Paylaş
- Uzman psikologsunuz ama obezite sizi özellikle ilgilendiren alanlardan biri. Neden?
Bilmem, nedenini hiç düşünmedim. Ama annem obez, aile olarak kilo almaya yatkınlığımız var. Psikolojide insanlar önce kendi sorunlarını araştırma ve çözme eğiliminde olurlar. Belki sebebi budur: Gelecekte obez olmaktan korkmak!
- Obezite, esas olarak diyetisyenleri mi, psikologları mı ilgilendiriyor?
Multidisipliner bir yaklaşım gerektiriyor. Yani hormonal testlerin yapılması, endokrinolojinin işe dahil olması lazım. Bir diyetisyenle de, bir psikologla da çalışılmalı...
- Peki, bu işin en temelindeki ne...
Herkesin obez olmasının sebepleri ve dinamikleri birbirinden çok farklı. Tiroit sorunları olabilir mesela, bunun psikolojiyle bir ilgisi yok.
- Obezite, yeme bozukluğu mu, kişilik bozukluğu mu?
Kişilik bozukluğu değil. Çeşitli teoriler söz konusu. Kişinin, oral dönemde, emmeyle ilgili aldığı doyum ya da doyumsuzluk olarak izah edenler var. Ama bu, karnın doyması anlamında değil, annenin gerçekten emzirmesi anlamında da değil; çocuğunu besleyen kişinin, beslerken çocuğuyla kurduğu ilişkideki aldığı doyumdan söz ediyoruz. Eğer burada bir takılma söz konusuysa; kişi, stresle karşılaştığında geriler, o döneme döner ve yeme arzusunu bir şekilde tatmin etmeye çalışır. Analitik bakış açısı, yeme bozukluğunu böyle değerlendiriyor. Aklımızın bir ucunda tutuyoruz ama “Her durumda böyledir” demiyoruz.
- Tedavisi var mı peki?
Öncelikle birincil ihtiyacı nedir? Kişiyi yedirmeye yönelten sebepler nedir? “Eşimle kavga ediyorum, birdenbire kendimi yerken buluyorum” diyebilir. “Yalnız oturuyordum, çok sıkıldım, dolapta buldum kendimi” diyebilir. “Ne için yiyor?” sorusunun cevabını bulmak gerekiyor.
- Obezite mi psikososyal sorunlara yol açıyor, yoksa psikososyal sorunlar mı obeziteye...
Yumurta mı tavuktan çıkıyor, tavuk mu yumurtadan gibi bir şey bu. Bir de unutmayın ki, dışarıdan çok fena bir etiketlendirilmeyle karşı karşıyalar.
- Doğru, ben de bizzat yaşadım. Gözlerini dikiyorlar, bakıyorlar, içten içe küçümsüyorlar, şişmanların tembel olduklarını düşünüyorlar. Neden sigara bağımlılığı olanlar bu kadar aşağılanmıyor da, yeme bağımlılığı olanlar aşağılanıyor?
Mesele bu. En fenası da bu etiketlemenin toplum tarafından yadırganmaması. Ben bunu bir zorbalık olarak görüyorum. “Sen niye alay ediyorsun!” demiyoruz. Sınıfta bir obez çocuk olur mesela, biri ona “Sen sus şişko!” der, kimse de ona, “Sen niçin ona şişko diyorsun! Ne ayıp!” demez. Bu zorbalık değil de ne? Bunun önüne geçmeliyiz. “Şişko” demesek de, gülmek, buna izleyici kalmak da bizi “suç ortağı” yapıyor. Obez bireyler, hem kendi kilolarıyla uğraşıyorlar, hem de dıştan gelen olumsuz uyaranlarla. Onların hayatını kâbusa çeviriyoruz!
BEDEN ALGISI NEDİR?
Aynaya baktığımızda, gördüğümüz şey değil. Bizim bedenimizi algılama biçimimiz. Kiloluyuzdur ama aynaya bakarız ve kendimizi severiz. Beden algısında sorun olanlar ise ne kadar zayıflarlarsa zayıflasınlar, kendilerini şişman hissederler.
‘Çocuğuna işlenmiş şeker verme her şeyin doğalını ver’
- Obezitesiyle barışık olanlar...
Araştırmalara göre neredeyse yok. Tabii ki mutlu oldukları da oluyor ama genel olarak kilolarıyla sorun yaşıyorlar.
- Bu sorunu diyetisyen ya da doktor yardımı almadan nasıl çözebiliyorlar?
Kendi kendine kilo vermeyi başaran var ama çok fazla değil. Bu, teşvik edilecek bir şey de değil. Çünkü kendi kendilerine verdikleri gibi, kendi kendilerine de alıyorlar. Çünkü psikolojik problemlerinin neden kaynaklandığının farkında değiller. Bazen de şöyle bir şey oluyor; kişi, yaşamının belli bir döneminde kilo alıyor, o dönemden sonra o sorun ortadan kalkıyor, o zaman kiloyu veriyor. Evliliklerde bunu çok görürüz. Evlenir kilo almaya başlar. Alır, alır, obez olur. Boşanır, tekrar o eski kilosuna kavuşur. Problem, ilişkisindeki sorunları çözememesi aslında...
