Paylaş
Neler yaşadın bunca zaman cezaevine girip çıkarken?...
- Hangi birini anlatayım? Önceleri çok erken gidiyorduk. Çünkü orada ne yapacağımızı bilmiyorduk. Göz kaydı veremiyordum, uzun süre uğraşıyordum. Makinede, ayakkabım, hırkam, montum olmasa dahi ötüyordum. Ama artık cezaevini avucumun içi gibi biliyorum. Göz kaydını hemen yapıyorum. Makinelerde ayakkabım, hırkam olsa bile ötmüyorum. Ona göre giyiniyorum. Çoğu infaz memurunu tanıyorum. Eskiden çıktığımda üzülüyordum ama en azından umutluydum. Şimdi yine üzülüyorum ama artık umutsuzum.
Öyle deme. Umudu kaybetmemek gerekiyor... İçeride olmak senin için mi daha zor, onun için mi?
- Onun için. Çünkü ben dışarıda dolaşabiliyorum. O sadece küçük, beton bahçe gibi yere çıkabiliyor. Babam, görüşler ve avukat görüşmeleri dışında sadece hücresindeki iki insanı görebiliyor. Bense okul arkadaşlarımı, akrabalarımı, bir sürü insanı ve evimden farklı yerleri görüyorum.
Sen, Soner Yalçın’ın oğlu olduğun için çevrende parmakla gösterilen bir çocuk musun?
- Geçen yıl bir arkadaşım dedikodumu yapıyordu. Ama artık kimse konuşmuyor. Sanki böyle bir olay yokmuş gibi davranıyorlar. Ama büyükler beni yanaklarımdan öpüyor. “Böyle bir baban olduğu için gurur duymalısın” diyorlar. Kimin ne söylediğinin çok önemi yok, ben sadece babamı istiyorum.
En büyük destekçin kim?
- Annem. Çünkü derslerime çalıştırıyor, babamın yerine, o benimle sinemaya, tatile gidiyor. Bana babamdan haberler getiriyor. Ben öykü yazıyorum. Annem, babama götürüyor, babam düzeltiyor, annem bana geri getiriyor. Babamdan mektup ve hediye getiriyor. Benim babama yazdığım mektupları götürüyor. Bence babamın da en büyük destekçisi annem. Hapse girdiği gün, işini bırakıp hem bana hem babama moral vermek için haftada üç gün toplam 700 kilometre araba kullanarak Silivri’ye gitti. Bizi mutlu edecek haberler getirdi, götürdü.
Sen ileride ne olmak istiyorsun?
- Babam gazeteci olmamı istemiyor. Ben meyve ve sebze yetiştirmeyi seviyorum. Böyle bir iş yapabilirim. Henüz net bir şey yok. Babam bir çıksın.
Siyasetle ilgili misin?
- Yok. Gülnur Halam ve anneannem bana telefon edip önemli haberleri bildiriyorlar, onları okuyorum. Bütün bu yaşadıklarımızdan sonra, ne siyasetle ilgilenmek ne de gazeteci olmak istiyorum.
Diğerleri çıktı, babanın hâlâ içeride olmasını nasıl açıklıyorsun?
- Bilmiyorum, açıklayamıyorum. Davada tutuklama için delil yok. Hâkimler istediğini yapıyor.
İçeri girmeden önce babanla yapmayı en çok sevdiğin şey neydi?
- Babam hapse girmeden önce ben küçüktüm. Onunla uyurdum. Yeniden onunla uyumak istiyorum. Sarılalım istiyorum. Hayat hikâyeleri anlatsın. Ya da ne anlatırsa anlatsın. Yeter ki yanımda olsun...
Bu davanın amacı belki de Soner’in kalemini kırmaktır
Soner Yalçın’ın avukatı, eski Galatasaray Hukuk dekanı Prof. Duygun Yarsuvat. Hoca’yı üniversitede ders çıkışı yakalayabildim. Oda TV davası hakkındaki kafamı kurcalayan soruları yönelttim. O da çok net cevaplar verdi...
Soner Yalçın davasında son durum ne?
