Paylaş
BİZİM İÇİN CENNET BİLE YOK - FOTOGALERİ
MEHTAP, 'ALMODOVAR' FİLMİNDEN ÇIKIP GELMİŞ BİR KADIN GİBİYDİ
Son bir kez daha süzüyor kendini bizim evdeki boy aynasında, çıkıyoruz.
Abdi İpekçi kalabalık. Biz de o kalabalıkla akıyoruz. İşte Louis Vuitton’un vitrini. Şahane ayakkabılar var. Vitrine burnumuza dayıyoruz. O anda travestiymiş, transmış, habermiş, diziymiş uçup gidiyor. Özümüze dönüveriyoruz: Şimdi biz, ayakkabı manyağı iki kadınız!
Mehtap için, ne kadar yüksek, o kadar iyi. Bir de topuk ince olacak. Hele üzerinde zımba, çivi gibi şeyler varsa, ne ala. Uzun uzun bana sevdiği ayakkabıları anlatıyor. Ayakkabı onun için bir fetiş aksesuvarı.
İstiklal Caddesi’nde yaptırdığı yerler var. Dünyaca ünlü markaların modellerinin kopyalarını yapıyorlar, orijinalinden ayırt etmek imkansız.
Ayakları da, zannettiğiniz kadar büyük değil, 40-41, benimkiler kadar.
“Oh be” diyorum, “Topuklu, giyince herkesin yanında sırık gibi kalıyordum, şimdi senin yanında kendimi iyi hissediyorum...”
Bir sürü şeyle, birlikte dalga geçebileceğin biri Mehtap.
Her fırsatta kıkır kıkır gülüyoruz.
Brasserie’nin önünden Valikonağı’na doğru çıkıyoruz, Cavalli’ye filan bakıyoruz.
İnsanlar da bize bakıyor.
Mehtap’ın kulağına eğilip diyorum ki: “Buradakiler Hürriyet okur. Ben ünlüyüm ya, ondan bakıyorlar.”
“Hadi canım sen de” diyor, lafı yapıştırıyor: “Ben güzelim diye bana bakıyorlar!”
Allah’ı var güzel, ben de sokakta görsem döner, bakarım.
Doreli, abartılı şeylere bayılıyor.
Gece elbiselerine bakıyoruz.
Şaşaalı şeyler seviyor, hep bir ihtişam olacak. Aksesuar da öyle.
“Çıkar o küpeleri” diyorum, bir yerde küpe deniyoruz, “Anca düğüne filan takılır onlar. Çok abartılı...”
“Sen de modern filan görünüyorsun ama çok tutucusun” diyor, “Yıllardır saçın da aynı, zaten hep siyah giyiyorsun. Aş kendini...”
Haklı.
Bayağı arkadaş olduk biz.
Kıyafetlerimizi paylaştık, bana dar gelen elbiseler Mehtap’a daha iyi oldu, “Senin olsun” dedim, “Yok istemem” dedi, bir de gururlu.
Ve bonkör.
Ne zaman bir yere otursak, hesabı ödemek için atlıyor.
Sokaklarda küçük sesiyle konuşuyor.
“Neden?” diyorum, “Neden olacak dikkat çekmemek için” diyor.
Şansa bak, yağmur bastırıyor!
Kendimizi Starbucks’a atıyoruz.
İçerisi çok kalabalık.
“Gel şemsiye satıyorlar şurada, alalım, dolaşmaya devam edelim” diyor. Elimizde tutacağımız şemsiyenin ne renk olacağı bile önemli, o kadar estetik meraklısı, şeffaf renkte olanları daha havalı buluyor. Ve bakımlı.
Dip boyası, röflesi, ojesi onun için fevkalade önemli.
Ojesi bozulursa, hayata devam edemiyor, o kadar yani.
Farkındaysanız, ben Mehtap’ı yargılamadım, bu dizi vesilesiyle tanıştığım hiçbir transı yargılamadım.
Ben kimim ki onları yargılayacağım?
Benim gözümde Mehtap, bir Avatar. O filmdeki varlıkları da sevmiştim, farklı ve güzel bulmuştum.
Mehtap da öyle.
Hem kadını hem de erkeği yaşatıyor içinde. Bir şey söylüyorum, dönüyor bazen erkek gibi cevap veriyor, bazen kadın gibi...
O dükkan, bu dükkan dolaşıyoruz.
Siyah jartiyer çorabı arıyoruz.
Ve güzel iç çamaşırlar.
“Ama burası pahalı be Ayşe’m” diyor, “Gel İstiklal’e gidelim.”
“Oraya da yarın gideriz” diyorum.
“Gel sana kahve ısmarlayayım, sen de bana şu hikâyeni bir anlat...”
Mehtap’ın hikâyesi
Bu işe girerken kimse bana gül bahçesi vaat etmedi
Senin hikâyen nasıl başlıyor?
- İstanbullu bir aile. Orta halli. Öyle çok fakir filan değildik. İki abim, bir kız kardeşim var. Oldum olası kırıktım. Konuşmalarım, hareketlerim. Bunu bilince, “Öyle miyim, böyle miyim?” demiyorsun, eminsin kendinden de... Millete nasıl anlatacaksın? Ruj sürmeler, gözüme kalem çekmeler. Öyle bir noktaya geldim ki, kendimi kamufle edemiyordum.
