Artık iyice inanıyorum, insanlar isimleriyle paralel yaşamlar sürdürüyor. En azından bazıları.
Peker, "sıkı savaşçı" demek... Miş. Aşağıda okuyacaklarınız da bunun bir kanıtı, Peker Açıkalın, kendi muharebe alanında öyle. Atlattığı badirelere bakılırsa, tecrübeli bir savaşçı. 2.5 yaşında başlamış mücadele etmeye. Çocukluğu İstanbul’da, Florya’da geçiyor. Üç kardeşin en fırlama olanı. Ve sülalesinin tiyatroya merak saran tek çocuğu. Baba manifaturacı, anne ev kadını. Peker Açıkalın’ı zehirleyen ise Arkası Yarın’lar. Tabii bir de alkışlar. Alkış uğruna hayatını bile feda edebileceklerden. Şu anda hayatının piyangosuyla birlikte yaşıyor, Avrupa Yakası’da Gaffur tiplemesiyle ortalığı sallıyor. "Aptallık kalıcı, şöhret geçicidir"e inanıyor...
ATEŞ 42
NABIZ 40
KİLO 37
97 GÜN YOĞUN BAKIM
Siz normal biri misiniz?
- Normal hayatımda normalim. Ama işimi yaparken değil.
O ne demek?
- Sınırlarımı aşmaya yönelik bir oyunculuk arayışım var demek. Zorlarım yani her şeyi. Öyle bir tipim. En çok da kendimi.
Mesela ne zaman zorladınız? Ve zorladınız da ne oldu?
- Ne siz sorun ne ben söyleyeyim...
Yok yok, ben soruyorum...
- Peki o zaman. Dört yıl önce, sınırlarımı zorladığım için, kalbim bedenimden dışarı çıkarıldı, 16 saat dışarıda kaldı, sonra tekrar sokuldu. Tıp literatürüne geçtim ben. Oldu mu şimdi?
Dalga geçiyorsunuz.
- Hayır. 97 gün yoğun bakımda kaldım. Bunu da bugüne kadar ailem ve yakınlarım dışında kimseyle paylaşmadım.
Şunu doğru düzgün bir anlatın...
- Kar, kış, kıyamet üzerimde bir tek tişört film çekiyoruz. Adı "Kolay Para." Sınırları zorlamak dediğim bu işte, o havada, o karda, kışta, hangi akla hizmet... Zatürree oldum tabii. Çok büyük bir ateş geldi. Ölüm sınırına kadar geldim. Bir anlamda öldüm yani. Koşuyolu Kalp Hastanesi Başhekimi Prof. Cevat Yakut ve ekibi sayesinde hayata geri döndüm.
İyi de tam olarak ne oldu?
- Aort kökü iltihaplanması. Zatürreeden dolayı. Yaşama sansım yüzde 3’tü. Göğsüm açıldı, kalbim çıkarıldı, aort köküm değiştirildi. İlk 27 günü hayal-meyal hatırlıyorum. Buzlu küvette muhafaza edildim. Çünkü ateşim 42 derece idi. Nabız 40. Kilo 37. Ve bir şekilde filminiz yarıda kalmış...
Filmi kim takar!
- Ben! O halimle bile, filmi sayıklıyormuşum. İnsanın, yaptığı işe kendini bu kadar kaptırması iyi mi bilmiyorum. Ama ben başka türlü davranamıyorum.
İyi de, bütün bunlardan neden hiç haberimiz olmadı?
- Doktorlarım basından özellikle gizli tutulmasını istedi.
Peki bu ameliyat hayatınızı ne kadar değiştirdi?
- Hayatı çok daha fazla ciddiye alıyorum artık...
Hastaneden başka bir adam olarak mı çıktınız?
- Öyle de söylenebilir. Daha güçlü ve bilinci açık bir adam olarak. Çok uzun süre kimseyle görüştürülmedim. Mikrop kapıp, hayatımı kaybetme riskim vardı. Sadece doktorlarımı gördüm. 97 gün boyunca. Derken yavaş yavaş kitap okumama filan izin verildi, Orhan Pamuk’un Kar romanını eldivenle okudum, matbaa mikrobundan korunmak için. Askerliğimi komando eğitmeni olarak yaptım ben, vücudum dayanıklıdır, artı zayıfım. Doktorlarım hayatta kalmamda bunların da etkisi olduğunu söyledi. Zor zamanlardı. Ama Allah’a şükür atlattım. Hep içimden "Döneceğim" dedim. Döndüm. Hem de güzel döndüm...