- Soner Yalçın davası, artık bitmiş bir dava. Bütün delilleri toplandı. Soner ve arkadaşlarının üzerine atılan eylemlerin hayali olduğu ortaya çıktı. Son bilirkişi raporu da “faraziyeler”e dayanarak neticeye varmaya çalışıyor. Kaldı ki, iddianamede ileri sürülen hususlar, Soner ve arkadaşlarının gazetecilik faaliyetlerinin sonucu olarak ortaya çıkan yazılar, makaleler ve bir gazetecinin kendi meslektaşlarıyla yapmış olduğu görüşmelerden ibaret. Böyle bir iddianameyle dava açılması, basın hürriyetinin göğsüne sokulmuş bir hançerdir.
Peki hocam, önümüzdeki duruşmada, “tutuksuz yargılanma kararı” çıkabilir mi? Şansı ne kadar?
- Bu sene meslekte 51. yılım. Üzülerek söylüyorum ki son yıllarda, mahkemelerin hangi amaçla, hangi motifle karar verip veremeyeceğini anlamak imkânsızlaştı. Aslında, Soner ve arkadaşlarının bu davayla ilgili olarak hiçbir şekilde tutuklanmamaları gerekirdi. Hem bu tutuklamayı, hem de tutuklamanın devamı kararlarını anlayabilmek mümkün değil.
“Tutuksuz yargılama” kararı çıkmazsa ne olur?
- Bu Soner Yalçın’ı cezalandırmak istedikleri anlamıma gelir. Hukuka uygun değildir, “ihsası rey”dir. İkinci olarak da, Soner Yalçın üzerinde menfi anlamda psikolojik etkiler ortaya çıkar. Belki de bu davanın amacı Soner Yalçın’ı silmek, onun gibi kıymetli bir kalemi kırmaktır.
Oda TV’nin davasının Ergenekon’la birleştirilmesi ne anlama geliyor?
- Oda TV davası zaten çökmüş bir dava. O kadar çökmüş ki, burada yargılanan, kişilerden ziyade basın özgürlüğü, düşünce açıklama özgürlüğü. Bazı kişilerin hoşuna gitmeyen konularda yazı yazılmasını, kitap yazılmasını, makale yazılmasını önlemek için yaratıldı. Hatırlayınız, Oda TV davası başlamadan önce, iddianame kaleme alınmadan çok önce, bir kitabın müsveddelerine savcılık tarafından el kondu. Bunun Türk Hukuk tarihinde ilk defa meydana geldiğini söyleyebilirim. Oda TV davasının Ergenekon’la birleştirilmesi, esasında bitmiş olan bu davanın hiçbir ilgisi olmayan başka bir davayla birleştirilerek uzatılması anlamına geliyor. Ergenekon davası 300 sanıklı bir dava. Bu öyle bir dava ki, birbirini tanımayan, birbiriyle zıt fikirlere sahip kişiler aynı kazanda birleştirilmek isteniyor. Aşırı sağcılarla aşırı solcular aynı davanın sanıkları. Terörle mücadelenin başında kişi, emekli olduktan sonra “terörist” duruma düştü. Ergenekon davasında, 19 ayrı iddianame birleştirildi. 6 dosyanın daha birleştirilme talebi var. Dosya içeriği, aşağı yukarı 64.000 sayfa. Bu miktara Oda TV’den gelecek olan 80 klasörün içeriğini de ilave edin, bu davanın bitmesi söz konusu değil! Bu davalar bize 1980’den sonra açılan Dev Sol, Dev Yol davalarını hatırlatıyor. Bildiğiniz gibi o davalar ancak 30 yıl sonra tamamlanabilmişti...
Niye diğerleri dışarıda, Soner içeride?
- Soner çok yetenekli bir gazeteci. Sadece yetenekli değil, korkusuz da. Son 10 yıl içinde 12 adet kitaba imza attı. Yazdığı kitapların büyük bir kısmı siyasi nitelikte. Her kitabın konusu bir faili meçhul. Ama Soner Yalçın’a karşı bu şekilde davranmalarının sebebi, “Bu dinciler o Müslümanlara benzemiyor” kitabı.
Soner Yalçın’ın davası basın özgürlüğü davası
Tübitak raporu ne demeye çalışıyor? Birici raporda, “Dosyalar, virüsle yerleştirilmiştir” denirken, ikinci raporda, “Delil teşkil eden dosyalar, virüsten önce oluşturulmuş” denmesi nasıl açıklanabilir?