Eğitim?
- Meslek lisesinde okudum. Sonra üniversiteye girdim, devam etmedim.
Taciz maciz...
- Hiç öyle hikayelerim yok. Annemle de bir sorunum yoktu ama ağabeylerimle oldu, onlarla hâlâ görüşmüyorum. Bir de babam çok katıydı. Hiç kimse evladının arkasından, “Hşşşşt sen, karı kılıklı! Yumuşak gelsene...” diye bağırılmasını istemez. Ama benim de gerçeğim buydu. Bu bir tercih değil. Bunu anlatabilmek gerekiyor insanlara, yoksa deli miyim, evimden ayrılayım, acı çekeyim, bu kadar hakaret işiteyim?
GAY DÖNEMİM OLDU
Ne zaman evden ayrıldın?
- 2001’de. Bir süre kısa saç, makyajla idare ettim. O benim gay dönemim. 2002’de travesti oldum. Fakat kırk yıl düşünsem, travesti olabileceğim aklıma gelmezdi. Dehşetle izliyordum televizyonda onları. Otobanda kavgalarmavgalar. Benden büyük travestiler de, “Sakın olma. Bu işin sonu felaket” diyorlardı. Ama işte, engelleyemedim, kalbim laf dinlemedi. Ruhum zaten kadındı, bedenim de olsun istedim.
Annen ne kadar üzüldü?
- O, benim her şeyime şahit oldu. “Ne olacak senin bu halin?” deyip duruyordu, “Baban seni öldürecek, bu sevdadan vazgeç!” Evden ayrıldığımda babam polise gitmiş, beni aratmış. Ama kararlıysan kim seni yolundan döndürebilir ki? Saçlarımı uzattım, laserler, epilasyonlar, gittikçe dişileşmeye başladım, sonra memelerimi yaptırdım. O gündür bugündür travestiyim. Pişman da değilim.
Müşterilerin arasında aşık olduğun birileri oldu mu?
- Oldu.
Peki sağlık problemleri? Hastalık mastalık...
- Kendine bakmazsan, korunmazsan tabii ki problem yaşarsın. Hijyen şart. Ev prezervatif dolu.
Nasıl tipler geliyor?
- Her tip geliyor. Geçen bir adam geldi, “Beni öldürmeye mi geldi?” dedim, camdan bakıyorum, otomatiğe bassam mı basmasam mı diye düşünüyorum. Sakallı, cüppeli, elinde bir asası eksik. Telefonda, “Benim biraz sakal problemim var, sizi rahatsız eder mi?” demişti gerçi, ben de “Kirli sakal severim” demiştim. Bastım otomatiğe geldi yukarı, baktım tir tir titriyor. Ben ondan korkuyorum, o benden daha fazla korkuyor. Muhafazakar biri, travestilere karşı zaafı varmış. “İyi misin?” dedim. “Mehtap Hanım biraz heyecanlıyım” dedi, “Bir bardak su getireyim” dedim.
HÜKMETMEYİ SEVERİM
Kahve de içiyor musunuz birlikte?
- Kahve içilecek biriyse içiyorum. Her cins insan var. Bazen ben de eğleniyorum, bazen de iş olsun diye yapıyorum. Dominant kadını oynamayı severim, hükmetmeyi. Karı koca gelenler de oluyor. Karısıyla birlikte olmamı isteyenler. Zaten herkesin ortak duygusu şu: “Oraya gideceğiz ama nasıl bir şeyle karşılaşacağız?” Telefonda hep şunu sorarlar: “Resimdeki sen misin? Bizi öyle mi karşılayacaksın?” Görünce rahatlıyorlar. Bir daha geleni de var, gelmeyeni de. Ben neticede onlar için bir seks objesiyim ama ben de seçici olmaya gayret ediyorum.
Onaylanma isteği var mı?
- “Nasıldım?” diye soranlar oluyor, pohpohluyorsun tabii, övgü istiyor.
Hiç bir kadına aşık oldun mu?
- Daha neler. Ben kadınlara karşı seksüel bir şey hissetmiyorum ki. İşim gereği yatıyorum. Anlayacağın, çiftler, lezbiyenler, sado mazolar, kendine eziyet ettiren köleler, hizmet etmek isteyenler, her çeşit insan var. Bazılarına iltifat edersen çıkıp giderler, onlar azarlanmaktan hoşlanır. Evi temizleteceksin, “Yoruldun gel otur” da demeyeceksin, sürekli aşağılayacaksın. Eve girdiği anda filmim başlar, “Ayakkabılarını orada çıkar. Süpürge yanda...” Seks de istemiyorlar.
Başına bir şey gelse...
- Yapacak bir şey yok, gelmemesine dikkat ediyorum. Ama yine de tabii ki riskli ve tehlikeli. Her gün bir sürü arkadaşımız öldürülüyor. Kimse bu işlere girerken bana gül bahçesi vaat etmedi...
YARIN: Polisiye romanlarının kahramanı travesti olan Murat Somer anlatıyor...
Paylaş