Biraz manidar bir başlık oldu.Oldu ama...Konuya uydu!Hepimiz bu dünyada ‘‘hapis’’ değil miyiz?En büyük ‘‘ceza’’ mız ve korkumuz ‘‘ölüm’’ değil mi?Makbel Oytay'ın kitabı (Makbel'in Günlüğü/ Sarmal Yayınevi) sayesinde biz de açık görüşe geçtik, ölüm ve ölüm beklemek üzerine fikir beyan etmeye giriştik. Daha doğrusu giriştiniz. Bir kısmı dün yayınlandı. Bir kısmı bu köşeye kaldı. Ama şu faksa (0212 5224578) göndereceğiniz diğer görüşler ve bu sayfalarda yayınlanamayanlar Makbel Oytay'ın eline geçecek. Onun vakti az ama hain planları var. 1) Kanseri Sevenler Derneği kurmak istiyor. 2) Bu fakslardan ve sizin görüşlerinizden kitap yapmayı düşünüyor.Durum bu mimvalde.Herkesin mimvali kendine.Aşağıdakiler de sizin ölümü beklemek üzerine yazdıklarınız işte...DOĞUŞTAN ENGELLİYİZMakbel Hanım diğer insanlardan farklı bir şey yapmıyor. Belki diğer insanlardan farklı olarak ölümün biraz daha farkında ve ölümün kıyısındaki başka insanlardan farklı olma hırsı ile doluyor. Hırs her zaman kötü olmadığını Makbel Hanım ile gösteriyor. Makbel Hanım, ölümü tıpkı bir engelmiş gibi varsayıp, bir görme engeliymişçesine davranıyor. Bence esas vurucu nokta herkesin, doğuştan ölümle engelli olduğunu ve hiçkimsenin birbirinden farklı olmadığını değişik bir dille anlatıyor olması. Ümit YılmazBAŞIMIZIN ÜSTÜNDESevgileri, başıboşluğu, umursamazlığı, özgürlüğü anlamsızca sebeplerden dolayı erteliyoruz. Hayatı yaşamaktan ve yaşatmaktan korkuyoruz. Sinsice, sürekli tetikte, bir şeyi yapmak için günlerce düşünen, tartıp biçen çevrenin de etkisinde kalarak, hayatı bir asalak gibi boş ve anlamsız tüketiyoruz. Makbel Oytay, rahatsız olmasına rağmen bizden daha çok hayatla barışık. Ölümden bu kadar korma gülüm/ Aç kapını pencereni aç/ Varsın gelsin başımızın üstünde yeri var. Zeynep Arık/ AnkaraTHE ENDGeriye dönüp muhasebe yapmayacağım. Çünkü resmen Allah'a isyan edeceğim geliyor. Ama neye isyan edeceksin? Ondan geliyor, ona dönüyoruz, yahu! Bir adam düşün, helaline haram katmamış, çocuklarını okutmak için çalışmış çırpınmış ve tam onları bir yerlere getirmiş, tam da çocuklarının deyimiyle, ‘‘Artık babalarını yaşatacakları zaman gelmiş’’ ama o bu dünyadan el etek çekip gitmiş. Allah'ın göstere göstere, çektire çektire alması, işte evlatlarını kahreden durum bu. Babam kendi içinde savaş verirken insanlar hep hayatın devam ettiğini, üzülmemem gerektiğini söyleyerek beni ayakta tutmaya çalıştılar. Ama rahmetli babama o acılar geldiğinde, hastalık (Akciğer kanseri) onu kemirdikçe ne yapacağımızı şaşırdık. Kasıp kavurdu güzel babamızı. Maalesef babamın filmi bitti. Onsuz olmak çok zor, onun olduğu filmin kareleri hep gözümün önüne geliyor. Başka da bir şey olmuyor. Duadan başka. Ahmet AlverKORKUYORUM AMA...Yürüyorum yolda ardıma bakmadan/ Yaşıyorum bu hayatı hiç bıkmadan/ İnan ki hayat çok güzel olur/ Ölümden korkmadan. Ayşe AltınONU TANIMALIHastalığına bu denli esprili bakan, göğüsleri için ‘‘Allah'tan iki taneymiş! Ya insan değil de Bereket Tanrıçası olsaydım! Kestir, kestir, der!’’ diyebilen bir insan... Bence tanınmalı, tanışmalı! Aydın Haksever/ MersinAŞK ÖLÜMÜ DÖVERYaşamak için havadan çok aşka ihtiyacımız var! ReyhanKANSER FOBİM AZALDISevgili Makbel, güncesinde herşeyi o kadar yalın, o kadar içten ve cesur anlatmış ki, kanser fobim bir nebze olsun azaldı. Kanserli doku denilen şeyin rengini biçimini bile o kadar hoş tanımlamış ki, hep merak eder dururdum. Ama herkes