İster çelme tak ister dirsek at her yol mubah, yeter ki rakibine fark at

Cengiz Semercioğlu, yükselen köşe yazarlarından. Kelebek’te yazıyor, CNN’de program yapıyor. Medyatava’nın kurucularından. Bilmeyenler için, Medyatava, medya dedikodularının piştiği bir internet sitesi. Uzun süre sitenin kime ait olduğu bir sırdı. Sonra günün birinde Hürriyet’in magazin müdürü Selim Akçin, Kelebek yazarı Cengiz Semercioğlu ve NTV’nin yöneticilerinden Ömer Özgüner’e ait olduğu anlaşıldı. Bence internetteki en yaratıcı sitelerden biri. Cengiz’le gazetecilik, magazin dünyası, Medyatava ve ona yöneltilen suçlamalar üzerine konuştuk...

Mesleğe ne zaman, nerede başladın?

- 1988’de, Sokak Dergisi’nde...

İlk ne muhabiri olarak...

- Adliye.

Ne alaka?/images/100/0x0/55ea3dcff018fbb8f8737470

-Bilmiyorum Tuğrul Eryılmaz’a sor. Edebiyat fakültesinde okuyordum, o işe aldı beni.

Neden aldı?

-Galiba bir ışık gördü. Gerçi çok eleştirir, bir ton laf eder...

Sever misin onu?

-Çoook. Harbidir, nettir ve çok direkttir.

Başka kimi seversin?

-Ufuk Güldemir’i. Allah rahmet eylesin, bizim mesleğin en parlak adamlarından biriydi. Gazeteden koparıp televizyona bulaştırdı beni. İyi ki de öyle yaptı... Sonra İrfan Şahin; televizyon yöneticiliğini ve programcılığını İrfan Abi’den öğrendim. Bu piyasada seni koruyup kollayacak iyi adamlar olabileceğini de... Ve tabii Ertuğrul Özkök, herkes bir yana o bir yana, bugün geldiğim nokta onun sayesindedir.

Bugünlere gelinceye kadar çok mu süründün?

-Yok hayır. Sokak Dergisi’nden hemen sonra Hürriyet’te yazmaya başladım. Ama 1997’de televizyon eleştirmenliği yapmaktan sıkıldım.

Çabuk mu sıkılırsın?

-Evet, her şeyden.

Kimse "Hürriyet’te yazıyorsun, bırakılır mı?" demedi mi?

-Demez mi? Dedi.

Eeee?

-Ama hayat da aynı yere 40 yıl kazık çakmakla geçmiyor. Bir de Ufuk Güldemir faktörü vardı tabii, kanıma girmişti. Önce Londra’ya gittim, dönüşte Güldemir’in Star Haber’inde çalıştım. Ben Ufuk Güldemir’den cesur olmayı öğrendim. 2000’den 2007’e kadar da CINE5’te yöneticiydim, çeşitli programlar yaptım, aynı zamanda Hürriyet’te de yazıyordum.

Sonra peki?

-2004’ten itibaren her konuda yazmaya başladım. Ertuğrul Bey’in isteğiyle...

Uçakta yanında seni tanımayan biri oturuyor. "A siz köşe yazarı mısınız? Hangi konularda yazıyorsunuz?" diyor. Ne cevap veriyorsun?

-"Popüler kültür yazıyorum" diyorum. Medya, sinema, yemek, şehir, kitap, seyahat, dedikodu, magazin... Kısaca hayatın her alanı.

Hangisi senin için daha önemli, köşe yazarlığı mı, televizyonculuk mu?

-Köşe yazarlığının etki gücü çok yüksek ama televizyon da heyecan verici. Gerçi ben ekranda olmaktan çok, programı bulup yaratan olmayı daha çok seviyorum. Ama birinden birini tercih et deseler, köşe yazarı olarak kalırım.

Sıkı bir haber yapıp herkesi atlatmak mı, güzel bir kadınla sevişmek mi? Hangisi daha çok heyecan verir?

-İkisi bir arada olsa olmaz mı?

