Paylaş
Çünkü yasak!
Anket soruları dışında tutuklularla görüşmeye izin verilmiyor, verilse bile, onlara sormadan sonuçları yayınlamaya izin vermiyorlar.
Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri bu yüzden irdelenemiyor.
Oysa, bu ülkede “kadın kırımı” diye bir şey var.
Kadın hakları aktivisti, Kadınların Medya İzleme Grubu ve Filmmor Kadın Filmleri Festivali kurucu üyelerinden, Doçent Hülya Uğur Tanrıöver ile dün başlayan röportaj bugün de devam ediyor...
Sizce kadın cinayeti haberlerini nasıl vermek gerekir? Bu işin bir doğrusu var mı?
İletişimde, bir şeyin yüzde yüz doğrusuna ulaşmak çok kolay değil. Bizler de tam da bunun üzerine konuşuyoruz, düşünüyoruz. Bazı gazeteci arkadaşlarımız dediler ki, “Gruplar oluşturalım, eğitimler yapalım, workshoplar düzenleyelim”. Gazetecilerin, aktivistlerin, akademisyenlerin, kadın kuruluşlarının ve bu olayların acısını içinde yaşayan insanların bir araya gelmesiyle altın kurallar dizisi oluşturulmalıdır. El birliğiyle ortak bir akıl geliştirip, birlikte mücadele etmeliyiz...
Öldürme şekillerinde de farklılıklar göze çarpıyor. 3 bıçak darbesiyle öldüren de var, 53 bıçak darbesiyle de. Hırsını alamayıp bir şarjör boşaltıp canına kıydığı kadına bir şarjör daha boşaltan da var. Bunu nasıl açıklıyoruz?
Ucu psikiyatrik boyuta dayanıyor olabilir. Ama parmak izi bulunamasın, kimliği tespit edilemesin diye, el kesme, bedeni yakmaları nereden öğrenecekler? CSI’lar ve benzeri diziler bilgi kaynağı oluşturuyor. Oralardan öğreniyorlar.
Siz bir bütünü anlatıyorsunuz. Fakat muhafazakâr kesim, sadece söylediklerinizin bir kısmını alsa ve “Al işte benim gibi düşünüyor!” der...
Maalesef öyle de yapıyorlar zaten. Aradan cımbızlıyorlar. Mesele, “Medyada cinsiyetçilikle savaşmak gerekir” diyorsunuz, onların cinsiyetçilikten tek anladıkları, ucu biraz görünmüş bir meme oluyor. Ama onun yanında duran, oğlanlarla gezdi diye kızını döven baba haberi onlar için problem değil.
Türkiye’de olan ‘kadın kırımı’dır
İdam cezasının geri getirilmesine karşı mısınız?
Evet. İnsanın canını almaya toplumsal olarak karar verilebileceğini düşünmüyorum. Ama sıfır tolerans noktasında, hakiki bir müebbet hapsin uygulanmasını gerektiğini düşünüyorum. “Yarın idamı getirelim” dediklerinde en son idam edilenler kadın canileri olacak. Yine orada siyasiler, şunlar bunlar devreye girer, olmadık insanlar idam edilir. Buna karşılık karısını 28 yerinden bıçaklayıp boğan, o da yetmeyip yakanlara bir şey olmaz. “Başını ne eğdi, çok terbiyeliydi, iyi halden indirdik!” derler. İş, “kadın kırımı”na kadar gitti. Türkiye’de olan budur. Biliyorsunuz, “kadın kırımı” diye bir sözcük var artık. Soykırım gibi. Artık yeter! Mevcut yasalar uygulanarak gereken en ağır ceza verilsin. “Bunalıma girmişti, işsiz kalmıştı, morali bozuktu, annesi de onu çocukken dövmüştü!” gibi gerekçeleri ciddiye bile almamak lazım. Biliyorsunuz değil mi, birileri bir anket yapmış, yok efendim Freudien ve psikanalatik açıdan yaklaşmışlar, “Bu tür kadına uygulanan şiddetin altında anneye duyulan öfke yatıyormuş!” Artık daha neler! Neredeyse kadın cinayetlerini de annelere bağlayacaklar!
KARINI ÖLDÜRDÜN NE KADAR PİŞMANSIN?!
Saha araştırması için İzmir’desiniz...
Evet, daha önce Diyarbakır’daydık. Bu kapsamlı bir saha çalışması. Bir Avrupa Birliği projesi. Amacımız bir yandan veri toplamak. Sonra ayrıntılı bir medya analizi. Medyada nasıl sunulduğunun net bir şekilde ortaya çıkması için çabalıyoruz. Bir de saha araştırması kısmı var. Davalara bakın avukat arkadaşlarımızla, kadın kuruluşları ve yargı mensuplarıyla ve mümkünse tutuklularla görüşmek istiyoruz. Ama anket şeklinde değil. Çünkü metot olarak doğru olmadığını inanıyoruz. Ben bu alanda 40 yıldır çalışan ve dersler veren biriyim. İnsanların bir katile gidip, “Pişman mısın? Ne kadar pişmansın? On üzerinde not versene!” diyerek bir sonuç alabildiğini düşünmüyorum. Sosyolojik görüşmeler yapmak istiyoruz. Ama izin alamıyoruz. “Bize anket sorularınızı yollayın. Evet ya da hayır şeklinde cevaplanacak ucu kapalı sorular olsun!” deniyor. Yani bu iktidar akademik çalışmaya kapalı. Zaten bir hukukçu arkadaşımız, “Yapılmasına izin verseler dahi, sonuçlarını onlara sormadan kamuoyuyla paylaşabilmeniz mümkün değil” dedi. Paylaşılamayan bilgi de bilgi değildir. Çok fena yani. Ama maalesef bu durumdayız.
Paylaş