Hıncal Uluç, Bridget Jones filminde Hugh Grant ve Colin Firth arasında kadınların tercihinin neden sıkıcı avukattan yana olduğunu anlayamadığını yazdı.
Tabii ki her zamanki gibi inceden dalgasını da geçerek...
Helal olsun hakkıdır.
Eğlenceli bir mesele.
Benim de hoşuma gitti.
Hıncal Uluç soruyordu:
‘Neden? Neden en ünlü, en özgür, ekonomik özgürlüklerini kazanmış, yani bir erkeğe muhtaç olmayacak kadınlarımız bile gidip o avukata takılıyorlar?’ diye.
Tabii ki ciddi bir soru değildi.
Çünkü cevabı hazırdı:
‘Çünkü... Çünkü kendilerine güvenleri yoktu! Kendine güvenen, güveni başkasında aramazdı. Ve de çünkü kadınlar yalan söylüyorlardı. Aslında hepsinin gönlünde yatan Hugh Grant’ın oynadığı, her günü başka, her anı sürpriz erkekti. Ama ya ellerinde tutamazlarsa? Ya baş edemezlerse? Ya aldatılır, terk edilirlerse? Oysa, donunu bile her gün aynı şekilde katlayıp aynı yere koyacak kadar planlı, programlı monotonluk vaat eden Colin Firth tipi, onlara kendilerinde olmayan tek şeyi vaat ediyordu: Güven. O adam aldatmaz, terk etmez, gitmezdi. O adam sigortaydı. Hayat çok sıkıcı olurmuş.. Olsun! Kadına hiç sahip olmadığı güven duygusunu veriyordu ya...’
Ama tabii ki o Hıncal Uluç’tu!
Kendinden ve yaşamdan korkanlarla işi olmazdı, tercihini kendine güveni olan kadınlardan yana kullanırdı.
İyi güzel de...
Hıncal Uluç’un fena halde es geçtiği bir mesele daha var maalesef o filmde...
*
Hugh Grant, kurallara zerre kadar önem vermeyen fırlama bir serseri olabilir... Özgür bir ruh olabilir... Son derece baştan çıkarıcı olabilir... İşinde harikalar yaratan bir gazeteci olabilir... Hareketli, eğlenceli olabilir... Çekici olabilir, seksi olabilir... Komik olabilir... İyi sevişebilir... Sürprizlerle dolu olabilir...
Ve daha bir sürü bonusu olabilir...
Bunlar benim de bayıldığım özellikler...
Ama ne var ki, yine de adam 5 para etmeyen herifin tekidir!
Ve hiçbir kadının haklı olarak onunla işi olmaz.
Çünkü kadınlar böyle bir ayrıntıyı asla atlamaz.
Tabii Hıncal Uluç bile olsa bir erkeğin bunu kavraması zor olabilir.
Neticede farklı gezegenlerden geliyoruz.
Venüs’ten gelenlerin dili başka...
5 para etmez olması da evet, güvenilmez olmasından kaynaklanıyor. Ama gerekçelerimiz farklı. Aldatıyor, onunla bununla kırıştırıyor diye değil.
Siz seksten söz ediyorsunuz.
Ben kişilikten.
Kaypaklıktan.
Bir insanı, erkeği de, kadını da satacak karakterde bir tip olmasından.
Bu ikisi farklı şeyler.
Filmi bir daha hatırlayın lütfen: O adam, Hugh Grant; o kadını, Bridget Jones’u havaalanında, başına bir bela gelmişken, en ihtiyacı olduğu anda, ensesine polisler yapışmışken, tanımamazlığa gelip sıvışmış, kaçmış, yarı yolda bırakmış, satmış adamın teki...
Bunun herhangi bir açıklaması olabilir mi?
Bu adamı sevecek bir kadın çıkabilir mi?
Dünyanın en iyi sevişen adamı bile olsa kaç para, kim ne yapsın?
Anlatabilyor muyum?
Ben başka bir güvenden söz ediyorum.
Tensel ve cinsel güvenden değil.
İnsan olmaktan söz ediyorum.
Sadece erkek olmaktan da değil.
Oysa Colin tipi, dibine kadar güvenebileceğin biri.
Ve Hıncal Uluç bir konuda daha yanılıyor.
Kadınlar tezat sever.
Son derece sıkıcı görünen erkeklerin dört duvar arasında hiç de zannedildiği gibi ‘sıkıcı’ olmamaları, aksine ‘yaratıcı’ çıkmalarından son derece hoşlanırlar...