Magazin senin için ne ifade ediyor?

-Hayat yeteri kadar kasvetli ve sıkıntılı. Magazin, hayatı çekilir hale getiriyor. İhtiyacımız var.

Magazin küçümsediğin, utandığın bir şey değil yani...

-Dalga mı geçiyorsun? İyi magazin yaptığım zaman kendimle gurur duyarım. Hatta hızımı alamayıp magazincilerin sözcülüğüne soyunuyorum. Çünkü medyanın en hakir görülen grubunu oluşturuyor magazinciler. Büyük haksızlık.

Sence mesleğinin altın çağını mı yaşıyorsun?

-"Sen oldun mu?" sorusu bu, değil mi? Böyle bir şey yok bu meslekte. "Yarından itibaren yazmıyorsun" derler, bitersin. Emin Çölaşan "Tanrı yazar"dı değil mi? Ama şimdi yok. Medya dediğin bir cadı kazanı zaten. Kimin nasıl, ne kadar ayakta kalacağı belli olmaz.

19 yaşında 2.5 ay Bayrampaşa Cezaevi’nde yattım

Medyatava macerası nasıl başladı?

-Geyik olarak. 2001’de benim evimde uyduruk bir laptop başında çalışmaya başladık. Ömer (Özgüner), Selim (Akçin) ve ben. Üç yakın arkadaş...

Neden medya haberleri?

-Ufuk Güldemir’in Habertürk’ünün medya haberleri çok ilgi görüyordu. Bizden önce de bir-iki küçük medya sitesi bu işe kalkışmıştı, "Biz daha iyisini yaparız" dedik. Önceleri 20-25 kişi girdiğinde acayip heyecanlanıyorduk. Şimdi şaka gibi, günde 45-50 bin kişi giriyor.

Sizin farkınız?

-Hiç kimseye ve hiçbir gruba angaje olmadık. Bir de tabii kulağımız delik. Pek çok haber, ilk bize gelir. Mesela kimsenin bilmediği bir şey söyleyeyim sana: Bir televizyonun genel müdürü değişecek bu ara. Önümüzdeki hafta Medyatava’yı takip et, öğrenirsin...

Sitenin başarısı sizi de şaşırtıyor mu?

-Evet. Çok önemli yazarlar bile Medyatava’da yazılarının çıkması için haber gönderiyor. Çünkü orası, hedefi 12’den vuran bir vitrin. O vitrinde yer alırsan herkes seni okur, ne yazdığını bütün medya bilir.

Sizin için çalışan yazarlar var mı?

-Olmaz mı? Düzenli bir işbirliği değil belki ama aklına gelebilecek en ünlü yazar ve yöneticiler. Gün gelir herkesin Medyatava’ya ihtiyacı olur. Kimi zaman bir rakibin haberini uçurmak için, kimi zaman destek almak için...

Nasıl bir mekanizma ile ayakta duruyor?

-Bizim en güçlü yanımız örgütçülüğümüz. Solcu bir gelenekten geliyoruz. 1988’de daha 3 aylık gazeteciydim, Basın-Yayın işgalinden dolayı hapse düştüm. 2,5 ay Bayrampaşa’da yattım. Taa o zamanlardan kalma bir organizasyoncu tarafım var...

Medyatava’dan para kazanıyor musunuz?

-Site kazanıyor, yıllık, aylık reklam anlaşmaları var. Ama kazandığının çoğunu çalışanlarına veriyor. Herhalde siteden en az parayı biz üçümüz kazanıyoruz. İki yıl önce satın almak için 200 bin dolar teklif ettiler, biz 1 milyon dolar istedik, bugün o fiyata da satmayız. 1 Mart’tan itibaren tamamen yenilenecek. Ondan sonra biz de para kazanmaya başlayacağız.

Fatih Altaylı’ya minnettarım!
Beni yok etmeye çalışırken güçlendirdi


Sizi çete olmakla suçlayanlar var...

