Gata’da yattığım dönem Televole’yi keşfettim. Birkaç Türkiye vardı. Bir, uğrunda savaştığımız bir de televizyonlardan izlediğimiz Türkiye. Ama o benim ülkemin gerçeğini yansıtmıyordu. Yok eğer yansıtıyorsa, biz ne yapmaya gitmiştik oralara?
- Olay nasıl oldu?
Duyum aldık, üç günlük operasyona çıktık. Sabaha kadar yürüdük, pusu atacağımız tepelere tırmanırken, ben görüntü aldım komutana bildirdim, taciz atışı yaptık, karşılık geldi, çatışma başladı. Arazi sarp ormanlık alan geniş, manevra alanı kısıtlı, görüş mesafesi zayıf...
- Korku?
O anın psikolojisi başka. Arazinin sana yaşattığı güçlükler, teröristin yaşattıklarından daha ağır. Bir müddet sonra, “Ne olacaksa olsun, öleceksem öleyim, yeter ki karşılaşalım, çatışalım...” duygusu geliyor. O gün de öyle oldu. Bir terörist ölü olarak ele geçti, üst bölgemize döndük...
- Üst bölge nedir?
İstirahat ettiğimiz yer, merkezimiz. Birkaç saat dinleniyoruz, silahımızın temizliğini yapıyoruz, sonra tekrar yeni bir operasyona çıkıyoruz. İşte ne olduysa orada oldu...
- Ne oldu?
Üst bölgemize geri döndük, biraz dinleneceğiz, sonra operasyona pusu atmaya gideceğiz. Dizlerimin üzerine çökmüş teçhizatımı kontrol ediyordum, sırt çantamda eksik var mı diye. Birden nees alamamaya başladım, bomba yedik zannettim, oysa heyelan olmuş, toprak üzerimize çökmüş. Gözümü açtığımda Erzincan’daydım, belim kırılmış, felç olmuşum, oradan Erzurum’a ameliyata, sonra da Ankara Gata’ya getirildim...
- İnsan ne hissediyor öğrenince?
Hayatının kaydığını. Ama ben kadere inanırım. Gerçeği kabul ettim. “Bu acıyı tatman gerekiyormuş demek ki” dedim.
- Kızgınlık?
Kime? Yaradan’a mı? Yok canım. Gata’da yattığım dönem televizyon izlemeye başladım ve Televole’yi keşfettim. Ve Türkiye’yi görmeye başladım. Birkaç Türkiye vardı. Bir, uğrunda savaştığımız Türkiye, ama televizyonlardan izlediğim Türkiye, benim ülkemin gerçeğini yansıtmıyordu. Yok eğer yansıtıyorsa, biz ne yapmaya gitmiştik oralara? Değişik insanlarla sohbet ettim o dönem Ankara’da, kimi kız arkadaşıyla problemlerini anlatıyordu, nasıl çözeceğini bilmiyordu, yoğun bir gayret ve çaba içindeydi. Kimi “Ne yapsam da şuraya tatile gitsem?” diye hesaplar yapıyordu. Ama ben felç olmuştum, belimden aşağısı hissetmiyordum. Ne tuvalet kontrolü ne idrar...
- Sevgiliniz ne zaman sahneye çıktı?
Emine mi? Benimle evlenmek istediği söyleyen bir mektup yazdı. Ben de ona, “Benim artık bir eşim var. Kendine evlenecek başka birini bul” dedim. O da anlamamış tabii, “Eşin kim?” diye sordu, “Tekerlekli sandalye. Benim karım artık o” dedim. Telefonlarına çıkmıyordum.
- Niye? Kız, demek ki sizi seviyor, ne halde olursanız olun, sizinle devam etmek istiyor...
Erkeğin de belli şeyleri yapabiliyor olması lazım. Geçirdiğim o kaza sebebiyle, bazıları yetilerimi kaybettiğimi düşünüyordum.
- Hayatta sadece seks yok ki, daha önemli şeyler var...
Yok öyle değil...
- Siz, kıza açık açık “Benden sana koca olmaz” mı dediniz...
Evet.
- O ne yaptı?
Ağladı. Ama “Ben senden vazgeçmem!” dedi. Bugün berabersek, onun inadı sayesinde. Hep ama hep aramaya devam etti. Sonra Dicle Üniversite’si Muhasebe bölümünü kazandı. Ailesinden ayrılıp Diyarbakır’a gelince, arayışlarını sıklaştırdı.
- Ailesi onaylıyor muydu?
Yok canım, kim sakata kız vermek ister? İnsanlar, engelliler konusunda çok önyargılı. Bir hafta sonu Malatya’ya yanıma geldi, kendi tablomu daha net anlattım. Bu sefer ikimiz birden ağladık...
- Ama çocuk yapabileceğinizi biliyorsunuz...
Evet tüp bebek yoluyla yapabileceğimizi biliyorduk. Bir aile kurabilirdik, beni sevdiğini de biliyordum. Ama yetmez ki? Ben onun ihtiyaçlarını gideremiyorsam, olmaz ki. İhtiyaç noktasında şüphelerim vardı. Hadi bebeği yaptık diyelim, diğer konu ne olacak?
- Sonra nasıl ikna oldunuz?
Onun bu kararlı halini yıllarca sürdürmesi, bana güç verdi. Önce kendi iç dünyamızdaki sorunları hallettik. Bir de öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, Engelliler Federasyonu’nda Basket Milli Takım antrenörlüğü yapmış biri bile, “Engellilerin eşleri onları aldatabiliyor. Böyle olaylarla karşılaşıyoruz” türünden demeçler veriyor...
- Engelli olması şart değil ki, engelli olmayanların partnerleri de aldatabilir...
Ama öyle değil işte. Engelli insanın yetersizliği göze batıyor.
- Sizin böyle bir rahatsızlığınız mı vardı...
Vardı tabii, eğer ben karımı tatmin edemezsem sorundur. Ama sonra baktım bundan kaçış yok. Kararımı verdim: Nasıl bir kaderse katlanacağız, tadacağız, olursa olacak, olmazsa ayrılacağız. Dedim ki “Eminem’i, ailesi bana katiyetin vermez. Gündeme getirsem, elimden de alırlar. Öyle bir şey yapmalıyım ki, ayyuka çıktığında, kızlarını bana vermeye mecbur kalsınlar...”
- Ne yaptınız?
Bir geldiğinde, birlikte olduk. Aileye de söyledik, buna rağmen vermemek için ellerinden gelen her şeyi yaptılar, ben de sevdiğim kadını almak için. 6 yıl sürdü. Sonunda onun ailesi yıldı, “Ne haliniz varsa görün!” dedi. Biz de o günden beri birlikteyiz, hiç ayrılmadık. Çok da mutluyuz. Hayattaki en değerli varlığım, eşim ve çocuğum...
Paylaş