Ne bisikleti? İşe, parlamentoya, bisikletle mi gidiyor yani! Bunu, bir şaşkınlık sorusu haline dönüştürdüğümde, Nevin benimle dalga geçti: "Ne var yani? Milletvekili kocam da aynı aracı kullanıyor, her yere bisikletle gidiyor! Burada herkes böyle..." Hollandalı enişte Joost Lagendijk’in Nevin’e aldığı ilk romantik hediye, bir bisiklet. Sabahları birlikte en dinamik halleriyle, yağmur çamur demeden bisikletlerine atlayıp, parlamentoya gidiyorlar. Akşamları bisikletlerini bir restoranın önüne park edip, yemeklerini yiyorlar. Bence en güzeli budur, bisiklette aşk. Üzerine imaj tanımam. Bir erkek ve bir kadın, yan yana pedal çeviriyorlar, arada usul usul sohbet ediyorlar ve güzel güzel birbirlerine bakıyorlar. Aslına bakarsınız, onların yaşadıkları aşk da, bu tempoda. Öyle ani, hızlı ve kırmızı değil. Kıvılcımlarla parlayan bir aşk değil yani; yavaş yavaş, sakin sakin ama güçlü bir şekilde gelişen bir aşk. Onların hikayelerini dinlemek bana çok
iyi geldi. İnşallah, size de gelir...
"Enişte" ile nasıl tanıştınız? - Orhan Pamuk davasına geldiğinde, onunla röportaj yapmak için görevlendirilmiş gazetecilerden biriydim. Canlı yayın yapacaktık, tanıştık. Gerçi, ben onu önceden de tanıyordum ama Joost’un beni ilk hatırladığı an bu...
Nasıl yani?- E pek çok gazeteci gibi, Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eş Başkanı Joost Lagendijk’e bir sürü kez mikrofon uzatmışlığım var! O tabii farkında değil. 15-20 mikrofon ve kamera insanın etrafını sarınca, nereye bakacağınızı şaşırırsınız...
O röportajda tanıştınız...- Evet. Masum bir politikacı röportajıydı!
Aklınızdan "Ne hoş adam!" diye filan hiç geçirmediniz yani!- Hayır. Ama gözlerinden etkilendim. Çok samimi bakıyorlardı. Çok olduğu gibidir Joost. Sevecendir. Sıcaktır, insana güven verir. Ama elimi kalbimin üzerine koyarak söylüyorum, benim hiçbir dahlim yok. Her şey kendiliğinden gelişti. Kader ağlarını ördü...
Hadi anlatın şu kaderin ördüğü ağları...- Gündüz röportaj yapmışım, akşam partide görüyorum. Oysa, "Bir daha göremem!" diye düşünüyorum. Ertesi gün, o meşhur konuşmasını yaptığı toplantıya gidiyorum. Ama isteyerek değil, işten gönderiyorlar, yine görüyorum. Hani orduyla ilgili sözlerini söylediği toplantı. Ve akşamında, bir yemek davetinde yine karşılaşıyoruz! O da tabii, bu kadın her yerde karşıma çıkıyor, Tanrı’nın bir bildiği vardır diye düşünüyor ve "Benimle yemeğe çıkar mısın?" diyor. 19 Aralık’ta -ki o günü ilişkimizin başlangıcı olarak kabul ediyoruz- yemeğe çıkıyoruz.
Nereye gidiyorsunuz yemeğe?- O da başka bir sorundu! Ben her şeyi ulu ortada yaşamaktan hoşlanan biri değilim, Joost o günlerde gazetelerde çok fazla yer alıyordu, "Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eş Başkanı’yla romantik yemeğe giden kadın gazeteci" olma durumları da beni geriyordu. Akaretler’de gözden uzak bir restorana gittik. Akşam onu oteline bıraktım, evime döndüm. Bir hafta sonra beni Brüksel’den aradı. İkimiz için de, ilk görüşte aşk gibi bir şey söz konusu değildi. Zaman içerisinde gelişti, büyüdü, serpildi...