-Bu iddiayı ortaya atan Fatih Altaylı. Sonra bizi eleştirmek isteyenler de bu söylemi sıkça kullandı. Fatih’in derdi Ömer ya da Selim değil, benimle.

Niye sizinle derdi olsun ki?

-Kanal D Haber’in başındayken, bir-iki kere Kanal D Haber’in başarısız olduğunu yazdım. Bunun üzerine bana Hürriyet’te yazdırmamak için elinden geleni yaptı, her türlü baskıyı kurmaya çalıştı. Ama yönetim de onun başarısız olduğunu düşünmüş olacak ki, beni değil onu gönderdi ve yerine Mehmet Ali Birand’ı getirdi. İtiraf etmeliyim ki, kendisine minnettarım. Beni televizyon eleştirmenliğinden kurtardı. Bugün televizyon dışında diğer alanlarda da yazabiliyorsam, bunun yolunu Fatih Altaylı açtı bana. Beni yok etmeye çalışırken güçlendirdi.

Ben sorumun cevabını alamadım: "Bu adamlar çete, bunlar para karşılığı haber yapıyor, ellerinin altında hem televizyon, hem gazete, hem de internet gibi mecralar var" türünden suçlamalara verecek cevabın nedir?

-Fatih Altaylı, Fatih Aksoy’la ne kadar çeteyse biz de o kadar çeteyiz. Ben onların dostluğunun altında bir şey aramam ama millet benim 25 yıllık arkadaşlığımın altında çete arıyor! Geçen gün bir yerde soyadlarımızı değiştirerek Ömer Semercioğlu, Cengiz Özgüner yapmışlar bizi. Ben NTV’ye program götürüyormuşum, kanalın programlarından sorumlu olan Ömer de alıyormuş. Ne güzel bir tezgah kurmuşuz değil mi? Ama bilmiyorlar ki NTV’nin dışarıya yaptırdığı tek bir program yok. Bu işte en mağdur olansa Selim. Hürriyet’in 2’nci sayfası ve Kelebek dışında Medyatava da dahil olmak üzere tek bir şeyle ilgilenmeyen Selim, bu çete suçlamalarının ortasında kalıyor. Orhan Olcay’dan sonra sadece Hürriyet’in değil bütün Türk medyasının bulabileceği en temiz magazin müdürüdür. Dışarıya çıkmaz, gezmez, tek bir işadamı, tek bir şarkıcı/ televizyoncu arkadaşı yoktur. Kendimden şüphe ederim ondan etmem. Ben böyle bir adamla çete kurup para karşılığı haber yapacağım ha... Bunu iddia edenler Hürriyet’in bu işlerde ne kadar hassas olduğunu da bilmiyor.

"Medyatava’da istediklerini parlatıyorlar, istediklerini batırıyorlar... Enteresan tipler bunlar, dikkat edin" diyorlar. Sinir oluyor musun?

-Hayır, gülüp geçiyorum. Ama Medyatava’nın böyle bir gücü olduğu doğru. Bunun son somut örneği Oray Eğin. Bugün Oray’dan canı yananlar, hálá yolumuzu çevirip, "Bu adamı siz bela ettiniz medyanın başına" diye bize sitem ediyorlar. Medyatava ilk başta Oray’ın yazılarını alıp manşet yapmasa, Oray bu kadar hızlı yol alamazdı. Mesela son dönemde Medyatava’ya yönelik olarak; yeni çıkacak Gazete Habertürk’ü benim Fatih’le husumetimden dolayı karaladığımız eleştirileri var. Bunun üzerine tüm olumsuz haberleri kestik. Oysa baltalamak istesek yapacak o kadar çok haber var ki... Medyatava pekçok şeyi biliyor ama o gazetenin yaşaması için sesini çıkarmıyor. Fatih’in görevden alınacağı dedikodularını Medyatava dışında neredeyse herkes yazdı. Medyatava’nın farkı ise bu tür konularda manipülasyon yapmaz. Buna rağmen Fatih Altaylı 3-5 habere bile çıldırdı. Ama bilmiyor ki, her genel yayın yönetmeninin olduğu gibi onun en yakınındaki 3-5 adam da Medyatava dostu...