HAYATINI KURTARAN DOKTORUN ADINI KIZINA VERDİ
Arnold Schwarzenegger de bu ameliyatın aynısını geçirdi. Onun da aort kökü değişti. Amerikalı ve Türk doktorlar birbirleriyle irtibatta olarak, ameliyatımı gerçekleştirdi. Ben de hayatımı kurtaran doktorun adını küçük kızıma koydum: Yakut.
KISA BOYLU OLDUĞUMU KABUL ETMİYORUM
ROBERT DE NIRO, ANTONIO BANDERAS, TOM CRUISE, MUSTAFA KEMAL ATATÜRK VE BEN HEPİMİZ 1.69’UZ...
- Dezavantajı yok, avantajı çok. Boyum inanılmaz avantaj mesela. Kısa boylu olduğumu kabul etmiyorum. Benimki ideal boy. Sihirli boy. Robert de Niro, Antonio Banderas, Tom Cruise, Mustafa Kemal Atatürk ve ben.... Hepimiz 1.69’uz. İri ve uzun boylu birinin sahnede işi daha zor. Bence kamera minyonları daha çok seviyor. Ufak tefek birinin, vücut dili başkadır, onun yaydığı elektrik başkadır. Halimden inanılmaz memnunum.
KORKULARIMIN ÜZERİNE GİDEREK ONLARI YENDİM
İ Ben mağaracıyım. Mağara Araştırma Kulübü’ne üyeyim. Türkiye’nin 5-6 sağlam mağarasına girmişliğim var. Hayatınızda hiç karşılaşmadığınız farklı bir boyut. Göller-möller var aşağıda. 25-30 metre derinliğinde. Çok büyüleyici. Kastamonu Ayvaini mağarasının uzunluğu 7.5 km. mesela, sevdiğim bir mağara. İnip geri yeryüzüne çıktığımda kendimi çok iyi hissediyorum. 13-14 kişi iniyoruz. Dizlerimize kadar yarasa dışkısında ilerliyoruz. Yok hayır, oradan buradan yarasa çıkınca, korkmuyorum. Aslında hiçbir şeyden korkmuyorum. Belki de korkularımı yenmek için bu tür aktiviteler yapıyorum.
İ Yükseklik korkum vardı. Eskişehir İnönü Türk Hava Kurumu’nda kurs gördüm. İlk atlayışımı 3 bin 300 metreden paraşütle gerçekleştirdim. Atladığım anda, yükseklik korkum geçti. Ve bu ilk atlayışımı kameraya çektim. Paraşütü açtığımda da kameranın üzerine kustum. Yok, hayır korkudan değil. bin 600 metre serbest düşüyorsun. Bu ne demek? Düşerken saatte 200 kilometre gibi bir hıza erişiyorsun. Paraşütü açtığın anda, 200 kilometre hızla giden birinin yukarı doğru çekimi var. İşte o, insana bir şok yaşatıyor. Daha doğrusu, ilk atlayanlara. Miden, direkt dışarı çıkıyor. Hele doluysa. Kimse uyarmadı beni, yemek yiyip atlamıştım. İkincisinde tövbe, boş mideyle atladım...
GAFFURMANİA
Sizce Avrupa Yakası’ndaki Gaffur’un nesi insanları baştan çıkarıyor?
- "Bu adam seri katil midir? Psikopat mıdır? Türk toplumunda bu kadar sivri, marjinal biri nasıl kabul görür?" filan diyorlar ya, ben gülüyorum. Şu an yapılan dizilerde birbirine benzer o kadar çok konu ve oyunculuk tarzı var ki, Gaffur bu anlamıyla ayrıcalıklı bir tip, tabii ki sevilecek. Bir de Gaffur, herhangi bir vasfı olmayan, tüzel kişiliği olmayan bir karakter ama tanıdık biri, bizden biri. Bu toplumun yüzden 50’si, o ya da bu şekilde içinde bir Gaffur barındırıyor.