Daha önce röportaj yaptığınız biriyle sevgili olmuş muydunuz?- Hayır. Zaten aramızdaki ilişki şekillenmeye başlayınca, gergin bir kadın olup çıktım. Kedi gibi evin içinde dolaşıp duruyorum. Her türlü şekilde değerlendirilebilecek bir malzeme. Joost ise hep daha rahattı, beni sakinleştirmeye çalışıyordu...
İlişkiniz ne zaman ortaya çıktı?- Benim doğum günümde, yani 23 Nisan’da. Bir gün önce Joost bir röportaj veriyor ve "NTV’den Nevin Sungur’la aşk yaşıyoruz" diyor. Muhabir sormuyor, çünkü bilmiyor, bizimki kendiliğinden söylüyor...
Siz ne yaptınız?- Kalp krizi filan geçirecektim. Ama o çok sakindi ve şöyle dedi: "Bu konuda açık olmamız gerekiyor Nevin, yoksa
gideceği yerleri kontrol edemeyiz!" Haklıydı.
Evlenmek kimin fikriydi peki? Siz mi istediniz, o mu?- İkimizin de başta böyle bir istediği yoktu. Ama Brüksel’e taşınmaya karar verdikten sonra, "Madem artık birlikte yaşayacağız" dedik, "Bunu da yapalım..."
Oradaki tepkiler...- Oooooo! Hollanda’da büyük bir olay haline geldi. Gazeteler ve televizyon programları "Avrupa Parlamentosu milletvekilinin Türk gazeteciyle yaşadığı aşka inanılmaz yer ayırdı. O kadar ki Joost bile şaşırdı. Onu, "Türklerin ulusal damadı" ilan ettiler. Tabii "Bakalım, bundan sonra objektif olacak mı olmayacak mı?" diye bir sürü eleştiri de geldi...
Ne cevap veriyor eşiniz bu tür eleştirilere?- Saçmalık olarak değerlendiriyor. Ciddiye bile almıyor.
BEN HAYATI BİR TÜRK GİBİ YAŞIYORUM O İSE BİR HOLLANDALI GİBİ
Aranızda hiç kriz yaşanmadı mı?- Yaşanmaz mı? İkimiz de birbirimizi tanımaya çalışıyoruz, birbirimizin kırılma noktalarını, sınırlarını kavramaya uğraşıyoruz. Bu güne kadar yalnız yaşayan insanlardık. Tamamen pratik hayata yönelik pek çok kriz yaşadık. Hálá zaman zaman yaşıyoruz...
Ne gibi?- İnsan kendi evinde yaşarken, alışkanlıklarının ne olduğunun, ne tür bir hayat biçimi kurduğunun çok farkında olmuyor. Buzdolabında süt şişesini nereye koyduğunu bilmiyor mesela ama kendine özgü bir düzenlemesi olabiliyor. Ve başka biri hayatına girince, o süt şişesini alıp zeytinyağı şişesinin yanına koyunca, sinir oluyor...
Hanginiz düzeni seviyorsunuz?- Joost. O düzen meraklısı, ben temizlik. İkimiz de birbirimize alışmaya çalışıyoruz. Bir de tabii ben hayatı bir Türk gibi yaşıyorum, o ise bir Hollandalı gibi.
O ne demek?- Biz Türkler, son dakikayı çok severiz. Uzun vadeli planlamalardan hoşlanmayız. Ama Avrupalılar bizim gibi değiller, her şey bir plan, program dahilinde. Onlar bizden daha realler. Biz kaderciyiz, kendimizi hayatın akışına bırakmışız. Komik olan, Joost bana yaklaşıyor, hayatı bir Türk gibi yaşamaya başlıyor, ben de ona yaklaşıyorum, daha Avrupalı gibi yaşıyorum...
ERKEĞİN İYİ KALPLİSİNesi sizin için vazgeçilmez? Nesi sizin bugüne kadar tanıdığınız adamlardan farklı?- Tanıdığım en insan adam. Çok iyi kalpli...
