SANA hangi kelimelerle teşekkür edeceğimi bilemiyorum.
Çünkü kelimeler yetersiz kaldı.
Onun yerine Oğulcan’a sarıldım, "Artık daha mutlu olacağız" dedim. Beraber zıpladık. Mutlu olduğu zaman ya da beni neşelendirmek için zıplıyor. Görmeni isterim, öyle sevimli oluyor ki...
*
İnşallah, bu defa bizim için iyi bir şeyler olur diye dua ediyorum.
Allah, bana seninle yardım etti bu kez de.
Ama bil ki, bizimle başın dertte artık.
Bizi bırakma olur mu, ayda bir kez, bir saat olsun bizi hatırla, senin sayende bizimle ilgilenen insanlar, bir iki ay sonra bizi unutmasın.
Yaşım 47 ve zaman daralıyor, yorgun hissediyorum kendimi...
Göstermelik değil, sonuçlu ilgi istiyorum.
Tabii ki, düşünen, ilgi gösteren, dua eden herkese içten teşekkür ediyorum ama yayınladığın mail’ler arasında beni en çok umutlandıran Bakan Nimet Çubukçu ve Halis Kuralay’ın söyledikleriydi.
Bu arada "O Tijen’lerden biri de benim" ve "Web sitesi yapayım" başlıklı mektupları yazanlarla da görüşmek isterim.
Beni, "Yılın Annesi" yapmak isteyenlere ise teşekkür ederim. Ama ben anne olarak zaten ödülümü aldım. Anne olanlar ve tabii ki sen biliyorsun bu ödülün tadını. Gel geçle, unvanla işim yok benim.
Ben, Oğluş’um ve onun gibi olanları hak ettikleri rahatlığa kavuşturabilirsem, en büyük ödül bu bana...
*
Sen benim tek gücümsüm.
Ve sayende Hürriyet Gazetesi.
Ve ben, bu güce sığınarak artık başarmak istiyorum.
Öncelikle bilinmesini isterim ki, Oğulcan’ı bir kuruma terk edip, arada bir ziyaret ederek yaşayamam. Oğulcan da yaşayamaz. Biz onun havası, suyu, toprağıyız. Bizsiz kurur gider. Biz, şu kısacık hayatta onun alabildiği tek lezzetiz.
Ben sana hayal ettiğim şeyi söyleyeyim: İyi bir bakımevi. Ama gerçekten iyi. Öncü olacak. Gündüzlü ve yatılı hizmet verecek. Aile, arada nefes mi almak istiyor, 2-3 gün bir yere gitmek mi istiyor, anne çalışmak mı istiyor, bu taleplere cevap verebilecek bir yer.
Ben araştırdım, Avrupa Birliği uyum yasaları uyarınca, özürlülere ayrılmış bir fon var. Bildiğim kadarıyla Avrupa, bu fondan para gönderiyor. Bizim Belediye Başkanı’na anlatmaya çalıştım ama ben sade vatandaşım, beni dinleyen var mı?
TRT’de yayınlanan bir sabah programına katıldım telefonla, Özürlüler İdaresi Bakan Vekili’ne aktardım bu görüşlerimi, bir takdir, alkış, kıyamet, "Tamam biz size ulaşacağız!" lafları ve ertesi gün unutulduk.
Ayşeciğim, durumu daha net anlatabilmek için yazıyorum, babam şu anda GATA’da yatıyor ve ölümle pençeleşiyor. Beyne atlamalı akciğer kanseri ve takdir edersin ki, ben yanında olmak istiyorum ama ya gidemiyorum ya da her şeyi göze alıp, Oğulcan’ı 12 yaşındaki kardeşinin bakımına bırakmak zorunda kalıyorum.
Allah saklasın, başlarına bir şey gelse akıl veren çok olur, benim de aklım var ama çaresizim. Hadi, ben şimdi hastaneye gidiyorum. Konuşuruz, tekrar teşekkür ediyorum ve seni seviyorum. (Tijen Güden.)
* * *
Tam ben, "Tijen, nerelerdesin? Bir sürü mektup var, yapılacak iş var, Bakan Nimet Çubukçu’yu aramak lazım, hadi bir ses ver..." demeye hazırlanıyordum ki...
Bilgisayara, Tijen’in şu yukarıda okuduğunuz mektubu düştü.
Nasıl sevindim anlatamam.
Allah’tan sonuna telefonunu da eklemiş.
Hemen numarayı çevirdim.
"Sesini özledim" demek için.
"Gördün mü bak, bu ülkede insanlık ölmemiş" demek için.
"İnanılmaz destek var, televizyon programları da seni ve Oğulcan’ı soruyor" demek için.
Ve birden, onun ağlayan, hıçkıran sesini karşımda buldum:
"Kaybettik. Babamı toprağa vermeye gidiyorum Ayşe" dedi, "O yüzden arayamadım..."
Çok fena oldum.
Kendi kendime, neden bazı felaketler hep aynı insanların başına gelir diye sordum ve ben de onunla birlikte ağlamaya başladım.
Tijen kendini toparlayınca, destek olmak isteyen herkesi arayacak.
Bana gelen bütün mail’leri de ben ona ileteceğim.
Ve söz veriyorum, bu işin peşine bırakmayacağım.
Her ay, en az bir kere size onlardan, durumdan, neler olup bittiğinden bahsedeceğim. Bakarsınız, hep birlikte bunu da başarırız, Tijen’lerin, Oğulcan’ların hayatı bir nebze de olsa kolaylaşır...