Peki yaşanan "Gaffurmania" sizi şaşırtıyor mu?
- Biraz abartıldığını düşünüyorum. Ama çok da aldırış etmiyorum. Medyanın, istediği zaman, istediği oyuncuyu, mankeni, şarkıcıyı çok fazla yükseltip, indirebilecek bir güce sahip olduğunu biliyorum.
Medya mı yapıyor yani bütün bunları?
- Hayır. Ama abartıyor.
Emin misiniz? İnsanlar gerçekten "Gaffur" diyor başka bir şey demiyor.
- Öyleyse bile, ben bunun farkında değilim. Eylül başından beri iki ayrı filmin çekimine koşturuyorum. Biri Akçakoca’da çekildi, diğeri Kilyos’un dağlarında. Bir de Avrupa Yakası çekimleri var. Benim hiçbir şeye vaktim yok. Ne televizyon seyredebiliyorum ne gazete okuyabiliyorum. Gaffur’un sevildiğini sokaktaki insanların tepkisinden anlıyorum, arabamı park ettiğim zaman eskisine oranla daha fazla tezahürat oluyor. Yine de Allah hepimizi, popüler kültürün rüzgárından korusun...
4 KERE EVLENDİM
Neden sevgili olarak kalmıyorsunuz da, sürekli evleniyorsunuz...
- Bir şekilde öyle gelişiyor. Karşımdaki "Evlenelim mi?" diyor, ya da ben diyorum. Evleniyoruz. Birinci 7 yıl sürdü, ikinci 3 yıl, üçüncü de 3 yıl. Dördüncüsü umarım daha uzun sürecek, devam ediyoruz, Allah’a şükür iyiyiz, 7 aylık bir bebeğimiz var.
Yanılmıyorsam, bir önceki karınızla birbirinizi uyuşturucu kullanmakla suçladınız. Kızınızın velayeti çok büyük bir sorundu, büyük olaylar oldu...
- Sadece yaşadığım hiçbir şeyden pişman olmadım. Geride kalan herkesle de aram iyi. Bu kadarını bilmeniz yeterli...
Son durum nedir?
- Her şey yolunda. Şeker kızım, Şeker Narin, ilkokula başladı, ikinci kızım Perim Yakut da yedi aylık. Hayatımın anlamı, kızlarımın varlığında gizli. İkisi de benimle beraber.
Nasıl bir babasınız?
- Bilmem. Annesi çok yorgun, çok uykusuz oluyor, o uyuyabilsin diye Perim Yakut’u sabaha kadar kucağımda dolaştırmam gerekiyorsa, dolaştırıyorum. Elimden geleni yapıyorum.
SİNİRLİ BİR YAPIYA SAHİBİM
Kişiliğinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
- Biraz sinirliyim. Sinirli yapımı mesleğimi icra ederek, dengelemeye çalışıyorum. Çalışkanım, tutarlıyım ama dengemi kaybettiğim oluyor. Çünkü fazlasıyla duygusalım.
Para?
- Parayla hiç derdim olmadı.
Diğer oyunculardan farkınız...
- Ortalıkta oyuncuyum diye dolaşmıyorum. İşimi iyi yapmaya gayret ediyorum.
Tam olarak ne istiyorsunuz hayattan?
- Devamlı sınırları aşmak istiyorum. Herkes tarafından oynanması zor bir takım rolleri oynamak istiyorum. Kadını oynamak zordur, sarhoşu oynamak zordur, katili oynamak zordur. Marjinal rollerin üstesinden geleceğimi zannediyorum...
Siz de biraz öyle gibisiniz...
- Öyleyim galiba.
Hiçbir oyuncu, bir oyuncuyla aynı çatı altında kolay kolay yaşayamaz. Altan Erbulak da böyle söylerdi. Hele karı koca olarak. Gerçekten zor. Hatta imkansız. İki büyük ego bir arada. Bu hatayı bir kere yaptım. Bir daha asla. Oyuncu kadınlar, oyuncu adamlardan; oyuncu adamlar da oyuncu kadınlardan uzak dursun!