Bir erkeğin iyi kalpli olması, bir kadının ona aşık olmasına yetiyor mu!- Yetmez tabii. Joost benim için son derece çekici, etkileyici ve karizmatik bir erkek ama aynı zamanda iyi kalpli! Gün geliyor, karşınızdaki insanın iyi kalpli olması belirleyici oluyor. Kedim bile böyle düşünüyor olmalı ki, hemen benimsedi Joost’u. Oysa çok huysuz ve domuzdur. O da artık bizimle yaşıyor, üç kişilik bir ailemiz var...
Çocuk için aceleniz var mı?- Hayır. Çok yeni bir ilişki yaşıyoruz. İyiyiz böyle. Hayatımda aynı anda birçok şeyi değiştirdim, çocuk artık fazla olur!
LÜBNAN’DA SAVAŞ ÇIKTIĞINDA BEN ÜTÜ YAPIYORDUM
Onun peşinden yabancı bir ülkeye gitmek bir tedirginlik yarattı mı? Mesleğimi, ilişkilerimi kaybedeceğim diye düşündünüz mü?
- Geçti buna benzer şeyler aklımdan. Tabii ki insanın yaşadığı ve çalıştığı yeri değiştirmesi onu ürkütüyor. Burada tanımadığım, bilmediğim insanlar arasında yepyeni konularla uğraşıyorum. Brüksel’de meseleler çok teknik ya da ilişkiler ağı üzerinden yürüyor. Ama alışıyorum. Şöyle şeyler de oldu tabii: Lübnan’da savaş çıkmış, ben acılı gözlerle televizyona bakıp "Neden buradayım? Neden şimdi Lübnan’da değilim?" diyorum ve o esnada ütü yapıyorum!
"Lübnan’a gitmek istiyorum deseniz, eşiniz "Hayır" mı derdi?- Zaten gidecek durumum yoktu. NTV de kendine göre bir düzenleme yapıyor, ben artık buranın elemanıyım. Bir de, bir seçim yaptım, geçmişi burada yaşamak çok da anlamlı değil. Hálá Türkiye’de bir şey olduğu zaman biraz kıpırdanıyorum ama burada da enteresan şeyler oluyor.
Savaş muhabirliği evlenince bitiyor mu?- Valla, biraz daha ağırdan alıyorsun! Artık sadece kendime karşı sorumlu değilim, bir de kocam var, ona karşı da sorumluluğum var. Evlilik böyle bir şey öğretiyormuş insana. Hayata bakışımı değiştirmeyeceğini düşünüyordum ama bu konuda değiştirdi. Alıp başını gidemiyor insan evli olunca. Gitmek istemiyorum o ayrı tabii...
AB GELİNİ OLARAK...
Bir AB gelini olarak, Türkleri, AB’ye girmeye çalışan garibanlar olarak mı değerlendiriyorsunuz?!- Yok, hiç öyle değerlendirmiyorum. Tam tersine, burada insanın siniri daha fazla bozuluyor. Çünkü bir sürü farklı noktayı görüyorsun. Politikaların nasıl döndüğünü fark ediyorsun. Her şey çok çok acayip. Bizim oradayken gözümüzde büyüttüğümüz bir sürü şeyin aslında altının ne kadar boş olduğunu fark ediyorsun. Tabii senin ülkenin kaderi ile ilgili karar verecek insanlarıda yakından tanıyınca hayal kırıklığı yaşayabiliyorsun.
TÜRKİYE DE OLABİLİRBirlikte nasıl bir gelecek hayal ediyorsunuz?- Joost, 2009’a kadar milletvekili. Dönemleri o zaman sona eriyor. İki yıl kadar buradayız. Sonra bilmiyoruz ne yapacağımızı. Tekrar seçimlere girecek mi, girmeyecek mi önce ona karar verecek, girmeyecekse... Türkiye de var alternatifler arasında...
Gelirse ne yapacak?- Bir düşünce kuruluşunda çalışabilir, üniversitede hocalık yapabilir ya da kitap yazabilir. Bakalım, hayırlısı ne ise o olacak!