Bir süre sonra "Zaten bu adamlar gay de..." diyebilirler mi? O zaman da bu kadar sakin olur musun?

-Olurum çünkü onu da dediler. 5-6 yıl önce Ömer’le 2 yıl boyunca aynı evde yaşadık. Ayrı evlerde yaşayacak paramız da vardı. 35 yaşında iki adamın neden birlikte yaşadığına anlam veremeyenler çoğaldı. Baktık gay dedikoduları artıyor, istemeye istemeye ayrı evlere taşındık. Oysa çok mutluyduk ve çok eğleniyorduk...

Acun ve Reha şov dünyasındaki hakiki arkadaşlarım

Yazılarında sık sık şov dünyasının figürlerinden söz ediyorsun. Bu insanlar senin arkadaşların mı?

-Neredeyse hepsiyle bir hukukum var. Ama arkadaşım dediğim iki-üç kişi var...

Kim onlar?

- Acun, Reha Muhtar...

Şov dünyasının kuralları var mı?

-Ebedi dostluklar ve ebedi düşmanlıklar olmaz. Her şey uçucu ve geçicidir.

Bu dünya insana ne öğretiyor peki? Sen ne öğrendin bu insanlardan?

-Hız... Ben bunu öğrendim. Rakibini geçmek için hızlı olacaksın. Ve nasıl geçerse geç, ister çelme tak, ister dirsek at, her yol mubah, yeter ki geç...

Gerçekten her şey yalan dolan mı?

-Ayşeciğim, elbette öyle. Neredeyse bütün ilişkiler riya üzerine kurulu...

Her şey şöhret ve para için mi? Bu mudur?

-Evet. Parası olan da şöhretini sürdürmek için her yolu deniyor. Yeter ki insanlar biraz daha ondan söz etsin. Bunun için yapmayacakları şey yok.

Her hafta röportajı çıkmazsa, hakkında haber yapılmazsa bunalıma giriyorlar yani...

-Sen deli misin, hepsi! Hülya Avşar’ından Ece Gürsel’ine kadar...

Sence neden?

-Onu bana sormayacaksın.

Şezlongda öpüşüyoruz daha fazla ayrıntı isteme

Meşhur bir gazeteci olman, kadınlar nezdinde itibarını arttırdı mı?

-Evet, daha çok ilgi gösteriyorlar.

Sevgilin bozulmuyor mu?

-Bozuluyor.

Sen yazılarında onlardan söz et diye asılan kadın oluyor mu?

-Benimle daha iyi geçinmeye çalışan kadınlar oluyor. Bu asılmaksa, evet asılıyorlar...

İnsan magazin dünyasındaki sahte ilişkilere tanık ola ola, aşka inancını kaybeder mi?

-Kaybetmese de aşka inancı sarsılır. Çünkü gerçek bir sevgiyi çok ender görüyorsun.

Seninki gerçek mi?

-Evet, çünkü sevgilim magazin dünyasından değil.

Ne kadar zamandır birliktesiniz?

-4 yıldır. 2010’da da çocuk yapmayı düşünüyoruz. Reha’nın ikizleri bir doğsun...

İyi bir aşık olduğun söylenebilir mi?

-Yok hayır. Hep meşgulüm ben. İşim önce gelir, bir türlü bitmez. Gerçi düşünceli ve iyi kalpliyim. Bağırıp çağırmam, komiğim, eğlenceliyim. Hafifim, kimseye abanmam ama yine de... Kötü bir aşığım.

Sevgilinle romantizm karen... Neredesiniz, ne yapıyorsunuz?

-Phuket’te sahildeyiz. Gece. Dolunay. Bembeyaz bir kum. Şezlongda öpüşüyoruz... Budur. Daha fazla ayrıntı isteme.

Yakın erkek arkadaşlarına iç dünyanı, sevgilinle problemlerini filan anlatır mısın?

-Ömer ve Selim’e anlatırım. Öpüşmelerimi değil ama...
Yazarın Tüm Yazıları