İşte kadınların hoş bir çelişkisi daha...
Baştan çıkarma sepeti
Noel sabahı kapının zili çalınca kedimle birbirimize baktık. Kimseyi beklemiyorduk... Ama yemin edebilirim, ikimiz de beynimizden aynı şeyi geçiriyorduk.
Yoksa bu gelen?..
Kazık kadardık (ben bu ay 35 olmuştum, kedim iki ay önce 32’ye girmişti) ama aslında biz çaktırmadan masallara inanmaya devam ediyorduk.
Acaba kapının zilini çalan?..
*
Yok hayır!
Noel günü zilimize dokunan, kırmızı kostümler giymiş beyaz sakallı yaşlı bir adam değildi.
Kapıda iki kadın duruyordu.
Biri sarışın, biri esmer, iki güzel kadın.
Ve onlar bize gülümsüyordu.
‘Buyrun?’ dedim.
Gözlerimi de, gayri ihtiyari ellerindeki sepete diktim.
‘Bu size’ dediler, sepeti uzattılar.
‘Ben bir şey sipariş etmedim. Bir yanlış olmalı’ dedim.
‘Yok’ dediler, ‘Doğru. Size bir hediye bu!’
‘Neden ve kimden?’
‘Canımız istediği için... Bizden...’
‘Anlamadım. Siz kimsiniz?’
‘Biz hediyeciniz.com’
Öyle aval aval bakmaya devam ettim.
‘Nedir ki bu?’ dedim.
Yanıt şöyle geldi:
‘Bir bebek sepeti...’
*
İşte Derya ve Mutlu ile Noel sabahı böyle tanıştım.
Onlar sepetçi iki kadın!
Son derece ilginç bir iş yapıyorlar, sepet sepet yumurta, sakın beni unutma hesabı dünyanın en şeker sepetlerini hazırlıyorlar...
Şöyle ki, yılbaşı sepeti, Sevgililer Günü sepeti, doğum günü sepeti, Anneler Günü sepeti, Babalar Günü sepeti, özel gün sepeti, normal gün sepeti, asılma sepeti, kandırma sepeti, baştan çıkarma sepeti, af dileme sepeti, kur yapma sepeti...
Henüz inşa aşamasında olan siteleri hediyeciniz.com’a giriyorsunuz, oradan istediğiniz sepeti tıklıyorsnuz ve arzu ettiklerinizi sepete atıyorsunuz...
Yani bir tür kendi sepetini kendin dizayn et, yakınlarını mutlu et durumları. Ama vaktiniz yoksa, uğraşmak da istemiyorsanız sepeti onlar da yapabiliyorlar sizin yerinize hem de seve seve...
Ocak’ın ilk haftası hayata geçecek olan bu site, çok uzun süredir arkadaş ve ortak olan iki kadının ‘Yeter artık. 10 senedir tekstil acenteliği yapıyoruz. Yurtdışından sipariş alıyoruz. Artık yaratıcı bir işle meşgul olmak istiyoruz. Varsın çok para da kazanmayalım, yeter ki keyif alalım’ diye giriştikleri bir iş.
Hani vardır ya, hediye paketi yapmaktan hoşlanan, çok ince zevkleri olan, her şeyin orasına burasına kart tutuşturan tipler...
Bu kadınlar onlardan...
İnsanların hayatını kolaylaştırmak için böyle bir hizmet sunuyorlar.
‘Neden sepetciniz.com olmadınız?’ diyorum.
‘O ve benzeri isimlerin hepsi kapılmıştı. Yapabileceğimiz bir şey yoktu’ diyorlar.
Ben de bir taraftan kendi sepetimi açıyorum.
Neler çıkmıyor ki içinden...
Çığlıklar atıyorum.
Bebek patiği, bebek günlüğü, bebek çerçevesi, bebek oyuncakları, bebek hırkası, bir adet nazar boncuğu, uykusuz geçecek geceler için anneye son derece afilli bir kahve fincanı, bakar mısınız inceliğe, ayaklarımın altında dolaşan oğlum da unutulmamış, ona da kedi hediyeleri...
Ve nasıl güzel paketlenmiş her şey...
Mest oluyorum.
Ve bu yenilikten sizi haberdar etmeyi bir borç biliyorum.
Bakarsınız işinize yarar.
Ben de hamile hamile faydalı bir iş yapmış olurum.