Makbel Oytay gibi olamaz! Benim tanıdığım kanser hastaları ürmüş, bitap, yenilmiş bir halde bekliyorlar ölümü. Ayşe KardeşoğluMECBURENDüşünsene, hiçbir zaman sevdiklerini görememek, onlardan uzak olmak. Düşünmediğin bir yere onlarsız gideceksin. Sevdiklerini bırakıp yalnız gitmek. Kendin belirlemeden, fakat mecburen. Sana gitme diyecekler. Ama sen çoktan hesabını yapmışsın ya da sana rağmen yapılmış. Bile bile acımasızca onları bırakıp gidecek ve kahrolacaksın. Ne zor bir şey. Allah dostuma düşmanıma vermesin. Ama ne acıdır ki verecek! Sevgi DengizKADINLAR VE ÖLÜMKadınların, ölüm korkusunu bırakın, öleceklerini bile düşünmedim ben. Anneannem, annem, komşumuz Nimet Abla, ilk gözağrım, ilk sevgilim, kız arkadaşlarım, arkadaşlarımın anlattığı sevgilileri, karım ve kızım... Ölür mü bunlar? Kütüphanemin önünde Anadolu tanrıçalarının heykellerinin minik bir koleksiyonu var. Onların herhangi birinin ölü olabileceğini bile düşünmedim ben. Değiller ki! Her biri her an kuru fasulye pişirip, tencerenin kenarına tahta kaşığıyla vurarak beni çağırabilir...ZOR AMAKaçınılmaz gerçeği bekleyeceğimize, yaşam diliminde yeni heyecanları, yeni aşkları yaşamanın keyfini sürelim. Hakan ErsavaştıHÁLÁ SEVİYORUMİnsan ancak başına gelince anlıyor! Ben de ‘‘canımın parçası’’ beni bırakıp gidince anladım. O an ağlayamadım bile, dondum kaldım. Heyhat! Yıllar sonra acısı çıkıyor. Çünkü anlatılamayacak kadar çok özledim. Bazen diyorum ki, yolda ya da bir yerde çıksa karşıma. Ama yok da yok. Dönüşü olmayan bir yol. Ben de o yolculuğa çıkmıştım bir ara. Uzun zaman önceydi. Onun gidişinin acısının o dayanılmaz yükünü taşıyamam sanmıştım. Ama kendime gelince (hastanede) yaşama dört elle sarıldım. Ve en acıklısı onun mezarına bile hala gitmedim. Yerini bile bilmiyorum ama hala onu seviyorum.SERVETİN SENSİNHatırlar mısın? Doğduğun zaman, sen ağlarken herkes sevinçle gülümsüyordu. Öyle bir ömür geçir ki: Herkes ağlasın sen öldüğünde! Sen mutlulukla gülümse giderken... Sabırlı, şefkatli ve bağışlayıcı ol yaşarken. Çünkü eninde sonunda bütün servetin sensin! Bunu görmeye çalış çünkü bütün pisliğine ve kalleşliğine rağmen dünya, yine de insanoğlu biricik güzel mekanı. SEN ATLATTINMakbel Oytay'la ilgili yazınızı zevkle ama buruk hislerle okudum. Unutmak istediğim altı yıl önceki yaşadıklarımı tekrar yaşadım. İstemesem de yine sarsıldım. Bunları yazarken değişik duygular içerisindeyim. Altı yıl geçti doktor olan kızım ‘‘Anne sen atlattın!’’ diyor. Diyor da, geçenler de bir arkadaş toplantısında mutlu bir şekilde bunu anlatırken, bir arkadaşım, ‘‘Ah hiç de öyle değil! Bir yakınımın yedi, sekiz yıl sonra hastalığı tekrar ortaya çıktı ve onu kaybettik’’ dedi. İnsanları bir anda mutsuz etmeye ve içime şüphe sokmaya ne hakları var? Neyse, ben 56 yaşında, üç çocuğu ve iki küçük torunu olan bir kadınım. Belki Makbel'den biraz daha şanslıyım. Erken teşhis, derhal ameliyet ve sol göğsümün hemen alınması 4 seans Kemoterapi, bir aylık, alt aylık, yıllık kontroller vs. İnanır mısınız, iki senedir hiç tetkik yaptırmıyorum. Çünkü ben bu hastalığı düşünerek yaşamak istemiyorum. İnsan beyninin çok güzel bir mekanizması var. Kötü olayları kafamızdan atmak istiyorsak bunu başarıyoruz. Şimdi yine eski benim. Neşemden, sosyal yaşamımdan, giyimimden hiç ödün vermeden umutla yaşıyorum, yaşamak istiyorum. Ben altı yıl önce kötü bir rüya gördüm diyorum, artık o rüyayı görmek istemiyorum. Fügen Gür