- Obez çocuk görünce, galiba ben ailesini de yargılıyorum. “Ona yardım etmemişler demek ki” diye düşünüyorum, bu da mı önyargı?
Obeziteyle bana başvuranlara soruyorum, “Bu problem ne zaman başladı?” Eğer bir hastalık yoksa ve “Çocukken de böyleydim” diyorsa, evet burada çocuğun ebeveyniyle olan ilişkisinde bir soru işareti olabilir. Bir diğeri de, anne eğer çocuğu besliyorsa, annenin bağımlı kişilik yapısından söz edilebilir.
- Nasıl yani?
Bazı annelerin, çocuklarını sürekli beslemeye ihtiyacı vardır. Bir türlü sütten de kesmek istemezler. Çünkü anne, çocuğunun kendisinden ayrışmasını istemez. Bazen obezlere, cerrahi ve psikolojik tedaviler uygulanıyor ama anne, evde yedirmeye devam ediyor. O zaman obez kişiyi bırakıp, anneyle çalışmamız gerekiyor.
- Çocuklukta alınan işlenmemiş, doğal olmayan şekerin, yağ hücrelerinin artışına sebep olduğu söyleniyor, yani obeziteye yol açıyor, öyle mi?
Benim alanım değil ama evet bu tür teoriler de var. Benim oğlumun pediatristi de böyle şeyler söylüyor, “İşlenmiş şeker verme. Her şeyin doğalını ver. Yağ hücrelerinin sayısı artmasın” diyor.
- Psikologların da birtakım şeyleri çözemediği oluyor mu?
Olmaz mı? Ama hiç üzerimize alınmıyoruz, “Hasta dirençliydi!” diyoruz. Biz her şeyi çözmek durumda değiliz, böyle bir iktidarımız yok.
- Sizin kilo sorununuz oldu mu?
Obezite boyutlarında değil ama oldu. Kilolu denilecek hale geldim. Gelebilirim de. Psikolog olmak sorunlarınızın olmadığı anlamına gelmiyor...
AÇIKLAMA: 7 Aralık 2010’da, Hürriyet’te yayımlanan “Avukat Binnur Kortun Ertek: Şişman olduğu için kimseyi işten atamazsınız” başlıklı yazıda, Sayın Ertek’in müvekkilinin Discovery kanalında çalıştığının belirtilmesi doğru bir ifade değildir. Söz konusu kişinin Discovery ile ilgisi bulunmamaktadır, şahıs üçüncü bir partinin; Media Grup’un çalışanıdır.”
DISCOVERY CHANNEL
Ölsen sığabileceğin tabut var mı?
BEN sizin birkaç gün çektiğiniz sıkıntıların binlercesini, 175 kilo biri olarak, her gün çekmekteyim. Evet biz şişmanların, günlük yaşamda, sosyal alanlarda karşılaştığımız sorunlarını dile getirmişsiniz. Ancak temel başka sorunlarımız var: Türkiye’de şişmanların girebileceği bir MR makinesi yok mesela. Açık MR dahil, en fazla 120 kiloya kadar alıyor. Birkaç gün önce, göğsümdeki sıkışmalar nedeniyle, sadece kalp üzerine hizmet veren özel bir hastanenin kapısını çaldım, hastane doktorlarından aldığım cevap, ‘Çok kilolusunuz şu an yapabileceğimiz bir şey yok!’ oldu. Ben artık, ‘Sen kaç kilosun?’; ‘Ölsen tabut var mı?’; lokantadaki garsonun gelir gelmez: ‘Abi iki porsiyon yeter mi?’ sorularına alıştım, tek isteğim, az da olsa sağlık problemlerime çare bulmak. Her akşam, ‘Allah’ım sen bana, kimseye muhtaç olmayacağım, temiz bir ölüm ver’ diye dua ediyorum. Tek isteğim zaten az kalan yaşamımı, kaygı duymadan geçirmek... (Hamdi V.)
- Hamdi Bey, çok haklısınız. Ben de zaten bu tür problemlere biraz olsun dikkat çekebilmek için bu diziyi yaptım. MR probleminden de söz ettim. İnşallah, bir parça da olsa bir farkındalık yaratabilmişimdir. Önümüzdeki günlerde Profesör Osman Müftüoğlu’yla obezitenin tıbbi açısını konuşacağız. Sormamı istediğiniz bir soru varsa seve seve sorarım...
Bir dizi daha burada bitiyooor
AMA tabii ki şişmanlık denilen problem, bir insanlık sorunu olarak önümüzde duruyor. 6 günlük bir yazı dizisiyle, bu meselenin her boyutuna değinebildiğimi tabii ki düşünmüyorum. Bir hafta daha yazsam kimse okumaz zaten! Ama okurların arasında, bu konuda ne kadar ayrımcılık yaptıklarını yeni fark ettiklerini söyleyenlerin e-mail’leri ben sevindirdi. Küçük de olsa bir umut işte. İnşallah hepimiz bu konuda daha duyarlı davranırız. Huzurlarınızdan ayrılmadan teşekkür etmek istiyorum. Bu yolda benimle yürüdüğü için şahane gazeteci Berin Yavuzlar’a, makyaj sanatçısı Derya Ergün’e, kostümcü Kiraz Durdu’ya ve eşek gibi çalışıp muhteşem fotoğraflar çeken Emre Yunusoğlu’na...
Paylaş