- Her iki raporda da, bu bilgisayarlarda, zararlı yazılımların bulunduğu ve birden fazla kez kullanıldığı tespit edildi. TÜBİTAK, ilk raporda, iki dijital doküman dışındaki dijitallerin, Oda TV ve diğer bilgisayarlarda oluşturulmadığını, değiştirilmediğini, açılmadığını ve kullanılmadığını kesin olarak belirtiyor. İkinci rapordaysa, dosyanın, bir bilgisayarda oluşturulup oluşturulmadığının, değiştirilip değiştirilmediğinin kesin olarak tespitinin mümkün olmadığı, çünkü bilgisayar kullanmayı bilen biri tarafından değiştirilebileceğini olduğunu söylüyor. Dolayısıyla ikinci raporda da, söz konusu dosyaların, incelenen bilgisayarlarda oluşturulduğu veya değiştirildiği çok küçük bir ihtimal olmasına rağmen, bir başka bilgisayardan Soner ya da Barış tarafından USP, CD ya da benzeri yollarla bu bilgisayara taşınmış olma ihtimali de vardır deniyor. Bu mesele bile, bu raporların ne kadar baskı altında, boşa çaba sarf ederek, gerçeği saptırmak için kaleme alındığının bir kanıtı. Yine de şunu belirtelim: Bu raporlar dijital verilerin tümünün Oda TV çalışanları tarafından oluşturulmadığını, sosyal mühendislik saldırılarıyla hedefli olarak bu bilgisayarlara gönderildiğini kabul ediyor.
Dünyada benzer bir dava var mı?
- Basın hürriyetini ilgilendiren bu tür davalar, genellikle dikta rejimlerinde çıkar karşımıza.
Yurt dışındaki Soner Yalçın’a özgürlük kampanyalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Hukuk devletine inanmış, demokratik sistemi benimsemiş olan toplumlarda, basın özgürlüğü ön planda ele alınır. Gazeteciler, demokratik sistemin yanlışlarını ortaya koyan, eleştiren, siyasi iktidarların yetkilerini keyfi kullanmalarını önleyen bir güçtür. Siyasiler, basını o yüzden sevmezler. Yurtdışında Fransa’da, Belçika’da, İsveç’de, Amerika Birleşik Devletleri’nde “Soner Yalçın’a özgürlük” kampanyalarının asıl amacı basının özgürlüğünü savunmaktır. O nedenle bu kampanyalar çok önemli.
Sizce, hükümet Avrupa’dan gelen basın özgürlüğü rüzgarını ne kadar ciddiye alır?
- Pek etkili olacağını zannetmiyorum. Hatırlarsanız, ülkelerin kredibilite puanını değerlendiren uluslararası kuruluşlar Türkiye’nin puanını düşürdüğü zaman, ilgili Bakan, “Biz de kendi karnemizi kendimiz yaparız, Avrupa Birliği’nin notuna ihtiyacımız yok!” dedi. İtibar edeceklerini zannetmiyorum.
Bir sonraki duruşmaya gitmek mi iyi, gitmemek mi…
- Vallahi benim arkadaşlarım gelecekler. Bu ülkede, basın özgürlüğünün yerleşmesini isteyenlerin duruşmalarda hazır bulunmalarında fayda var. Bugün Soner’e yapılan, yarın diğer meslektaşlarına da yapılabilir. Soner, Silivri’de duvarların arkasında iken bile gazete yazılarını yazabilen bir gazeteci. Ama gazeteler onun yazılarını yayınlamakta tereddüt ediyor. Gelmek isteyen herkes gelsin. Ama çok umutlanmayın, o duruşmada her şey olabilir.
SONER YALÇIN’I CEZALANDIRMAK İÇİN
Dava dosyasına giren birinci bilirkişi raporu ve onun karışıklığını gidermek için alınan ikinci ek bilirkişi raporu, açık ve net bir durumu, içinden çıkılmaz hale getirdi. İşin gerçeği, her iki rapor da, Oda TV’nin bilgisayarlarında bulunan dijital verilerin, virüs yoluyla yollandığını açıklıyor. Bu demektir ki, bir takım sihirli eller, Oda TV davasını açmak ve Soner Yalçın’ı cezalandırmak için bazı organizasyonlar yaptı...
Paylaş